Toplum Sağlığı, Salgın Hastalıklar ve Sağlık Okuryazarlığının Önemi
Toplum Sağlığı, Salgın Hastalıklar ve Sağlık Okuryazarlığının Önemi[1]
Salgın hastalıklar dünya üzerinde çok eski tarihlerden beri var olan bir gerçektir. Kısıtlı bir alana yayılan haline epidemi, ülkeler ve kıtalar arası yayılım gösteren hâline ise pandemi demekteyiz. Bunlara yayıldığı Mısır, Bizans ve Akdeniz’in özellikle liman kentlerinde nüfusun neredeyse yarısını yok eden Jüstinyen vebası; Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’yı saran büyük kolera salgınları; Kolomb değişimi ile Avrupa’dan, Amerika’ya yayılan hastalıklar; Balkan savaşları sırasında birçok can kaybına yol açan veba, kolera ve tifüs salgınları gibi örnekler verebiliriz. Günümüzde COVİD-19 pandemisi ve HIV/AIDS pandemisi ise güncelliğini koruyan salgınlardır.
Virüs ya da bakteri kökenli olan bulaşıcı hastalıklar hava yolu, temas, vücut salgıları, enfekte olmuş gıda ve sular ya da sıçan, pire ve sivrisinek gibi hayvanlar aracılığıyla yayılmaktadır. İnsanlar arasında görülen salgın hastalıklar gibi hayvanlar arasında da salgın hastalıklar mevcuttur. Teknolojinin ilerlemesi ile etkeni kesin olarak tespit edilen hastalıklarla daha net mücadeleler verilebilmiştir. Etkenin ne olduğu, nasıl bulaştığı, nasıl etkisiz hâle getirileceği, hastalıktan nasıl korunulabileceği salgının yönetimi ve önlemi için gerekli tespitlerdir.
Geçmişten günümüze çeşitli tedbirlerle bu salgınların yayılması ve ölümlerin önlenmesi amaçlanmıştır. Tuhaf maskeler ve deri kıyafetler, karantina önlemleri, tecrit etme, hijyen ve bağışıklama gibi zaman içinde değişen farklı yöntemler uygulanmıştır. Bu hastalıklar içinde bulundukları toplumların kültürünün bir parçası dahi olmuşlardır. Osmanlı döneminde cüzamlı hastalar yerleşim yerlerinden uzak mevkilere yerleştirilmiştir. Bu rahatsızlıktan mustarip hastalar direkt hastalığın ismiyle anılmamış ve cüzam hanelere, miskinler tekkesi ismi verilmiştir. Hastaların şehirle ve hayatla olan bağı koparılmamıştır. Ayrıca Türk insanı verem hastalığını da ince hastalık olarak isimlendirmiştir. Bunların hastanın psikolojisi için olumlu yaklaşımlar olduğu kabul edilebilir.
Savaşlar, keşifler, seferler, ticaret gibi sebeplerle hastalık etkenleri bir ülkeden diğerine yayılmıştır. Bu yayılışta hastalık etkeninden daha çok sosyokültürel yapı, ekonomi ve eğitim gibi faktörlerin etkili olduğunu görmekteyiz. Bu durum bize toplum bağışıklığının sağlanmasında ülkenin refah düzeyinin ve eğitimin bir arada büyük etkisi olduğunu gösterir.
Dünya çapında Korona virüs hastalığından ölüm sayısı beş milyona yaklaşmaktadır. Devam eden aşılama çalışmalarında ülkeler arasında eşitsizlik görülmektedir. Afrika kıtasının genelinde ve Hindistan’da aşılama halen çok kısıtlı durumdadır. Ne yazık ki aşılama tablosu, ülkelerin ekonomik düzeylerine ve gelişmişlik derecelerine göre dağılım göstermektedir. Ticaret ve ekonomik gayeler konusunda sınırları kaldıran dünyanın konu aşı ve tedavi olduğu zaman kendi sınırlarına, millî menfaatlerine öncelik verdiğini görmekteyiz. Bireyi evrensellik fikri ile besleyen modern çağ, aşıya ulaşımı evrenselleştirememiştir.
Herkese Sağlık ve Sağlık Okuryazarlığı
Hastalıklar ilk başta semptomlarına göre tedavi edilmekteydi. Sonrasında hastalık etkenleri tespit edilerek, etkene karşı bir tedavi sürecine geçilmiştir. Bunu takip eden süreçte hastalık temelli tedavi metodu yerini kişiden kişiye değişen cevaplar nedeniyle hasta ve vakalar üzerine yoğunlaşan tedavi yöntemlerine bırakmıştır. Bu tarih içerisinde tıbbın gelişmesi ile kazanılan bir tecrübedir. Günümüzde bu anlayışa ek olarak çevrenin bireye etkisi, bireyin hastalığı konusunda kendi sorumluluğunu yüklenmesi, daha geniş ve ulaşılabilir sağlık hizmetleri ve benzeri gibi ilkeler toplum sağlığı anlayışını oluşturmuştur. Halk sağlığı anlayışı 1970’li yıllardan itibaren yaygınlaşmaya başlamıştır. Sağlık hizmeti alan kişi ve dolayısıyla toplumla ilişki önem kazanmıştır. Bireyin içerisinde yaşadığı fiziksel, biyolojik ve sosyal çevre ile birlikte ele alınması, halk sağlığı anlayışının temel ilkelerinden biri olmuştur. Bunlar üzerine birçok konferans yapılmış, bildiriler yayınlanmıştır. Bütün bunlar sağlığın sadece sağlık hizmetleri sunanların sorumluluğunda olmadığı yönündeki düşünceler ile sağlanmıştır. Toplum sağlığı da bu minvalde herkese sağlık amacıyla dünyadaki sağlık otoriteleri tarafından kabul edilen bir anlayıştır. Herkese sağlık anlayışının anahtarı da eğitimden geçmektedir.
Toplumun sağlık konusunda eğitilmesi, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ile beraber yürütülmesi gereken bir durumdur. Sağlık konusunda eğitimden kasıt kısaca, kişilerin hastalıklarını ve verilen tedaviyi anlayıp rahatsızlıkları konusunda kendilerini en iyi şekilde ifade edebilmeleri diyebiliriz. Çünkü günlük hayatımızda hastalık, sağlık ve bunların beraberinde getirdiği kavramların kapladığı yer oldukça fazla olmasına rağmen bunları ne kadar doğru kullanıp anlamaktayız? Sağlıkla ilgili konuların yalnızca sağlık profesyonellerinin değil toplumun çoğunluğu tarafından anlaşılması, toplum sağlığı için önemlidir. Sağlık okuryazarlığı kavramına da tam olarak burada ihtiyaç duyuyoruz.
Sağlık okuryazarlığı; sağlığın korunması, hastalıkların iyileşmesi süreçlerinde bireylerle iyi iletişim kurulabilmesi için önemlidir. T.C. Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesi Sözlüğü’nde sağlık okuryazarlığı, “Bireylerin, iyi sağlığı teşvik edecek ve sürdürecek şekilde bilgiye erişme, bilgiyi anlama ve kullanma becerisi ve motivasyonunu belirleyen bilişsel ve sosyal becerileri temsil eder” şeklinde tanımlanmaktadır.
Yapılan çalışmalar sağlık okuryazarlığı oranlarında eğitim seviyesi, yaş ve cinsiyete göre farklılık olabileceğini göstermiştir. Eğitim seviyesi ve okuryazarlık durumu bireyin ferdi, sosyal ve kültürel gelişimini sınırlandırmakta dolayısıyla sağlık okuryazarlığını da engelleyerek bireyin sağlığını etkilemektedir. Eğitim ve bilgiye ulaşma konusunda eksikliklerden dolayı yaşın artması ile beraber sağlık okuryazarlığı oranlarında düşüş gözlenmektedir. Kadınların sağlık hizmetlerine başvuru oranları erkeklere göre daha fazladır ve bunun sağlık okuryazarlığında artışı da beraberinde getirdiği düşünülmektedir. Ayrıca kendisi dışında çoğunlukla çocukların ve ailenin doğal sağlık danışanı olması da oranın yüksek çıkmasının bir nedeni olabilir.
“Şifa arama”, “Şifa bulma” deyimleriyle dilimize yerleşmiş faaliyetlerde sağlık hizmeti sunan kişilerin yanında hastanın da büyük bir rolü olduğu dikkat çekmektedir. Bireyin, sağlık hizmeti veren kişilere sıkıntısını açık ve anlaşılır bir şekilde anlatması, konulan teşhisi ve buna yönelik tedavi sürecini anlayıp hayatını buna göre tasarlaması gerekmektedir. Hastalığın mucizevî bir şekilde yok edilebilecek bir şey olmadığını, şifanın bir süreç olduğu anlaşılmalıdır. Sağlık çalışanları da hasta iletişimi konusunda bilgilendirilmeli, bireye yaklaşım sırasında sağlık okuryazarlığı seviyelerine dikkat edilerek bir iletişim kurulmalıdır.
Dünyada ve ülkemizde sağlık alt yapısının iyileşmesi, sağlık teknolojisinin gelişmesi, sağlık hizmetlerine ulaşım ve yaygınlaşma ile beraber insan ömrü uzamaktadır. Bu durum bulaşıcı hastalıklardan kaynaklı ölümlerin sayısını azaltmış bunun yerini kronik hastalıklar almıştır. Kalp hastalıkları, diyabet, solunum hastalıkları ve kanser gibi kronik hastalıkların tedavisinde insanların kendilerini yönetebilmeleri de büyük önem taşımaktadır. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve faaliyet, kaygı ve depresyonla mücadele, iyilik hâlinin korunması, tedavi sürecinin takibi ve uyum, sağlık okuryazarlığı ile ilişkilidir. Sağlık okuryazarlığını arttırmak ve teşvik etmek bireyin bilinçlendirilmesi ile mümkün olabilmektedir.
Bilgiye ulaşma konusunda medya ve internetin hayatımızdaki yeri büyüktür. Sağlık temalı yayınlar hedef kitle tarafından dikkatle takip edilmekte ve medya metinlerinde yer alan bilgiler, gündelik hayatta bireyler tarafından hayata geçirilmektedir. Ancak internet ortamında karşılaşılan sağlık içerikli haberlerin doğruluğu ve güvenilirliği önemli bir sıkıntı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişiler vücutlarında hissettikleri şikâyetleri internet üzerinden öğrenmeye çalışmaktadır. Hâlbuki bireyler bu mecralardaki bilgilere kuşku ile yaklaşmalı bunların kurgusal metinler olabileceğini düşünmelidir. İnternet üzerinde görülen bilgilere kesin gerçek gözü ile bakmak bireyleri ruhsal olarak sağlıksız hissettirmektedir. Bununla ilgili olarak “siberkondri” adı verilen bir kavram ortaya çıkmıştır. Kişinin sağlık konusunda yaşanan endişeler nedeniyle sağlık bilgisi araştırmak için yaptığı ancak yaşadığı kaygı ve endişeyi daha çok arttıran aşırı ve tekrarlı aramalara bu isim verilmiştir. Günümüzden buna benzer bir örnek vermek gerekirse COVİD-19 pandemisinde yanlış bilgi virüsten daha hızlı yayılmaktadır. Sosyal medyada dolaşan yanlış bilgiler ve zaman zaman sağlık personellerinin mezen formasyonu, pandeminin yanında bir infodeminin varlığını da göstermektedir.
Sağlık okuryazarlığının etki alanı bireyle beraber o ferdin içerisinde yaşadığı toplumu da kapsamaktadır. İlaç kullanım hataları ve beraberinde getirdiği rahatsızlıklar, öz bakım yetersizliği, gereksiz hastane ve acil başvuruları gibi nedenlerden dolayı sağlık giderlerinde artış ve ölüm, hastalık oranlarında yükselme, kronik hastalıklarla ve salgın hastalıklarla mücadelede zorluk gibi toplumsal geri dönüşler gözlenmektedir. Sağlık okuryazarlığının kültürle, toplumla ve insanla olan bağını unutmamak gerekmektedir.
Yukarıda anlattığımız üzere toplum sağlığı, salgınlar ve kronik hastalıklar gibi sosyal hayatın içinden problemlerin yönlendirilmesinde önemlidir. Bir ülkedeki sağlık politikaları zamanın şartlarına ve o ülkenin gerçeklerine göre yapılandırılmalıdır. Kişinin kendi sağlığından sorumlu olması onu yalnızlığa itmemeli, içinde bulunduğu toplumun bir parçası olduğu pekiştirilmelidir. Çünkü tek bir ferdin çabası değil toplumun tamamının katılımı hem salgının hem de halk sağlığı ile ilgili bütün konuların çözüm noktasıdır. Buradan hareketle bireysel sağlık hizmetlerinin çoğunlukla ticaret kaygısı ile sadece bireye odaklanması, özel hastaneler ve devlet hastanelerinde verilen hizmetler arasında kalite farkı olması, sunulan sağlık hizmetlerinin toplumun tamamı tarafından ulaşılabilir olup olmadığı düşünülmesi gereken konulardır. Toplumu oluşturan bireyler sağlık, eğitim gibi insani ihtiyaç ve değerler açısından desteklenirken, toplumun bütünü bu hizmetlere erişilebilir olmalıdır. Fert ile toplum arasındaki organik bağ bozulmadan her ikisinin de birbirinin gelişimine fayda sağlaması gerekmektedir. .
KAYNAKLAR
- Deniz S., Bireylerin E-Sağlık Okuryazarlığı ve Siberkondri, İnsan&İnsan, Sayı:24, (2020), 84-96.
- Utma S., Sağlık Okuryazarlığı Kavramı ve Sağlık Haberlerini Doğru Okumak, IBAD Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 5, (2019), 223-231.
- C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesi Sözlüğü, (2011).
- Tözün M., Sözmen M.K., Halk Sağlığının Tarihsel Gelişimi ve Temel Kavramları, Smyrna Tıp Dergisi, (2014).
- Bilişli Y., Medya ve Sağlık Arasındaki Sınırları Keşfetmek: Eleştirel Medya Sağlığı Okuryazarlığı Bağlamında Sağlık Haberlerine Yaklaşım, Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:5, (2019), 197-219.
- https://covid19.who.int/ (Erişim Tarihi: 23.10.21)
- M. Can, Covid-19 Salgını ve Sağlık Okuryazarlığının Önemi, Sağlık Okuryazarlığı Dergisi, Sayı:2(1), (2020), 107-113.
- A. Ahmadı, H. Şirin, T. Ergüder, Dünyada Salgın Tarihçesi, Sağlık Okuryazarlığı Dergisi, Sayı:2(1), (2020), 87-97.
- Delibaş K., Kankurdan Ş., Healthısm (Sağlıkçılık) İdeolojisi ve Sağlık Hareketinin Dönüşümü: Sağlıklı Olmak ve Sağlık Arayışının Değişen Sosyokültürel Dinamikleri, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, Sayı:23, (2020), 67-103.
[1] Uzm.Ecz. Ayşenur ÖZGÜNSEVEN, Ankara Üniversitesi Eczacılık İşletmeciliği Ana Bilim Dalı, Doktora Öğrencisi, Akademik Araştırma Enstitüsü Uzmanı.