Genel

Piyasa Üniversitelerden Ne İstiyor?

Bir zamanlar üniversitelerin piyasa için eleman yetiştirmesine karşı çıkan, bilimin piyasa için yapılmamasını savunan öğretim üyelerinin çoğunluğunu oluşturduğu bir yapı mevcuttu. Günümüzde bu tür düşünen kesimin giderek zayıfladığını, taban kaybettiğini görüyoruz. Bu güzel bir gelişme çünkü üniversiteler, toplumun gerisinde kalamaz. Üniversiteler toplumun önünde olmalı, topluma yön vermeli, kalkınma ve büyümenin önemli bir parçası olmalı.

 

2000’li yılların başlarında 25 milyar dolar ihracat yapan Türkiye artık 250 milyar dolar ihracat yapıyor (yaklaşık 10 kat). 2023 sonunda bu rakam 260 milyara çıkacak gibi duruyor. 2000 yılında 30 milyar dolar ihracat yapan Portekiz günümüzde 80 milyar dolar ihracat yapıyor. Aynı süreçte Yunanistan, 15 milyar dolardan 55 milyar dolara çıkmış. Diğer ülkeler de ihracatlarını artırmışlar ama ihracatını 10 kat veya daha fazla artıran sadece birkaç ülke (Çin, Hindistan vb.) var. Sanayisi bu derece dinamik olan bir ülkede üniversitelerin “Sanayi, iş dünyası, piyasa için eleman yetiştirmemeliyiz.” gibi bir önyargı ile hareket etmesi doğru değil. Günümüzde üniversiteleri tercih zamanları ve medya organlarına çıkan rektörlerin de iş dünyasının talep ettiği mezunları yetiştirdiklerini iddia ettiğini görüyoruz.

 

Son 20 senede mantalitenin değiştiği çok açık ama yeterli mi? Halen üniversitelerin piyasanın talep ettiği mezunları yetiştirmede bazı zorluklar yaşadıklarını görüyoruz. Yığınla veteriner, ziraat mühendisi yetiştiriyoruz ama köye giden genç bulamıyoruz. Mühendis yetiştiriyoruz ama mühendisler sahaya (üretim alanına) çıkmaya isteksiz. Bir meslektaşım anlattı. İnşaat mühendisliğinde ikinci sınıf öğrencisi geliyor, “Ben mezun olunca inşaatlara mı gideceğim yani?” diye soruyor. İstediği cevabı alamayınca bölüm değiştiriyor. Diğer bir deyişle teknik bilgiler veriyoruz ama gençlerimizin konforunu bozmak konusunda isteksizliği var. Mümkün olduğunca az çalışarak, şehirdeki plazadaki masa başında oturarak yüksek kazanç bekliyorlar. Bu olmayınca da moralleri bozuluyor, çöküyorlar.

 

Üniversite öğrencilerinin bir diğer sorunu da öğrendiklerini iş yaşamında kullanmakta zorlanıyor olmaları… Bir pazarcı örneğinden gidelim. Bir pazarcı sabah hale gider ve misal 100 kasa domates alır. Sabah erkenden gider, pazara tezgahını açar. Sabah ilk açtığında fiyatı yüksek tutar. Sonra bu hızla giderse akşama kasaların tamamını satıp satamayacağını hesaplar. Çünkü domatesler elinde kalırsa ve eve geri götürürse en fazla bir iki gün dayanacağını bilir. Bu nedenle fiyatı ayarlar. Satışlarında bir düşme olursa çırağına “Git falanca amcana bak! Domatesi kaçtan satıyor?” diyerek yollar. Çırak “Usta! Fiyatı şuna düşürmüş, tezgahının önü dolu” derse o da fiyatını düşürür. Akşama doğru hala elinde satamadığı domates kaldıysa fiyatları halden aldığı fiyata kadar düşürür. Bu pazarcı üniversitede Mikro İktisat dersi almamıştır. Ancak sahada mikro iktisat derslerinde anlatılan konuları muazzam bir ustalıkla kullanır. Buna karşılık Türkiye’nin en önemli üniversitelerinde eğitim gören genç beyinleri pazarcılık yapmaya kalkarsa sudan çıkmış balığa dönerler. Talep ve arz yasaları, piyasa dengesi, değişken ve sabit maliyetler, ortalama maliyetler gibi konuları teorik olarak görmelerine rağmen pazarcının yaptığının belki yarısını bile yapamazlar, zarar ederler. Aklınızda canlanması açısından pazarcı örneği verdim ama siz bunu “yeni mezun mühendisin özel bir firmada çalışmaya başladığında çektiği acemilik” veya benzeri olarak düşünebilirsiniz.

 

Son dönemlerde bazı üniversiteler bu sorunları gördü ve 3+1 modeline geçti (Sakarya Uygulamalı Bilimler, TOBB vb.). Yakın zamanda da pek çok üniversitenin daha bu modele geçeceği konuşuluyor. Öncelikle 3+1 modeli nedir? Öğrenci üç sene teorik eğitim alıyor. Dördüncü sene ise piyasada staj yaparak eğitimi tamamlıyor. Bunu şöyle düşünebilirsiniz. Üç sene boyunca öğrenci arz, talep, piyasa dengesi, rekabet gibi konuları teorik olarak görüyor. Dördüncü sene ise pazarcının yanına gidip onun yanında öğrendiklerini nasıl uygulayacağını görüyor.

 

Bu modelin bir diğer avantajı da gençlerin gerçeklerden uzak bir hayal dünyasında yaşayarak mezun olmasını engellemesidir. Öyle gençler var ki mezun olunca hemen işe gireceğini, iş yerinde sosyal medya fenomenlerini seyrederek, masada oturarak çalışacağını sanıyor. Halbuki iş öyle değil.

 

Selçuk Bayraktar’ı sadece Türkiye’de değil, Dünyada çok sayıda kişi tanıyor. “Dünya savaş konseptini dönüştüren adam” olarak biliniyor. Şimdi yüzden fazla ülkeye İHA ve SİHA satıyor. Bakın! Buğday, şeftali falan demiyorum, İHA ve SİHA satıyor. Herkes Selçuk Bayraktar’ın şimdiki başarılarını konuşuyor ama bu başarıya giderken neler yaptığını konuşmuyor. Selçuk Bayraktar, askerlerimizle beraber sınır dışı operasyonlara katılıyor. Arazide bulunan ABD teknolojisiyle hazırlanmış son teknoloji mayınları etkisiz hale getiriyor. Günlerce hangarda bir çadırda yatıyor. 40 metrekare odada 10 sene yaşıyor. Askerlerin şehadetini görüyor. Bazı günler gece üçlere kadar çalışıyor. Öyle yan gelip yatarak Selçuk Bayraktar olunmuyor. İşte 3+1 modeli gençlerin hayal dünyasından uyanmasına vesile oluyor. Saha, üniversitedeki konforlu sıralara benzemiyor.

 

İş sadece son yıl staj yaparak çözülmez. Bir de üç senede görülecek dersler var. Öğrencilerden bir kısmı girişimci olmayı yani kendi firmasını kurmayı deneyebilir. Devlet günümüzde KOSGEB, TKDK gibi kurumlar ile girişimcilere türlü türlü destek veriyor. Girişimci olmayı düşünen gencin Girişimcilik, Yatırım Projeleri gibi dersleri görmesi gerekli. Hangi lisans programına kayıt yaparsa yapsın öğrencinin özgeçmiş hazırlamayı öğrenmesi gerekli. Yani İnsan Kaynakları Yönetimi dersi görmeli. Türkiye’nin en yüksek puanla öğrenci alan bir üniversitesinden mezun olan bir gencin berbat bir özgeçmiş hazırladığını düşünün. Bu çocuk nasıl hak ettiği işe girecek? Öğrenci takım çalışması yapmayı, bir gruba liderlik etmeyi, ekonomik gelişmeleri yorumlamayı öğrenmeli. Yani İktisada Giriş dersi görmeli.

 

Piyasa bilgisayarlı muhasebe programı bilen kişi mi istiyor? Onu öğreteceksiniz.

Piyasa yatırım projesi hazırlamayı bilen eleman mı istiyor? Onu öğreteceksiniz.

Piyasa İngilizce, Rusça, Arapça bilen eleman mı istiyor? Bunları öğreteceksiniz.

Piyasa Merkez Bankası politikalarını yorumlamayı bilen eleman mı istiyor? Bunları öğreteceksiniz.

Piyasa takım çalışması yapmayı bilen eleman mı istiyor? Bunu öğreteceksiniz.

Piyasa deneyim sahibi kişi mi istiyor? Staj yaptıracaksınız.

 

Üniversiteler bunları yapmazsa, öğretmezse ne mi olur? Bireysel olarak öğrencilerimiz bir adım ileri gidemez. Ülke olarak Türkiye de kalkınamaz.

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir