TÜRK TARİHİNDE LİDER YÖNETİCİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Liderlik Kavramı
Liderlik kavramı sosyal bilimler alanında en çok tartışılan konulardan biridir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu kavram tarihi bir süreç olarak değerlendirdiğimiz zaman insanların ve milletlerin her çağda ihtiyaç duyduğu önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan sosyal bir varlık olması itibariyle bir arada yaşama temayülündedir. Liderlik de insanların bir arada yaşamaları sonucunda toplulukların yönlendirilmesi ihtiyacından doğmuştur ve cemiyetlerin birlik–beraberlik içerisinde yaşamalarını sağlayabilmelerinde önemli bir faktördür. Liderlik kavramı çok geniş bir ihtivaya sahip olmakla birlikte kavrama ait birçok fikir ve tanım mevcut olduğu gibi, çeşitli teoriler de ortaya konulmaktadır. Bu durumun bir neticesini vurgulamak amacıyla Stogdill (1974), liderliği tanımlayan kişi sayısı kadar farklı liderlik tanımı olduğunu ifade etmiştir. Liderlik kavramı örgütsel anlamda tartışılmakla birlikte çoğunlukla siyaset bilimi, sosyoloji ve sosyal psikoloji alanında ele alınır. Liderliği tanımlayacak olursak; bir grup kişiyi belirli bir gaye etrafında toplama ve bu gayeye erişebilmek için onları harekete geçirme yetkinliği, bilgisi ve yeteneğinin birleşimi şeklinde bir tanımını yapabiliriz (Yolaç,2011:63). Üzerinde her dönem farklı yorum, açıklama ve tartışmaların yapıldığı liderlik kavramına dair yapılan her tanım, lider özelliklerinin ne olacağı ile ilgili farklı algılar meydana getirmiştir.
Rost (1991), liderlik ile ilgili olarak yaklaşık bir asırlık sürede (1900-1990) 200’den fazla tanımın yapıldığını belirlemiştir. Çeşitli araştırmacılar tarafından yapılan bu liderlik tanımlarından yalnızca birkaçı şunlardır;
Cooley (1902)’a göre, “Sosyal hareketin merkezinde olabilmektir”,
Kilbourne (1935)’a göre, “Hayranlık duyulan kişilik özelliklerinin pek çoğuna sahip olduğunu ortaya koyabilmektir”,
Koontz ve O’Donnel (1955)’ e göre, “Ortak bir amacı başarmak için insanları etkilemektir”,
Weschler ve Massarik (1961)’ e göre “İletişim sürecinin yaşandığı bir ortamda, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşmak üzere yönlendirilmiş kişiler arası etkileşim sürecidir”,
Stogdill (1974)’ e göre, “Karşılıklı davranış ve fikir birliği ile yapıyı harekete geçirmek ve bu hareketi devam ettirmektir” (İbicioğlu vd., 2009: 3). Şeklinde yapılan tanımlar literatürde yapılmış binlerce tanımdan yalnızca birkaçıdır.Liderlik üzerine yapılmış akademik çalışmalarda ise liderlik sürecinin karmaşıklığını açıklayabilmek için farklı kuramsal yaklaşımlar kullanılmaktadır. Liderlik, farklı bakış açılarından bakıldığında çeşitli biçimlerde analiz edilebilen ve tanımlanabilen bir kavramdır. Peki bu milletler içinde geçerli midir?
Her millet bir varlık tasavvuruna sahiptir. Buradan şu yoruma ulaşılabilir. Elbette liderlik kavramına da bu bağlamda her millet tarafından aynı manalar yüklendiğini söylemek yanlış olacaktır. Liderlik kavramı ve teorileri her toplumun içtimai özellikleri, o toplumun ihtiyaçları ve kendi değer yargıları etrafında şekillenerek ortaya çıktığı söylenebilir.Kimi toplumlarda otokratik bir liderlik tarzı görülürken kimi toplumlarda demokratik liderlik tarzı baskındır. Bu liderlik türleri toplumdan topluma değişkenlik göstermektedir.Böylelikle sorumuzun cevabını vermiş olduk.
Yönetici ve Lider Kavramları Üzerine
Yönetici ve Liderlik kavramlarının ayrımına değinmek yazının ana fikrinin daha iyi anlaşılması bakımından faydalı olacaktır.
Yönetim, belirli amaçlara ulaşmak için eldeki bütünkaynakları verimli ve etkin kullanabilecek kararları alma ve uygulama sürecidir. Yönetici gücünü yetkiden alır ve yönetim faaliyetlerini gerçekleştiren en önemli karar alma mekanizması konumundadır (Uğur, 2014: 122).
Liderlik ise “örgütte belirlenen hedeflere ulaşmada birey ve grup davranışlarını etkileme süreci” olarak tanımlanır. Yöneticilik ve liderlik çoğunlukla birbirine karıştırılır, zaman zamanda eşanlamlı olarak birbirinin yerine kullanılır. Fakat yöneticilik ve liderlik kavramları ikisi de kişisel özelliklerle ilgili olduğu halde farklı kavramlardır ve iyi anlaşılması gerekmektedir (Uğur, 2014: 122).
Hem Lider Hem Yönetici; Lider Yöneticilik
Liderlikle yöneticilik kavramlarının birbiri yerine kullanıldığı benzer bir noktayı ifade edecek olursak her ikisinin de bulunduğu örgütlerdeki kişi ya da grupları belirli amaçlara ulaşmak için yönetme ve yönlendirme çabası içerisinde olmaları olduğunu söyleyebiliriz (Tengilimoğlu, 2005:3). Buna karşın yönetim bilimlerinde sıkça kullanılan bir ifadeyi biliyoruz ki “her lider bir yöneticidir, fakat her yönetici bir lider değildir”. O yüzden Türk Tarihine baktığımızda tarihteki Türk yöneticilerini yalnız yönetici kavramıyla açıklamak yetersiz kalacaktır. Onlar aynı zamanda iyi bir liderdir. Hatta Lider Yöneticidirler. Birazdan Lider Yöneticilikten bahsedeceğiz.
Lider Yöneticilik kavramı günümüzde bir yönetim anlayışı olarak ortaya çıkmış yeni bir kavramdır. Bu kavramın en ayırt edici özelliği ise toplumları ve organizasyonları oluşturan en değerli varlığın insan olması ve lider yöneticilerin insan doğası hakkında bilgi sahibi olmalarıdır. İnsan davranışları, ihtiyaçları, kültürleri, yaşam tarzları, sosyal kimlikleri ve insanın bütün insani yönlerine anlam kazandıran her bilgi lider yöneticinin ilgi alanına girer/girmelidir. O yüzden yazıda adını geçireceğimiz bu tarihi şahsiyetleri lider olarak atfederken aynı zamanda onların birer yönetici olduklarını da kastetmiş olduğumuzu ve bu sebeple ilerleyen sayfalarda göreceğimiz üzere onları “lider yönetici” olarak adlandıracağımızın altını çizelim.
Göktürk Kitabeleri ve Türk Lider Yöneticiler
Türk milleti tarihte farklı adlarla birçok devlet kurmaya muvaffak olmuş kadim bir millettir. Türk milletinin bu tarihi süreç içerisinde kurduğu devlet sayısına bakıldığında görülür ki neredeyse diğer bütün milletlerin kurduğu toplam devlet sayısına eşittir. Bu tarihi geçmiş bize zengin ve köklü bir kültür mirası bırakmıştır. 1200 yıl önceden bugünlere bu mirasın yazılı bir şekilde aktarılması Göktürk Devletidöneminde gerçekleşmiştir. Aktarılan bu miras bizim hem ilk tarihi yazılı metinlerimiz hem de ilk tarih kitabımız olan Göktürk Kitabeleridir. Göktürk Kitabeleri olarak adlandırılanKül Tigin Yazıtı, Bilge Kağan Yazıtı ve Aygucu (Vezir) Tonyukuk Yazıtları II. Göktürk Döneminde diktirilenkitabelerdir. Bu kitabelerde yer alan metinler Türk hükümdarlık anlayışı, devlet düzeni, kültür ve geleneğine dair birçok bilgiyi içermektedir. Aynı zamanda Kül Tigin, Bilge Kağan ve Aygucu (Vezir) Tonyukuk’ un devleti yönetirken ne tür liderlik tarzı ve nasıl bir yönetim anlayışı sergilediği bu metinlerde mevcuttur. Göktürk Devleti yöneticileri gelecek nesillere temel paradigmalarını yansıtan kalıcı bir yazıt bırakmıştır.
Kitabelere göre dünya; gök ve yer biçiminde iki kat olarak tasavvur edilmektedir (Karakaş, 2014: 60). Ancak ikisi arasında insan (kişioğlu) ve onun üzerinde de bir kağan vardı.Türkler yeri, göğü yaratan tek bir Ulu Varlık’a Tengri’ ye inanıyorlardı. Önce gök, sonra yer, daha sonra da kişioğlu yaratılmıştı. Türk Kağanı insanları idare etmek için sonradan Tanrı tarafından insanoğlunun üzerine tahta oturtulmuştur(Karakaş, 2014:60). Kağan’a verilen değer ancak Türk’ün varlık tasavvuruyla anlaşılabilir. Varlık tasavvuru insanın Tanrı’ya atfettiği değer ve Tanrı’yı nasıl gördüğüyle ilgilidir. Ve insan Tanrı’yı nasıl görüyorsa cihanı ve tabiatı öyle yorumlayacaktır. Türk Kağanına verilen değer de Tanrı’ya verilen değerden gelmektedir. Kağan kağanlığını Tanrı’nın ona kut vermesiyle kazanır. Bu durum kitabelerde Bilge Kağan tarafından şöyle ifade edilir “Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlu üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş (Ergin, 2020:65).
Tanrı tarafından bu göreve tayin olunduğu kabul edilen Türk kağanı, bütün yeryüzünün, yani insanlığın hükümdarıdır. Türk soyundan gelmesi gereken kağanın ayrıca bilge ve alp olmasının yanında aynı zamanda erdemli olması gereklidir. Kağanlığın bir başka şartı ise küçlü (güçlü) ve külüg sahibi(ünlü) olmasıydı (Karakaş, 2014:60). Bunların yanı sıra kağanın kut, yarlıg (Tanrı’ nın izni) ve ülüg (nasip ve kısmet) gibi Tanrı tarafından verilen özelliklere de sahip olması gerekmekteydi.
İşte bütün bu sebeplerle Bilge Kağan hükümdar oluşunu şöyle anlatıyordu: “Tanrı yarlık verdiği için özüm tahta oturdum! Dünyanın dört köşesinden insanları düzenledim” (Karakaş, 2014: 60; Kitabeler II. Doğu, s.23-24). Yineabidelerin doğu yüzünde yer alan bir başka ifade şu şekildedir; “..Tanrı kuvvet verdiği için orda mızrakladım, dağıttım. Tanrı bahşettiği için ben kazandığım için Türk milleti kazanmıştır..”(Ergin, 2020: 81).
Türk milletinin Türk yönetim tarihinde lider’ e yaklaşımıyla diğer cemiyetlerin lider’e yaklaşımı arasında önemli bir ayrım mevcuttur. O da Türk kağanının Tanrı’dan aldığı bu kut’ la birlikte sonsuz bir hakimiyet anlayışına sahip olmayışıdır. Devlet hükümdarın malı değildi, ancak belli ölçülerle hakimiyet hakkı hükümdara aitti. Türk yönetim anlayışına göre hükümdarın yerine getirmesi gereken belli vazifeler vardı. Kağan bu vazifeleri yapabildiği müddetçe tahtta kalabilir, başarılı olmadığı zaman ise tahttan düşerdi. Çünkü Tanrı bağışladığı hükümranlık hakkını ona layık olmayanlardan geri alabilirdi. II. Göktürk Kağanlığı’nda 716 yılında Kapgan Kağan’nın yerine geçen oğlu İnal Kağan, iç karışıklıkları giderip, huzuru sağlayamadığı için kutunun Tanrı tarafından kaldırıldığı inancı ile tahttan uzaklaştırılmıştı (Kağan Kut’ u toplamadı). Bununla birlikte Kafesoğlu’nun belirttiği gibi Türk lider yöneticileri insanüstü bir varlık sayılmamışlardır. Bu da yine diğer cemiyetlerin yöneticiye/lidere bakış açısıyla Türk milletinin bakış açısı arasındaki önemli bir farktır.
Yönetim açısından Türk sistemi ve despotizmle yönetilen diğer cemiyetler arasında da önemli farklar söz konusudur. Zira Türk anlayışında diğerlerinde olduğu gibi milletin vazifesi hükümdara bakmak hizmet etmek değil, bilakis Kağanın vazifesi halkına hizmet etmektir (Karakaş, 2014: 61). Kağan adaleti tesis eder, milletini doyurur, gözetir, boyların birliğini sağlar ve düşmanlara karşı korur. Bu hizmet ise velayet-i pederane anlayışından gelmektedir. Türk devlet anlayışına göre kağanların milletine karşı adalet, şefkat ve himaye göstermeleri babalık sıfatı ile alakalıdır. Buna velayet-i pederane denmektedir. Yani hakan milletine bakmakla yükümlü olan milletin babası konumundadır. Kül Tigin öldüğü zaman kırk yedi yaşındaydı. Bu yazılar Kül Tigin’ nin yeğeni Yollug Tigin tarafından yazıldı. “Milletinize değerli oğlunuzdan, evladınızdan çok daha iyi beslerdiniz. Uçup gittiniz” (Ergin, 2020: 63). Göktürk Kitabelerinden dönemin Türk liderlerinin Kül Tigin ve Bilge Kağan’ nın milletini ne kadar önemsediği ve millet odaklı hizmetkâr bir liderlik anlayışı ortaya koyduğu metinlerden açıkça anlaşılmaktadır.
Bu liderlik anlayışını yine kitabelerde yer alan şu ifadelerden rahatlıkla anlayabiliriz:
“Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa, bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin!” (Ergin, 2020: 39).
Bu sözlerden Göktürk devleti lider yöneticilerin fakir durumundaki milleti birleştirdiği, zengin hale getirdiği, nüfusu arttırdığı, tekrar düzenlediği, tekrar örgütlediği ve giydirdiğinin belirtilmesi (velayet–i pederane anlayışına dayanan) hizmetkâr bir liderlik anlayışına sahip olduğunu gözler önüne sermektedir (Ayan, 2015: 310).
Kül Tigin ve Bilge Kağan’ nın atalarından kalan devletin adı ve sanını sürdürebilmek için çok fazla gayret gösterdiğini yine Göktürk kitabelerinden anlıyoruz (Ayan, 2015:310). Bugayreti sürdürebilmek için ise stratejik bir liderlik anlayışını benimsediklerini ve ortaya koyduklarını söyleyebiliriz. Dış çevre koşullarında üstünlük sergileyen, üst kademelerin uygulamalarını ihtiva eden, organizasyonun yaşamını sürdürmesini sağlayan ve geleceği görebilecek yönlendirici yetenek ve karakterdeki kişiler olması bu durumu doğrulamaktadır. Yine bu durumu kitabelerde yer alan metinlerin bazı bölümlerinde görürüz:
“Kağanımla ordu gönderdim. Tanrı korusun, bu Türk milleti arasında silahlı düşmanları koşturmadım. İltiriş Kağan kazanmasa, ve ben kendim kazanmasam, il de millet de yok olacaktı. Kazandığı için ve kendim kazandığım için il de il oldu, millet de millet oldu” (Ergin, 2020: 113).
Göktürk Devleti lider yöneticileri milletin içine düşman akınlarına izin vermemiş ve savaşlar da üstünlük elde ederek devlet ve millet egemenliğini sağlamışlardır (Ayan, 2015:311).Göktürk liderleri zorlu çevre koşullarındaki belirsizlik ve karışıklık ortamında ortaya çıkması, artan çalkantılı bir çevreyle mücadele etmesi, çevre koşullarına uygun cesur kararlar alabilmesi, geleceği öngörebilmesi, değişkenlikle başa çıkabilmesi ve dinamik bir çevredeki fırsat ve tehditlere göre sağlam bir yapı oluşturabilmesi bu durumları doğrulamaktadır.
“Türk beyleri, milleti bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum. Yanılıp öleceğini yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Babam kağan, amcam kağan oturduğunda dört taraftaki milleti nasıl düzene sokmuş.. Tanrı buyurduğu için kendim oturduğumda dört taraftaki milleti düzene soktum ve tertipledim..kıldım..” (Ergin, 2020: 94).
“On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin! Ebedî taş yontturdum..yazdırdım..”
(Ergin,2020: 95).
Göktürk Devleti lider yöneticileri milletine yönelik kalıcı bir vizyon bırakmıştır. Buna göre Türk milletine geçmişteki hatalarını tekrarlamamasını, ayrılığa düşme gibi olumsuzluklara kapılmamasını, ihtarlarını dikkate almasını, yanılmalara karşı dikkatli olmasını ve milletin evlatlarına bunları öğretmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu sözler ve düşüncelerin abidelerde mevcut olması dönemin lider yöneticilerinin vizyoner bir liderlik tarzı sergilediklerinin en açık göstergesidir (Ayan, 2015: 312).
Göktürk Kitabelerinde baş eğdirmiş, diz çöktürmüş ve çeşitli yerleri ele geçirmiş gibi ifadeler dönemin lider yöneticilerinin otoriter bir liderlik anlayışı sergilediklerinin de göstergesidir (Ayan, 2015:313). Dört yandaki millete hükmetmesi, art arda sefer ve savaşlar yapmış olması, hâkimiyet arayışları dönemin yöneticilerinin şartların gerektirdiği bir biçimde otoriter liderlik sergilediklerini ortaya koymaktadır. Ancak burada belirtmemiz gerekir ki kendi milletine ve diğer milletlere otoriter tarzda bir davranış sergilemesi düzene sokmak, birliği sağlamak ve adaleti tesis etmek içindir. Fakat burada sözünü ettiğimiz “otorite” kavramıgünümüz manasıyla aynı değeri taşıdığı anlaşılmamalıdır. Özellikle altını çizmekte fayda var ki bu “otoriter lider”deyiminden kağanın başına buyruk kararlar alıyor olması, adaletsiz bir koşulsuz şartsız herkesten itaat beklemesi, istişareden uzak olması manası asla çıkarılmamalıdır. Aksine adalet kavramının ne kadar mühim olduğunu, istişare toyunun (meclisinin) kağan’ nın kararlarında çok önemli bir rolününolduğunu kitabelerden ve diğer yazılı kaynaklardan biliyoruz. Türk milletinin tarih boyunca diğer milletlerden daha fazla devlet kurmasının ana sebeplerinden biri de fikir alışverişi yapabilmeleri yani meşveret yetenekleridir. Türk tarihine baktığımızda meşveretin devlette toy geleneğiyle resmileştiğini görürüz. Toy’a kağan başkanlık eder. Budunun (milletin) ileri gelen beyleri toy’ da söz hakkına sahip olan kişiler olarak milleti temsil eder. Türk devletleri dünyadaki birçok devlet gibi otokrasiyle yönetilmesine rağmen meşveret ve toy geleneği sayesinde devletler arasında farklı bir yer teşkil eder. Otokrasiyle yönetilen diğer ülkelerde karar verme yetkisi tamamen kral’a ya da çoğunlukla kral’a aitken Türk devletlerinde ise kağanın istediği fikre toydan onay çıkmazsa o fikir hayata geçirilmez. Bu toy düzeninin varlığıyla birlikte Türk tarihinde benimsenen otoriter liderlik kavramı da diğer milletlere karşın başka bir boyut kazanmıştır.
Sonuç
Türklerde kağan’ın yani Türk budunun lider yöneticisininözelliklerini sıralayacak olursak Göktürk Kitabelerinden yola çıkarak o döneme ait şu tespitlerde bulunabiliriz.
*Kut sahibi olmalıdır.
*Adalet sahibi olmalıdır.
*Töre’ yi tesis etmelidir.
* Türk ilinin düzenini sağlamalıdır.
*Milletine hizmet etmelidir.
*İstiklâli koruyarak gözetmelidir.
*Açları doyurup, çıplağı giydirmelidir.
*Strateji sahibi olmalıdır.
*Aklederek cesur kararlar alabilmelidir.
*Ani değişimlerle mücadele edebilmelidir.
*Dış çevredeki fırsat ve tehditleri iyi tespit edebilmelidir.
*Geleceğe yönelik kararlar alarak planlar yapmalı ve gelecek nesillere kalıcı vizyon sağlayacak miras bırakmalıdır.
*Dönemin gerektirdiği şartlara göre hareket edebilmeli, buna yönelik yeni kararlar alabilmeli ve mevcut duruma hâkim olmalıdır.
Vardığımız sonuçtan da anlaşılacağı üzere bu saydığımız vasıflar sadece verilen görevi yerine getirmekle yükümlü olan ve bu görevi uygulayıcı konumunda yer alan “yönetici” kavramıyla açıklanamayacak kadar geniş ve derin bir yetkinliği ihtiva etmektedir. Türk kağanlarının, Türk milletinin lider yöneticilerinin, milletine karşı birtakım sorumluluklarıvardır. Bu sorumluluğun menşei ise kişisel bir arzu, bir güç,bir hâkimiyet arzusundan ziyade ilahi temellidir. Yani Türlerde hâkimiyet telakkisi ilahî menşeilidir (Kaya, 2017:332). Liderler “Ben liderim” demezler. Asıl liderler gerekli melekeleri kendilerinde görüldükten sonra toplum tarafından lider atfedilir ve kabul edilirler. Türk kağanı da Tanrı’dan aldığı bu hakimiyet hakkını milletinin faydasına kullanmazsa ve hükümdarlık görevini gereği gibi ifa edemezse halkın nazarında itibar kaybeder. Tanrı tarafından verilen kut yine Tanrı tarafından geri alınır. Kut’u alınan kağanın yerine kut’ lanmış birisi getirilir. Bununda misali tarihte mevcuttur. Zira, Türklerde hükümdarlık, hükümdar için değil, halk için kullanılan bir müessesedir (Kaya, 2017:332). Türk yönetim tarihinde bizlere miras kalan bu kıymetli hazinenin iyi anlaşılması milli hafızaya daha duyarlı fertler yetişmesine büyük fayda sağlayacağı gibi güvenilir liderler, liyakat sahibi yöneticiler ve eğitimciler yetiştirilmesi açısından çok mühimdir (Kaya, 2017: 333). Bu önem Göktürk Kitabelerininen eski yazılı eser olması açısından önem arz eder. Yine bize Göktürk döneminden sonra bu konuda ışık olan, çok değerli ve önemli bilgilere ulaştığımız sözlü ve yazılı başka miraslarımız da vardır. Bunlardan kült bir eser olarak kabul edebileceğimiz yazılı miraslarımızdan birisi Türk yönetim biliminin oluşum ve gelişiminde büyük katkısı olan ilk Siyasetname türü eserimiz Yusuf Has Hacib’ in kaleme aldığı Kutadgu Bilig’ dir.
Binlerce yıl öncesinden miras bırakılan, günümüze ışık tutabilme gücünü kaybetmemiş ve kaybetmeyecek olan bu kıymetli hazinelerin daha iyi anlaşılması, özünün ve aktarılmak istenenin sağlam bir şekilde idrak edilmesi, sadece anlaşılma ve idrakte kalmayarak sözlü ve yazılı olarak çeşitli yollarla anlatılması, aktarılması ve gelecek nesiller için yaşatılması temennisiyle…
KAYNAKÇA
Ayan, A. (2015), “Orhun Abidelerindeki Liderlik ve Yönetim Anlayışının Değerlendirilmesi”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 49.
İbicioğlu, H., Özmen, İ., Taş, S.(2009), “Liderlik Davranışı ve Toplumsal Norm İlişkisi: Ampirik Bir Çalışma”. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 14(2), s.1-23.
Karakaş, S. (2014), “Türk Tarihinde Bir Otorite Tipi: Kağan”, History Studies, 6(4), s.57-70.
Kaya, F. (2017), “Kutadgu Bilig’ e Göre Liderde Bulunması Gereken Temel Vasıflar”, Turkish Studies, İnternational Periodical fort he Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/13, p.313-336, Ankara.
Özkan, M. (2016), “Liderlik Hangi Sıfatları, Nasıl Alıyor? Liderlik Konulu Makalelerin İncelenmesi”.Gaziantep Unıversıty Journal of Social Sciences, 15(2), s.615-639.
Tengilimoğlu, D. (2005), “Kamu ve Özel Sektör Örgütlerinde Liderlik Davranışı Özelliklerinin Belirlenmesine Yönelik Bir Alan Çalışması”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 1-16.
Uğur, S.S., Uğur, U. (2014), “Yöneticilik ve Liderlik Ayrımında Kişisel Farklılıkların Rolü”, Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 6 (1), s.122-136.
Yolaç, S. (2011), Yöneticinin Algılanan Liderlik Tarzı ile Yöneticiye Duyulan Güven Arasındaki İlişkide Lider-Üye Etkileşiminin Rolü, Öneri Dergisi, .C.9, S.36, 63-72.