Bir Mimari Anlayışı Olarak Eski Türklerde Çadır Geleneği
İnsanoğlu var olduğu süreçten bu yana çevresini düzene sokma ihtiyacı duymuştur. Bu ihtiyaçlar prehistorik dönemden beri günümüze kadar süregelmiştir; çünkü insanoğlu hayatını sürdürebilmesi için temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir. Bu ihtiyaçlar Maslow’a göre; fizyolojik ihtiyaçlar, güven ihtiyaçları, ait olma ve sevgi ihtiyaçları,değer ihtiyaçları ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarıdır. Güven ihtiyaçlarını kapsayan barınma; çevresel faktörlerden korunma, aynı zamanda fizyolojik ihtiyaçları güvenle sağlayabileceği bir ortam oluşturmaktadır. Bu ihtiyaca karşılık olarak yapılan mekânlar mimarlık biliminin doğmasına vesile olmuştur. Temelde mimarlığın konutla başladığını görmekteyiz.
Temel olarak baktığımızda mekânlar kültürlere göre şekillenmiştir ve buna göre isimler almıştır. Örneğin Amerikan mutfak denildiğinde; açık mutfaklar, Japon evlerinin iç mekânı denildiğinde aklımıza; sade/yalın mekânlar gelmektedir. Türk evi denildiğinde de esnek plan tipolojileri görmekteyiz.
Türkler semi-sedenter yapılarından dolayı kolay kullanım sağlayacak bir mekân kullanmak durumundaydılar. Çünkü coğrafi etkiler, yarı-yerleşik bir hayat benimsenmesi her anlamda kullanım kolaylığı sağlayacak bir mekân gereksinimi doğurmuştur.
Çadır kelimesinin etimolojik kökenine bakacak olursak; Farsçadan çadar veya çadur gölgelik, tente, örtü, çadır sözcüğünden geldiği söylenmektedir. Lakin bu konuda pek çok farklı tez ortaya atılmıştır. Divan-ı Lügatit Türk’te çatırkelimesinin yanı sıra otağ ve keregü kelimelerine de rastlanmaktadır. Dede Korkut kitabında ise sıradan çadır ve altın başlı büyük çadırlar için farklı terimler kullanılmıştır. Çandarlı’ya göre farklı çadır tanımlarının farklı olması pek çok coğrafyaya yayılan Türklerin farklı dilsel özellik göstermesidir.
Pragmatik yaklaşım olarak tasarlanan çadırların, konik tiplemesinde 10-14 adet çıta kullanıldığı ve bunların kayın ağacından yapıldığı bilinmektedir. Başlarda ağaç kabuğu bu strüktürün etrafını kaplasa da daha sonra keçe malzemesi kullanılmıştır. Keçe malzemesinin iklimsel koşulları mekâniçinde hissettirmemesi, akustik etki sağlaması ne denli kullanışlı olduğunu göstermektedir.
Türkistan coğrafyasında en çok kullanılan çadır ise yurt tipi çadır denilen dairesel çadır tipolojisidir. Çadır strüktüründeki kerege kısmında kullanılan materyal, kayın ağacı, söğüt ağacı ya da dut ağacından yapılmaktadır.
a.kerege, b. çi kaplaması, c. turdok, d. Köşk, f. üzük, g. uk, h. başkur kolanı veya ipi, i. kolan veya ip, j. arkan, l. Tümüldük(ŞAHİN ÇANDARLI Aslı, Uluslar Arası Tarih ve Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Türk Çadırı Üzerine, 2016)
Yurt tipi çadır tipolojisinde dairesel bir plan görülmektedir. Çadırların tavan eğrisi Eberhard’a göre 28 bölümden oluşmaktaydı. Her bölüm bir takımyıldızının iz düşümüydü. Elbette ay döngüleriyle alakalıydı. Ay dünya etrafında dönüşünü 28 günde tamamlardı ve her takımyıldızı bir noktada konaklardı. Otağın tepe noktasında bulunan açıklık ise kutup yıldızını görmeyi sağlıyordu. Gökyüzünden esinlenerek oluşturulan bu çadır planı günümüzde doğadan esinlenme yani biyomimetik tasarım olarak adlandırılmaktadır.
Tavan eğrisinin kesiştiği noktada oluşan açıklığa konulan materyalin adı “şanrak”, “çangarak” ya da “tüynük” adı verilen bir çemberle kapatılır. Bu çemberi Kırgızistan bayrağında da görebilirsiniz.
(Fotoğraf internet ortamından alınmıştır.)
Şanrak/Şanırak elemanının tam alt noktasına ocağın yerleştirilmesiyle birlikte odada ısıtma/havalandırma işleminin de görüldüğünü söylemek mümkündür. Şanırak/Şanrakelemanı otağa taşınacağı zaman deve üstünde taşınması gereken kutsal bir elemandır. Otağda ocağın bulunduğu yere korluk denir, ısınma ve yeme ihtiyacını karşılardı. Ocağın tüm yanması çok büyük önem taşımaktadır. Ocağımız tütsün, ocağımız sönmesin sözleri bu kültten gelmektedir. Ocak üç adet ayağa sahiptir. Kaalga adı verilen kapı rüzgarın esiş yönüne göre ayarlansa da genellikle doğuya bakardı. Girişte sol tarafta ocağın arkasında bulunan köşeye tör adı verilir. Başköşedir. Beyler, misafirler, saygın kimseler burada ağırlanmaktadır. Sağ tarafta ise kadınlar oturmaktadır. Türk çadırında kimlerin nereye oturması gerektiği belirlenmiştir. Ev sahibinden, evin hanımına, çocuklara ve misafirlere kadar herkesin yeri bellidir. Roux’a göre bu düzen hiyerarşik yapı ve dini inancın etkisiyle oluşmuştur. Türk çadırı dar bir planda geniş bir kullanım alanı sunmaktadır. Günümüzde aranan esnek plan ile tasarlanmak istenen evler için iyi bir çıkış noktası olarak görülmesi gerekmektedir.
Kırgız Türklerinde Boz Üy olarak adlandırılan çadır, Manas destanından sonra en çok önem sahibidir. Tündük adı verilen şanrak gece kapatılır, gündüz açılır. Sabah şanrak/tündük açıldığında ocak yakılır ve böylelikle kim tembel kim çalışkan anlaşılır. Aynı zamanda Boz üy Manas destanına konu olmuş, Manas, arkadaşına tündüğü tutan direkler gibi sağlam olman gerek demiştir.
Türklerde çadır yalnızca ev olarak kullanılmamaktaydı. Ölen kişiler ilk olarak çadıra getirilirdi. Dolayısıyla kişi öldükten sonra ilk mezarı çadırı olmuştur. Örneğin Atilla’nın cenaze töreni, ipekten bir çadırın meydana kurulmasıyla içinde sergilenmiştir. Göktürkler biri öldüğü zaman, ölüyü çadıra koyduktan sonra, oğullar, torunlar, akrabalar çadırın önünde at ve koyun kesip çadırın önüne sermişler ve ölü bulunan çadırın etrafında atlarla 7 kez dönmüşlerdir. Mimari form olarak da Türkler mezarlarını yaparken çadıra benzetmekten geri durmamıştır. Türkistan Coğrafyası’nın doğu kanadından batı kanadına gelene kadar geçen serüvende çadır mimarisinin günümüze türbe-kümbet olarak geldiğini görmekteyiz.
Türklerde mimarlık kültürü ordu-balık’tan türemiştir. Ordu, eski Türkçe’de kağanın oturduğu yer anlamına gelmektedir.Esas ve eski anlamı hükümdar çadırıdır. Balık ise balçıktan türemiştir ve çadırların konuşlandığı alanın etrafını çevreleyen sur demektir. Bu sebeple eski Türklerde, devlet düzeni ve aile düzen, arasında benzerlik olmuştur.
Üstte mavi gök, altta yağız yer ve arasında yaratılan insanoğlu anlayışıyla birlikte, Eski Türklere göre, Gök kubbesi devletin, çadır ise ailenin bir örtüsü ve kubbesi olarak düşünülmektedir.
Türk çadırının elbette kozmolojik ve mitolojik yansıması da bulunmaktadır. Örneğin eşiğe basılmama kültü Türk çadırıyla ilişkilidir. Türk inanç sistemindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın insanları kötü ruhlardan koruduğuna inanılmaktadır. Bir inanışa göre Erliğin bahadır oğulları eşikte bekler ve insanları kötü cinlerden korur. Eski Türkler de Erlik’in oğullarına zarar vermemek için eşikten atlarlardı.
Bir yakut efsanesi der ki; Göğü kötü ruh basmış, inmesin yere diye; Tanrı bir çadır asmış, koca bir direk ile…
Eski Türk toplulukları çadırlarını küçük bir evren tasarımı vaziyetinde görmüşlerdir. Çadırın kubbesi göğü, ortasındaki açıklık kutup yıldızına giden yolu ve çadırın direği, yani yerle göğü birbirine bağlayan direk olarak sembolize etmişlerdir.Evren şamanizmde 3 katmandan oluşur. Bunlar; yer altı, yeryüzü ve gökyüzü. Hayat ağacı bu üç katman arasında bir köprü statüsündedir. Kökleri yer altında, gövdesi yeryüzünde ve dalları gökyüzündedir. Eğer ki bir şaman göğe yükselme ritüeli yapacaksa bunu çadır içinde gerçekleştirirdi.
Türklerde çadır planının esnekliği günümüze Türk plan tipleri olarak gelmiştir. Türk ev plan tipleri bulunan coğrafi koşullara, ihtiyaçlara vb gibi pek çok unsura göre zaman içinde farklılık göstermiştir. Türk çadırının eski dönemlerde de ev manasında kullanıldığını Göktürk runik harflerinden de çıkarabilmekteyiz. Harfleri incelediğimizde var olan öğeleri özünden ayırmadan en az çizgiyle ifade etme biçimini kullanarak anlatılmak istenileni aktarma yoluna gitmişler. Örneğin EB-BE sesine karşılık veren runik harfin çadır soyutlamasından geldiğini bilmekteyiz.
Özetle eski Türklerde mimarlık/içmimarlık tasarımına baktığımızda kozmolojiden ve mitolojiden oldukça etkilendiklerini ve bunu hayatlarının bir parçası olarak kullandıklarını görmekteyiz. Kültür dediğimiz kavramın pek çok bilim dalıyla vücut bulabileceği eski çağlardan beri günümüze gelmiştir. Çadırdaki esnek plan kurgusu günümüz dünyasında çokça aranan plan tipidir. Esnek plan tipolojisi olarak yola çıkış noktası olmalıdır. Keçe malzemesinin mevsim şartlarındaki etkisini fark edip tanımlama yaşam şartlarını korumalarına sebep olmuştur. Aynı zamanda çadırın merkezine kurulan ocağın her yere aynı ısıyı dağıtması ve tepedeki şanıraktan havalandırma sağlanması önemli hususlardır. Çadır kültürü aslında nomad kültürü statüsünde değil, bir kültürün şekillenmiş hali diyebiliriz. Çadırlar günümüze geldiğinde Prof.Dr. Celil Arslan hocanın da dediği gibi türbe-kümbet şekline bürünmektedir. Çadırın mimari kültürü de devam etmiştir. Kut anlayışının getirdiği bir durumla birlikte gökte yaşayan bir Tanrı var ve kut alan hükümdar da onun yeryüzündeki temsilcisi olduğuna göre, gök düzenini yeryüzünde de oluşturmalı mantığı ortaya çıktığını görüyoruz. Çadır mimarisinin kurgusunda gerek fizyolojik ihtiyaçların karşılanabileceği esnek bir tasarım, gerek dini ritüelleri gerçekleştirebilecekleri mekan kurgusu ve kullanılan materyallerin kutsallığı, mitoloji ve kozmolojinin kısacası Türk kültürünün temeliyle bir bilimi birleştirerek günümüze kadar gelebilen bir mekan tasarladıklarını söylemek mümkündür.
KAYNAKÇA
ARIK, Reha Oğuz, “Türk Sanatı”, Dergah Yayınları, 1975
ASLANAPA, Oktay, “Türk Sanatı,” Remzi Kitapevi,2003
BİLGİLİ, Nuray Türklerde 5 Element, Kripto, 2019
BAHAR, Hasan, “Avrasya’da Ölüm ve Türklerde Mezar Kültürü”, SÜ Edebiyat Fakültesi
CANSEVER, Turgut “Türk Evinin Mimarisi”
ÇORUHLU,Yaşar “Kurgan ve Çadırdan, Kümbete ve Türbeye geçiş”
ÇORUHLU,Yaşar, “Eski Türklerde Ölüm”, Cogito, 2004
ELDEM, Sedat Hakkı “Türk Evi Plan Tipleri” İTÜ Mimarlık Fak.
ERSOY, Ruhi, “Türklerde Ölüm ve Ölü İle İlgilenen Rit ve Ritüeller”
ERGİN, Muharrem, Orhun Abideleri”,16. Baskı
ESİN, Emel “Türklerde Maddi Kültür Oluşumu” İstanbul,2006 s.136- s.159
GÜL, Yavuz Ercan, Kırgız Türklerinde Boz Üy (Çadır) Geleneği
KAFESOĞLU, İbrahim, “Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları”,1994
KÖSOĞLU, Nevzat, “Milli Kültür ve Kimlik”, Ötüken,1992
KÖSOĞLU, Nevzat, “Türk Dünyası Tarihi ve Türk Medeniyeti Üzerine Düşünceler”,Ötüken,1991
MAHMUT, Kaşgarlı “Divanü Lügatit Türk”, 10 Şubat 1074
ÖGEL, Bahaeddin,” Türk Kültür Tarihine Giriş III”, Kültür Bakanlığı, 1978 s.1
ÖGEL, Bahaeddin, “Türk Kültürünün Gelişme Çağları II”, Milli Eğitim Basımevi, 1993 s.69
ÖGEL, Bahaeddin, “Türk Mitolojisi”, TTK Basımevi, 1971
ÖZCAN, Koray,” Orta Asya Türk Kent Modelleri Üzerine Bir Tipoloji Denemesi( VIII. Yy’dan XIII.yya kadar)”
RAMAZANOĞLU, Gözde, “pek Yolunda Türk Mimarisi, İpek Yolunda Türk Kültür Mirası, Türk Yurdu 2013”
ROUX, Jean “Türklerin Tarihi Büyük Okyanus’tan Akdeniz’e İki bin Yıl”, Milliyet Yayınları,1989
ROUX, Jean,”Eski Türk Mitolojisi” ,Bilgesu,2015
SÖZEN, Metin” Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı”,TİSA, 1984,Ankara
ŞAHİN ÇANDARLI Aslı, Uluslararası Tarih ve Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Türk Çadırı Üzerine, 2016
TAŞAĞIL,Ahmet” Kök Tengri’nin Çocukları”, İstanbul, 2013 s.78
TAŞAĞIL,Ahmet “Ergenekon’dan Kağanlığa”, Türk Model Devleti Gök Türkler,2016
YILMAZ, Oğuzhan, Türk Kozmolojisi
ÜNAL Tahsin, “Türk’ün Sosyo-Ekonomik Tarihi” ,Emel Yayınları, 1977
Bir yorum
Ertan Yıldırım
Türk dünyasının mimari gelişimi ve eşsiz eserleri günümüzde mimari özelliği ve güzelliği olmayan duvarlara dönüşmüştür sizin gibi yeni nesil mimarlara çok iş düşecektir başarılar