ABD,  Analiz,  Enerji,  Orta Doğu,  Rusya

ULUSLARARASI SİSTEMİN ÇİFT CEPHELİ ANATOMİSİ: COVİD-19 VE KÜRESELLEŞME

GİRİŞ:

Uluslararası ilişkiler sistemini temelden etkileyen ve dönüşüm geçirmesini zorunlu kılan temel tarihsel kırılma noktaları incelendiğinde, bölgesel veya küresel düzeyde ortaya çıkan; savaş, barış, uyuşmazlık, salgın hastalık, ekonomik sorun, siyasi ve sosyal problemler gibi çok boyutlu kriz durumlarında, “birey-devlet ve sistem modeliekonomik, siyasi, askerî, ve psikolojik olarak değişim geçirebilmektedir. Özelikle, 21.yüzyılla birlikte farklı özelliklere sahip, terörizm, siber saldırı, etnik çatışmalar, istikrarsızlık, askerî teknolojisindeki olağanüstü ilerleme, iklim değişikliği, su kaynaklarındaki kıtlıklar, çevresel sorunlar, kaynak sıkıntıları ve sağlığı tehdit eden virüs ve salgın gibi durumların da dönüşüm geçirmesi ile birlikte, birey-devlet ve sistem modeli arasındaki ince ve etkileyici çekim gücü, etki alanını da her geçen gün artırmaktadır. Bu durum ” uluslararası güvenlik” metodunun birey-devlet ve sistem mekanizması arasında gerçekleşen yapıya göre yeniden şekillenmesini de beraberinde getirmektedir. Bu anlamda, bireyin doğrudan müdahil olduğu kriz durumları devleti etkilerken, devletin de doğrudan veya dolaylı olarak müdahale ettiği kriz, uluslararası sistemi bölgesel veya küresel çapta etkileyebilme potansiyeline sahiptir. Diğer bir ifadeyle, kriz anında ve sonrasında devlet-birey ve sistem mekanizması doğru ve taktiksel olarak uygulamaya geçirilmediği takdirde, var olan mevcut durum olumsuz olarak derinleşebilmektedir.

KÜRESELLEŞMENİN MEKAN-BİREY VE SİSTEM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Devletlerin, bireylerin ve uluslararası örgütlerin ekonomik, sosyal, kültürel ve tarihsel olarak, birbirlerine yakınlaşıp bütünlük oluşturduğu küreselleşme yapısı ile birlikteuluslararası sistemde bulunan tüm aktörler arasında sınırlar ortadan kalkmakla ile birlikte, iletişim ve teknolojik gelişmelerin ilerlemesi ile beraber dünya aktörler modeli” örümcek ağı” anlayışı çerçevesinde, birbirlerine karşılıklı olarak bağımlılık özelliğine bürünmüşlerdir. Bu anlamda, zaman ve mekan anlayışı incelendiğinde, küreselleşmenin beraberinde getirdiği yeni dinamikler ile birlikte,  teknolojik çağın en üst seviyede olduğu 21. yüzyılda ortaya çıkan koronavirüs salgını ile birlikte; devletlerin, bireylerin ve uluslararası örgütlerin bu salgına karşı geçmiş tarihlere göre mücadele etme kapasitesi ve gücü artmıştır. Başka bir deyişle, salgınının ortaya çıkardığı sağlık sorunlarına karşı, ilaç ve aşı üretimi çalışmaları eskiye oranla daha etkili ve hızlı şekilde uygulamaya konulmuştur. Bu durum, teknolojik olarak sürekli devinim yaşamanın getirdiği yenilikler veküreselleşmenin bilgiye kolay ulaşma yolunu kısaltması ile birlikte, zaman anlayışının da dönüşüm geçirip olumlu anlamda etkilenmesini sağlamıştır. Dolayısıyla, mekan ve zaman arasındaki farkın asgarî düzeye inmesi durumu yine küreselleşme ile birlikte gelen, bireylerin işbirliği ve ortak çabaları ile daha da kolaylaşmıştır. Bu durum,  bireyin zaman ve mekan gibi öğeleri rasyonel anlamda kullanarak, sistemsel işleyişin devlet ve uluslararası örgütler arasındaki paylara dağılmasına da öncülük etme fırsatı sağlayan bir araç özelliğine sahip olmasını da beraberinde getirmiştir.Bireylerin kendi hayatlarını devam ettirmek için ” dış saldırılara, tehditlere ve salgınlara karşı”  oluşturdukları “güvenlik kalkanı” korona virüsün küreselleşme ile birliktehızlıca yayılmasının yansıttığı olumsuz durum ile birlikte, bu anlayış ciddi bir şekilde olumsuz etkilenmiştir. Öyle ki, salgından dolayı çeşitli ülke vatandaşlarından 600 bini aşan insanın ölmesi ve küreselleşmenin yok ettiği sınır kavramının dezavantajı olarak ortaya çıkması durumu “güvenlikli mekan algısının da” değişime uğraması gerektiğini göstermektedir.

Anarşik uluslararası sistemde tek otorite sahibi olan devletler, yine küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan çok taraflı uluslararası örgütler nedeniyle az da olsa, ekonomik, askerî ve diplomatik olarak egemenliklerinden ödün vermek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle Avrupa Birliği, NATO,  ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütler, ortaya çıkan uyuşmazlık ve kriz durumlarında işbirliği mekanizmasını harekete geçirebilen ve sorunu odağında çözme anlamında, kilit aktörler olarak ortaya çıkmışlardır. Bu durum, küreselleşme sürecinin getirdiği kapsamlı işbirliği anlayışının da yine sadece devletler tarafından çözüme kavuşturulamayacağını göstermesi anlamında da örnek teşkil etmektedir. Dolayısıyla, devlet ve uluslararası örgütlerin bir arada hareket etmesi durumu, küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan yeni konjonktüre göre, sistem içerisinde var olan devlet yapısının da yeniden tanımlanması gerektiğini göstermektedir.

COVİD-19’UN DEVLET-GÜVENLİK VE KÜRESELLEŞMEYE YANSIMALARI

Tüm dünyayı farklı boyutlarda etkileyen koronavirüs salgını ile birlikte, dünyanın en gelişmiş devletlerinde bile tehdit algısının bulunulan  güvenlikli mekana karşı daha güçlü olduğunu göstermesi anlamında manidardır. Diğer bir ifadeyle, bireylerin kendi güvenliklerini garanti altına aldıkları düşüncesi, koronavirüsten dolayı tüm devlet vatandaşlarının etkilenmesi sonucu ortaya çıkan panik ve korku durumu, bireylerin salgın sonrası mekan algısını yeniden inşa etmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır.Koronavirüs salgını öncesi ekonomik, askerî, teknolojik ve diplomatik yetenekleri kullanma konusunda hep ön planda olan uluslararası örgütler, salgın anında sahip oldukları kapasiteleri kullanma konusunda başarısız olmuşlardır. Bu bağlamda, devletin sisteme hakim tek güç olma özelliği salgın anında ve sonrasında daha çok güç kazandığını özelikle ifade etmek gerekmektedir. Dolayısıyla, devletin sahip olduğu güç kapasitesini artırma durumu yeniden iç ve dış politika haline gelerek, salgın sonrası yeniden dizayn edilecek sisteme karşı en etkili potansiyel öğe olarak uygulanacaktır.

Koronavirüs salgının bölgesel ve küresel düzeyde yarattığı olumsuz durum ekonomik, psikolojik, sosyal, ticari, ulaşım ve teknolojik boyutları ile birlikte küreselleşmenin en büyük dezavantajlı özelikleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda, küreselleşmenin beraberinde getirdiği karşılıklı bağımlılık ve tüm dünyayı birbirine yakınlaştırma özelliği, koronavirüs süreci ile kesintiye uğramışsa olsada, sadece belirli devlet ve bölgelerin etkilenmesini engelleyerek, bu salgından tüm sistemin yine küreselleşme ile bağlantılı olarak olumsuz etkilenmesinin de önünü açmıştır. Bu durum, ilerleyen zamanlarda dünya ekonomilerinin ve devletlerin birbirine bağımlı olması durumununda daha çok sorgulanması gerektiğini ortaya çıkaracaktır.

COVİD-19 VE KÜRESELLEŞME ÖZELİNDE: ULUS DEVLET

Küreselleşme ile birlikte klasik sınırların ortadan kalkması, karar alma noktasında kimi zaman doğrudan, kimi zamansa dolaylı bir güç unsuru olarak ulus-devletin yanında bazı aktörleri ön plana çıkarmıştır. Diğer bir ifadeyle, bu aktörler; çokuluslu şirketler, bölgesel entegrasyonlar, uluslararası örgütler, hükümet dışı kuruluşlar, STK’lar gibi devletlerle ortak işbirliği yürüten veya devletlerin rolünü üstlenerek uluslararası arenada etkinliğini artıran kurum ya da kuruluşlardır. Bu bağlamda, uluslararası örgütlerin bu doğrultuda ön plana çıkmış olması, uluslararası ilişkilerin karşılıklı olarak bağımlı hale gelmesine yol açmış ve bunun getirisi olarak ulus-devletler çeşitli toplumsal hareketleri kontrol edemez, krizleri yönlendiremez veya çözüme kavuşturamaz hale gelmeye başlamıştır. Bu anlamda, küreselleşme sürecinin hız kazanması, ulus devletlerin kendisınırları içinde egemenliklerini çoğu açıdan sorgulanmaya açık hale getirmiştir. Çünkü, uluslararası alanda ekonomik, siyasi ve askeri bağımlılıkların artması, ulus-devletlerin kendi irade ve tercihlerine dayalı ekonomik ve sosyal politikalar yürütmelerine engel oluşturmaktadır. Bu perspektiften bakıldığında, devletlerin salgın sürecinde sınırlarını kapatması ve tıbbi malzeme ihracatını yasaklayarak kamu güvenliğinin korunmasına yönelik sert müdahalelerde bulunması, var olan karşılıklı bağımlılığı en aza indirme politikasının temel taşını oluşturan odak noktası haline gelmiştir. Öyle ki, ulusüstü bir bütünleşme projesi olan Avrupa Birliği içinde bile bu durumun yaşanması, salgına karşı kolektif savunmanın sağlanması ve ekonomide oluşan sıkıntılı dönemin atlatılması için, liberal piyasa ekonomisinin, ulus devlete karşı en güçlü olduğu ülkelerde bile, toplumun yeniden güçlü bir devlete yönelmeye başladığını göstermesi açısından örnek teşkil etmektedir. Diğer bir deyişle, toplumların salgının getirdiği psikolojik ve sosyolojik bunalım süreçlerinden sonra aidiyet hissettikleri devletler ile bütünleşme yolunda ciddi bir atılım gerçekleştirmesi, salgın sonrası küresel yakınlaşmanın da kesintiye uğraması açısından ipucu vermektedir.

 

SONUÇ:

Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler, İsrail ve Fransa gibi ülkelerin COVİD-19 ile  mücadele yerine “virüse karşı savaş” tabirini kullanması ve bu mücadele yönteminin “terörle mücadele” anlayışına doğru evrildiğini ve  sistemdeki tüm aktörlerin kendi güvenliklerini garanti edemeyeceği gerçeğine ulaşmasını da beraberinde getirmiştir. 21.yüzyılın küresel ölçekte en önemli gelişmesi olan koronavirüs salgını ile birlikte, uluslararası sistemin yapısının kısmen de olsa değişikliğe uğraması muhtemeldir. Bu anlamda, devletlerin, uluslararası örgütlerin ve bireylerin kademeli olarak, ekonomik, sosyal, askerî, demokrasi, özgürlük gibi temel faktörler doğrultusunda yeniden oluşacak  adaptasyon sürecine, soğukkanlı ve gerçekçi politikar üretmeleri halinde uyum sağlamaları mümkün görünmektedir. Küreselleşme ile birlikte temel bütünlük sağlayan uluslararası ilişkiler sistemi, salgın sonrası değişime ayak uydurma anlamında,  küresel ve bölgesel işbirliği çerçevesinde mevcut politikalarını hayata geçirebileceklerdir. Bu durum, çoğulcu ve katılımcı olarak  yeniden oluşacak yapıya ayak uydurma anlamında,devletlerin işbirliği ile dış politika oluşturmalarının, rasyonel olarak temel çıkarları ile uyumlu olduğunu da göstermesi açısından da, önemli bir etken olarak kullanılacağını ifade etmek gerekmektedir. Bu minvalde, küreselleşme ve koronavirüs dinamikleri; güvenlik, zaman, mekan, devlet-birey ve sistem üzerindeki etkilerinin, daha çok derinlik kazanacağını ve olumlu veya olumsuz olarak var olan temel problemler ile daha çok yüzleşilebileceğini belirtmek gerekmektedir. Koronavirüs küresel salgını ile birlikte, uluslararası sistem üzerinde bulunan tüm devletlerin, uluslararası örgütlerin ve bireylerin ekonomik, sosyal ve psikolojik  olarak etkilendiği yeni bir dinamiğin ortaya çıkması ile birlikte, küreselleşmenin getirdiği etki boyutları tüm yapıyı, çok boyutlu olarak etkileyebilme potansiyeline ulaşarak, rekabet odaklı yeni politikaların da yeniden dizayn edilmesi gerektiğini göstermektedir.

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir