ABD,  Analiz,  Avrupa Birliği,  Doç. Dr. Serdar Yılmaz’ın Yazıları,  Enerji,  Genel,  Orta Doğu,  Rusya,  Savunma

RUSYA-UKRAYNA GERGİNLİĞİ: SAVAŞ TAMTAMLARI ÇALIYOR

 


30 Kasım – 1 Aralık 2021 tarihlerinde Letonya’nın başkenti Riga
da yapılan NATO Dışişleri Bakanları toplantısı önemli gündem maddeleri ile toplandı. Birinci önemli gündem maddesi Ukrayna’daki Rus askeri birliklerinin varlığı, ikincisi Rusya’nın saldırgan tavrına karşı alınacak muhtemel önlemler ve hatta muhtemel yaptırımlardı. Üçüncüsü BelarusPolonya sınırındaki göçmen meselesi, dördüncüsü Batı Balkanlar’daki Sırbistan kaynaklı ayrılıkçı ve kışkırtıcı söylemler, beşincisi ise Taliban sonrası Afganistan’daki son meseleler ve son olarak da NATO‘nun 2010 yılında kabul ettiği Stratejik Konseptin NATO’nun ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde güncellenmesidir. Ayrıca NATO, 2010 yılında sadece Avrupa-Atlantik bölgesine yönelik değil, bu bölgenin dışında kalan ve barışa katkı sunacak meseleler ile de ilgileneceğini deklare etmiştir.

NATO Dışişleri Bakanları toplantısının açılış konuşmasını yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Haziran ayında Brüksel’de müttefik ülkelerin hükümet ve devlet başkanlarının Ukrayna ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğine güçlü desteğini yinelediğini ifade etmiştir. Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’nun operasyonlarına ve misyonlarına katkıda bulunan ve ittifaka üye olmayı hedefleyen NATO’nun en yakın partnerleri arasında yer aldığını ifade eden Stoltenberg, “Müttefikler Bükreş Zirvesi’nde aldıkları kararların arkasında duruyor. Gürcistan ve Ukrayna’ya siyasi ve eylemsel destek sağlamaya kararlıyız. Rusya’nın niyeti hakkında belirsizlik var. Niyetleri değişebilir. Saldırı ihtimalinin ne olduğunun önemi yok. En kötüsüne hazırlıklı olmalıyız.” demiştir. Rusya’nın daha önce Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelere karşı güç kullandığını hatırlatan Stoltenberg, bunu yine yapabileceğini belirterek NATO olarak Rusya’yı herhangi bir saldırganlıktan caydırmak amacıyla birlik içindeyiz. Rusya’ya şeffaf olması ve gerginliği düşürmesi için çağrı yapıyoruz. Ukrayna’ya karşı herhangi bir saldırgan tutumun yüksek maliyeti, ciddi ekonomik ve siyasi sonuçları olacaktır.” İfadelerini kullanmıştır.

Rus birlikleri son haftalarda Ukrayna sınırına ciddi anlamda askeri yığınaklar yapıyor. Putin’in açıklamalarına bakarsak bu sene olası bir Ukrayna müdahalesinin olabileceği ihtimali yüksek. Rus birlikleri Ukrayna sınırındaki Rostov’da yoğunlaşmış durumdalar. Rusya’nın Belarus, Donbas, Kırım ve Rostov’dan yani dört koldan topyekûn bir harekât ile Ukrayna’nın askeri kapasitesine kısmi bir darbe indirmek gibi bir taktik benimsediğini düşünüyorum. Eğer bu olursa bu harekât sonrası Donbas bölgesinin Kırım’dakine benzer bir oldu bittiye getirilerek Rusya’ya bağlanacağı ihtimali üzerinde duruyorum. Putin’in ne yapmaya çalıştığını tam olarak bilmediğimiz için niyet okumaya çalışıyoruz.

Putin’in aynı zamanda hem NATO’nun hem de AB ülkelerinin Ukrayna için neleri göze alabileceğini merak ettiği kanaatindeyim. Bundan dolayı bölgeyi hem göçmen krizi ile Belarus hem de Ukrayna üzerinden gerginleştirip istikrarsızlaştırarak Batı blokunu son limitlerine kadar zorlayıp ne kadar kararlı olduklarını görmek istiyor. Kırmızı çizgiler meselesini sürekli vurgulayıp bu sınırları ve limitleri hep canlı tutuyor. Ancak burada şunu ifade etmeliyiz, Putin’in kırmızı çizgileri sadece Rusya ile ilgili olmalı ama öyle değil. PutinUkrayna’nın NATO üyeliğini Moskova’nın kırmızı çizgisi olarak görüyor ve bu haliyle aslında Putin’in Ukrayna gibi egemen bağımsız bir devlet üzerinden kırmızı çizgiler belirleyebiliyor. Bu bir kere uluslararası ilişkiler disiplininin tekniğine tamamen terstir. Bölgeyi istediği gibi şekillendirmek, bir başka devletin iç ve dış işlerine istediği gibi karışabilmek ve dolayısıyla Ukrayna’nın egemenlik haklarını ihlal etmek ile eşdeğerdir. Nitekim Stoltenberg de, “NATO üyesi olmak için ittifakın standartlarının karşılanması ve 30 üyenin oy birliği gerekli. Buradaki siyasi mesaj ise şudur; Rusya’nın hiçbir şekilde bu sürece müdahil olma hakkı yoktur. Ukrayna bağımsız ve egemen bir ülkedir. Her egemen ülkenin kendi yolunu seçme hakkı vardır.” ifadesini kullanmıştır.

Putin’in bu saldırgan kırmızı çizgiler politikası sadece bölgeyi değil bölge dışındaki ülkeleri de germekte, hatta militarize etmektedir. Dolayısıyla buradaki amaç bölgede istikrarsızlık ve bilhassa öngörülemez durumlar yaratmak ve böylece hem Ukrayna’ya hem de Batıya Rusya’nın geri vitesi olmadığına yönelik güçlü mesajlar vermektir. Bölge dışındaki ülkelere de kiminle uğraştığınıza dikkat edin denmektedir.

Peki Putin bu politikayı neden uyguluyor sorusu sorarsak şöyle bir cevap verebiliriz. Aslında Putin, hem Avrupa Birliği’nin hem de NATO’nun hiçbir şey yapmayacağını göstermek istiyor.  Ukrayna’yı Rusya’nın yörüngesine almak istiyor. Ukrayna’nın AvroAtlantik hayalinden vazgeçmesini istiyor. Ukrayna’yı Rusya’nın yumuşak karnı olarak gördüğünden Rusya’nın kendi sınırları ile alakalı olması gereken kırmızı çizgilerini egemen başka bir devletin sınırları üzerinden çizebiliyor. Dolayısıyla bu durumda zaten diyalog imkânı da azalmış oluyor.

Rusya, Belarus’a destek vererek Ortadoğu kökenli mültecileri tam da bu sıralarda Belarus üzerinden Polonya ve Baltık ülkelerine geçmeleri için imkân yaratıyor Avrupa Birliği’ni bir göç ve göçmen krizi yaratarak köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Son olarak Rusya devlet başkanı Putin’in ne yapmaya çalıştığını birkaç senaryoyla anlatmakta fayda var. Birincisi Rus askeri hareketliliğinin Ukrayna’yı işgal mi yoksa Batıyı baskı altına alarak taviz vermesini sağlamak mı olduğunu kısa süre içerisinde öğreneceğiz. İkincisi Ukrayna sınırındaki askeri hareketlilik ve kırmızı çizgi vurgusu kesinlikle tesadüf olarak görülmemelidir. Putin’in Batı çizgilerimizi dikkate almıyor cümlesini dikkate almakta fayda vardır. Bir diğeri Rus askeri hareketliliğinin 2008 yılındaki RusGürcistan Savaşı ile benzerlik gösteriyor olmasıdır. Rusya, Gürcistan Savaşından sonra Batının tepkisizliği ve güçlü bir karşılık vermeyişi sonrasında önce Kırım’ı ilhak etmiş, sonrasında da Suriye’ye girmiştir. Benzer bir senaryo burada da karşımıza çıkabilir.

Son olarak Putin, Amerika Birleşik Devletleri, NATO, Avrupa Birliği ya da Batı blokunu bir ikilem arasında bırakma politikası izliyor. Putin ABD’nin Ukrayna’ya verdiği güvenlik sözlerinin arkasında durmayacağını varsayıp tıpkı Gürcistan’da olduğu gibi NATO’nun Rusya karşısında duramayıp bir başka ülkenin işgaline daha sessiz kalacağını düşünüyor.

Netice itibariyle Putin’in realizmin de babalarından biri olarak sayılan Sun Tzu’nun öğretisini dikkatle takip ettiğimi düşünüyorum. Putin’in Gürcistan’da, Kırım’da, Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da ve son olarak Ukrayna’da uyguladığı bu tavrı şöyle açıklayabilirim. Putin, aktifken pasif, yakınken uzak görünüyor. Konuşmuyor ama herkes onun sesini duyuyor. Görünmüyor ama her yerde mevcut. Hiç çıkarı yokmuş gibi davranıyor ama hep o kazanıyor.

 

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir