Genel

İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİNİN TÜRK KÜLTÜRÜNE ETKİLERİ: GİYİM

Özet

Kültür tıpkı insan gibi çevresinde olup biten her şeyden etkilenmektedir. İnsan hayatta kalabilmek için ilk olarak doğa ve iklim şartları ile mücadele etmiştir. Bu mücadeleden elde ettiği tecrübeleri gelecek kuşaklara aktarmıştır. Bu tecrübeler kültürü oluşturmuştur. İnsan olmanın gerekliliği olarak giyim bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı insanoğlu iklime ve yaşayış tarzına göre uygun ve gösterişli hâle getirmiştir. Yaşayış tarzının değişmesi ve iklim değişikliğine bağlı olarak bu gösteriş ve uygun olma durumu da değişmiştir. Bu çalışmada küresel bir kavram ve sorun olan ilkim değişikliğinin Türk kültürüne etkisinin bir örneği olarak giyim unsuru incelenmiştir. Çalışmanın amacı millî kültürün ilk göze çarpan ve iklimden direk etkilenen unsuru olan giyim hakkında farkındalık oluşturmaktır. Bu farkındalığı oluşturmak için öncelikle iklim değişikliği kavramı ve kültür kavramının çerçevesi verilmiştir. İklim değişikliğinin etkilerinin görülmesi için Türk kültüründe giyimin önceden nasıl olduğu anlatılmıştır. Sonuç olarak iklim değişikliğinin Türk kültüründe giyimi olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. İklim değişikliği ile birlikte küreselleşmenin başka bir değişken olduğu da belirtilmiştir.

 

Giriş

İnsanlık var olduğu günden bu zamana kadar doğa olaylarından doğrudan etkilenmiştir. Doğa olaylarının belli sıra ve düzende olması insanın hayatını, karakterini ve insanların birbiri ile ilişkisini belirleme noktasında yürütücü amillerden biri olmuştur. Hava olaylarının uzun yıllar ölçümüne dayanan iklim, coğrafyanın kaderini belirlerken coğrafya da insanın kaderini belirlemiştir. Söz gelimi yağış alan ve su kaynaklarının yeterli olduğu bölgelere insanlar yerleşmiş ve yaşamını kurak bölgelere göre daha kolay idame ettirmiştir. Bu durumda kişilerin mizaçlarını ve dolayısıyla kültür hayatını da etkilemiştir. Kültür dediğimizde insan ve insanlar arasındaki, geçmişle günümüz arasındaki her türlü maddi ve manevi olgu aklımıza gelmektedir. Kültür dediğimiz kavramın içini dolduran her ayrıntı insanların yaşama ihtiyacından doğan hâl, hareket ve çözüm yollarının bir bütünüdür. İnsan en başta doğa ile yaşadığı sıkıntılara çözüm bulmak adına çareler aramış, deneme yanılma yöntemi ile bulduğu metodu gelecek nesillere aktarmış ve bu aktarımı yaparken de kendine özgü bir üslup yaratmıştır. Bütün bunlar da kültür dediğimiz ve bir milleti millet yapan en önemli unsuru meydana getirmiştir.

İklim şartlarının insan ve kültür üzerindeki etkileri son zamanlarda da hissedilmeye devam etmektedir. Dünya gündeminden düşmeyen ve alanında uzman kişilerin sürekli uyardığı küresel ısınma da kültür üzerinde etkileri gözle görülür hâle gelen bir kavram olmuştur. Dünya yapısı gereği değişim içerisinde olmakla beraber insanoğlunun hoyratça doğayı kullanmasından kaynaklı olan küresel ısınma adında anlaşılacağı üzerinde kültürler üzerinde ‘küresel’ bir etki yaratmaktadır. Biz Türk halk bilimci bakış açısı ile bu etkilerin bir kısmına değinerek konuya dikkat çekmeye çalışacağız.

Türkler doğa ile barışık bir şekilde tarihte var olmuş, doğa unsurlarına ağaç, su, dağ vb. önem vermiş, inanç gereği doğada olan her varlığın kutsal olduğuna inanmış bir millettir. Bu değerlendirmeyi bize yaptıran destanlar ve siyasi tarihte yer alan yasalardır. Türklerde suyu kirletmek büyük yaptırımı olan bir suçken at öldürmek de idam gerektiren bir suçtu. Bununla birlikte atasözlerimizde de doğanın yerini anlamak mümkündür: “Yaş kesen baş keser, Bir ağacın gölgesinde bin koyun yatar, Ağacın verdiğini komşun vermez.” Doğa ile iç içe bir millet olan Türkler, küresel ısınmadan da etkilenmiş ve kültüründe birtakım değişimler meydana gelmiştir. Sedat Veyis Örnek tarafından yapılan halk kültürüne ait alanlardan halk giyimi örneğinde iklim değişikliklerinin kültüre etkisi incelenerek bu değişiklikleri anlamaya çalışacağız.

İklim Değişikliği

İnsanlığın güncel meselelerini saymaya kalksak akla ilk gelenlerden biri de iklim değişikliği ya da küresel ısınma olurdu. Yapılan sosyal sorumluluk projelerinin en yaygın konularından bazıları da çevreyi korumak, doğal kaynakları tasarruflu kullanmak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek gibi sonucu iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya yahut iklim değişikliğinin önüne geçmeye yönelik olmaktadır. İnsanlığı etkilediği ölçüde insanlığın gündeminde olan bir konu olan iklim değişikliği milletleri de kültür özelinde etkilemektedir. Bu nedenle iklim değişikliğinin ne olduğunu anlamamız gerekir. İklim değişikliğinin ne olduğunu anlamadan kültüre etkilerini ele almak eksik kalacaktır.

Hava, “yeryüzünün herhangi bir yerinde ve herhangi bir anda yaşanan ya da gözlenen atmosferik olayların tümü ”dür. İklim, “yeryüzünün herhangi bir yerinde uzun yıllar boyunca yaşanan ya da gözlenen tüm hava koşullarının ortalama özelliklerinin yanı sıra, onların oluşma sıklıklarının zamansal dağılımlarının, gözlenen ekstrem (aşırı, uç) değerlerin, şiddetli olayların ve tüm değişkenlik tiplerinin birleşimi” biçiminde tanımlanır (Türkeş, 2001). İklim değişikliği ise, “iklimin ortalama durumunda ya da onun değişkenliğinde onlarca ya da daha uzun yıllar boyunca süren istatistiksel olarak anlamlı değişimler” olarak tanımlanabilir. İklim değişikliği, doğal iç süreçler ve dış zorlama etmenleri ile atmosferin bileşimindeki ya da arazi kullanımındaki sürekli antropojen (insan kaynaklı) değişiklikler nedeniyle oluşabilir. Konuyla ilgili bilinmesi gereken başka bir önemli kavram ise, ‘iklim değişkenliği’ ya da ‘değişebilirliğidir.’ İklimsel değişkenlik, “tüm zaman ve alan ölçeklerinde iklimin ortalama durumundaki ve standart sapmalar ile uç olayların oluşumu gibi öteki istatistiklerindeki değişimlerdir.” İklimsel değişebilirlik, iklim sistemi içerisindeki doğal iç süreçlere (içsel değişebilirlik) ya da doğal kaynaklı dış zorlama etmenlerindeki değişimlere (dışsal değişebilirlik) bağlı olarak oluşabilir.

İklim değişiklikleri dünyanın var oluşundan bu yana görülen aslında doğal olan bir süreçtir fakat günümüzde insanoğlu bu doğal sürece doğrudan ve dolaylı olarak müdahale edebilmektedir. İçindeki organizmalar ile dünya iklim değişikliğini zaman zaman yaşamıştır. Örneğin günümüzde, buzul çağlarının başka nedenleri üzerinde de duruluyor. Örneğin, Yerküre günümüzden 11,000-10,000 yıl önce son büyük buzul çağından (Würm) çıkarken, sıcaklıklardaki artış eğilimi tüm Kuzey Atlantik bölgesinde ve Güney Yarım Kürenin bazı bölgelerini de içeren çeşitli yerlerde, kısa bir dönem için bile olsa tersine dönmüştür. Derin Atlantik okyanusu dolaşımındaki değişikliklerin neden olduğu düşünülen bu soğuma dönemi, yaklaşık 500 yıl sürmüştür (Broecker ve diğ., 1985; Broecker ve Denton, 1989). Konuyla ilgili birçok çalışma (Huntley ve Prentice, 1988; Webb ve diğ., 1987), yüzey sıcaklıklarının bugünden daha yüksek olduğu son buzul çağının sonundan beri uzunlukları farklı çeşitli dönemlerin varlığını vurgulamıştır. Würm buzul çağı sonrasındaki yaklaşık 10,000 yıllık döneme (Holosen) bakıldığında, küresel sıcaklık kaydının, Pleyistosendeki buzul ve buzul arası çağlara göre daha sıcak ve çok daha kararlı bir gidiş gösterdiği görülür. Bu dönemin başlıca özelliklerinden birisi, günümüzden yaklaşık 7,000- 4,000 yıl önce Holosen maksimumu (buzul sonrası iklim optimumu) adı verilen sıcak bir dönemin varlığıdır. Bu dönemde, Antarktika ve Avrupa’daki yaz sıcaklıkları günümüzden 2-3 °C daha yüksekti (Robinson ve Henderson-Sellers, 1999). Tarihsel çağlara yaklaştıkça, uzunlukları ve etkileri birbirinden farklı çeşitli tarihsel iklim değişiklikleri gerçekleşmiştir. MS 1,000-1,300 yılları arasında oluşan ortaçağ sıcak dönemi ve MS 1450-1850 döneminde oluşan küçük buzul çağı, Kuzey Yarımküre ’de özellikle Avrupa’da etkili olmuştur.

Geçmişte olduğu gibi günümüz ve gelecekte de iklim değişiklikleri olmaya devam edecektir. İnsanoğlu bu iklim değişikliklerinin etkilerini olumlu bir yönde kanalize edemezse kendini ve neslini kötü günler beklemektedir. Biyolojik olarak sıkıntıya düşen insan ise psikolojik ve sosyolojik olarak değişimlerden kendini alıkoyamaz. Biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını giderebilmek için kültüründen ödün vermek zorunda kalabilir, kültürünü değiştirebilir. İnsanın temel ihtiyaçlarından biri de giyim- kuşamdır. Milletler yaşadıkları coğrafyanın iklimine göre kendini sıcak ya da soğuktan korumak adına kıyafet şekilleri belirlemişlerdir.

Kültür

Kültür kelimesinin ortaya çıkışına yönelik görüşler kelimenin tarımla ilgili kök anlamı üzerinde birleşmektedir. Dilbilimciler “kültür” sözcüğünün Latincede daha çok toprak kültürü anlamında kullanılan edere-cultura sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedirler (Mejuyev, 1987:22). Bu görüşü destekler nitelikteki bir diğer çalışmada ise kültür kelimesinin kökeninin Latince ikamet etmek, yetiştirmek, korumak gibi anlamları olan colere kök sözcüğünden gelen cultura olduğu belirtilmektedir (Williams, 1976/2005: 106-107). Türkçede kültür teriminin karşılığı olarak önerilen ekin terimi de colere fiili esas alınarak türetilmiştir. Kültür kelimesinin tarımla ilgili kök anlamının sonraları ona yüklenen diğer anlamları ve kullanımları etkilediğini belirtilmektedir (Özlem, 2000: 142). Kültür kavramının tarihsel gelişim sürecinde gözlenen en belirgin değişim kavramın somut içerikli kullanımının zamanla insanın düşünce gelişimine paralel bir şekilde soyut içerik kazanması olmuştur. Dünyanın ilk antropologlarından Edward Taylor tarafından yapılan tanımda kültür, “insanoğlunun toplumun bir üyesi olarak sahip olduğu ahlak, inançlar, bilgi (knowledge), sanat, gelenekler gibi alışkanlıkları ve becerilerini kapsayan bir bütün”dür (Taylor, 1958: 269).

Kültürün ne olduğuna dair açıklamalara birçok araştırmacı cevap vermiştir. Güngör’e göre kültür, bir cemiyette bir arada yaşayan insanların hayatın muhtelif problemlerine karşı denedikleri çözüm yollarından meydana gelmiştir. Bu çözüm tarzlarının bir kısmı zamanla sabit hale gelerek cemiyetin bütününe mal olur ve onun kültürünü teşkil eder. Diğer taraftan, sosyal bilimlerde kültürden bahsedilirken bu maddi alet ve usullerden ziyade onların arkasında mevcut bulunduğu farz edilen manevi unsurlar (inançlar, norm ve kıymet sistemleri) anlaşılır. Çeşitli cemiyetleri kültür bakımından ayırt eden şey onların kullandıkları alet ve vasıtalardan ziyade bu alet ve vasıtaların gerisindeki zihniyet veya manevi kıymetler bütünüdür (Güngör, 1989: 35). Gökalp kültüre hars der ve harsla uygarlık arasında bazı benzerlikler ve farklılıklar olduğunu ileri sürer. Kültür ile uygarlık arasındaki birleşme noktası, ikisinin de bütün toplumsal yaşayışları kapsamalarıdır. Toplumsal yaşayışlar şunlardır: Din, ahlâk, hukuk, us, estetik, iktisat, dil ve fenle ilgili yaşayışlar. Bu sekiz türlü toplumsal yaşayışın toplamına kültür adı verildiği gibi, uygarlık da denilir. İşte, kültür ve uygarlık arasındaki birleşme ve benzerlik noktası budur. Farklılıklardan birincisi, kültür, ulusal olduğu halde, uygarlık uluslararasıdır. Kültür yalnız bir ulusun din, ahlâk, hukuk, us, estetik, dil, iktisat ve fenle ilgili yaşayışlarının uyumlarının uyumlu bir toplamıdır. Uygarlıksa, aynı gelişmişlik düzeyinde bulunan pek çok ulusun toplumsal yaşayışlarının ortak bir toplamıdır. Bitkilerin, hayvanların organik yaşayışı nasıl kendiliğinden ve doğal olarak gelişiyorsa, kültür içine giren şeylerin oluşması ve evrimi de tıpkı öyledir (Gökalp,1987: 25-26). Kültür ve uygarlık ayrımını Türkiye’de ilk defa Gökalp yapmış, ikisi arasındaki ilişkiyi ortaya koyarak tanımlar geliştirmiştir. Kültür kavram itibari ile disiplinler arası bir olgudur. Bilimler bir merak ve ihtiyaçtan dolayı değişir bundan dolayı kültürü etkilerler ve kültürden etkilenirler. İklim insanoğlunun hayatta kalabilmek adına mücadele etmesinin sebeplerinden biridir. Bu mücadele ve iklimden kaynaklanan ihtiyaçları karşılayabilmek için de kültürün maddi unsurlarını üretmiş ve bu maddi unsurları üretirken de belli bir düşünüş tarzı geliştirerek manevi unsurları oluşturmuştur.

İklim Değişikliğinin Türk Kültürüne Etkileri: Giyim

İklim değişikliğinin kültüre etkisinin incelenmesi kültür kavramının kapsamından dolayı çalışmanın hacmini artıracağından sınırlandırılması zaruret hâline gelmiştir. Sınırlandırmayı yapmak için Sedat Veyis Örnek tarafından yapılan düzenlemenin başlıklarından on birinci başlık olan “Giyim- kuşam-süs” seçilmiştir.  Bu başlıkla ilgili olarak Bahaeddin Ögel’in Türk Kültür Tarihine Giriş isimli çalışmasının beşinci cildindeki “Giyecek ve Süslenme” başlığındaki bilgilerden hareketle giyim- kuşam- süslenme üzerinde iklim değişikliğinin etkisi analiz edilmeye çalışılmıştır.

Türkler köklü bir millet olduklarından ve tarih boyunca farklı coğrafyalarda varlıklarını sürdüklerinden giyim kültürleri de çeşitlenmiştir. Diğer kültür unsurlarında da olduğu gibi İslâmiyet’in kabulü ile değişiklikler meydana gelmiştir.

İslamiyet ile birlikte şu değişiklikler yaşandı.

  1. Giyim malzemesinin esasını oluşturan derinin yerini değişik dokumalar almaya başladı.
  2. Kadın ve erkek giyimleri farklılaşmaya başladı.
  3. Tesettür denen yeni bir kavram ortaya çıktı ve yaygınlaştı.
  4. İranlıların ve Arapların giysileri yaygınlaştı.
  5. Yerleşik hayat ile birlikte kent ve kırsal kesim giyimleri birbirinden ayrıldı.
  6. Güçlü merkezi örgütlenmeler yalnız askerlik alanında değil toplum hayatında da tek tip yani üniformaların etkisini arttırdı.
  7. Yüzyılla birlikte Avrupa ile ilişkilerin artması sonucu olarak giyim ve kuşam değişmeye başladı.

Bilindiği gibi Türkler at binmekte mahir olduklarından pantolon tarzında rahat hareketi sağlayan kıyafetlere ihtiyaç duyarak bunu üretmişlerdir. Özellikle çizmenin içine girecek şekilde dar paçalı olarak tasarlanmıştır. Eski Türklerde giyilecek şeylere don deniyordu. Bu da iç don ve dış don diye iki kısma ayrılıyordu. Şalvar giderek iç don olmaktan çıkmış, don kavramı da değişmiş vücudun alt kısmına tene giyilen çamaşıra don denmeye başlanmıştır. Böylece şalvar donun üstüne giyilen bir nitelik kazanmıştır.

Erkekler pantolon ile birlikte kılıç ve ok gibi silahları ile bunların araç gereçlerini taşımak için kemer, kın ve sadak kıyafetlerinin birer parçasıydı. Ayrıca dış giyim olarak da kaftan veya cübbe kullandıkları görülmüştür. Soğuğa, çalılara ve taşlara dayanıklı kıyafet giymeleri gerekiyordu. Bu nedenle ceket, palto ve cepken tarzında dış kıyafetler görülmektedir.

Esasında Türkler hayvancılıkla uğraştıkları için kıyafetlerin ana maddesi yün, deri ve kürktür (Ögel, 2022: 2). Kürk, Türklerin en eski giysi araçlarından birisidir. Ayrıca elbiselerin üzerinden geçirilen altın kabartmalı kemerler, başın etrafından dolandırılan ipek sarık, süs malzemeleri olarak kullanılmakta idi. Dericilik, hayvancılıkla geçinen kavimlerin ikinci bir mesleği olarak gelişmişti. Bu nedenle eski Türklerde ve Osmanlılarda dericilik çok gelişmişti. Deri, eski Türklerin günlük yaşamında ve giyiminde önemli bir rol oynamakta idi (Ögel, 2022: 162).  Deri, atların eyer ve koşum takımları için de kullanılıyordu. Atlı-göçebe ve çoban kavimlerin günlük yaşamları deriden ayrı olarak düşünülemezdi kuşkusuz.

Soğuk hava şartlarında atı kullandıkları için ayaklarını da korumak adına çizme giyerlerdi. Ayağa giyilen çizme ya da ayakkabıya o dönemde etük deniyordu. Çizme dışında ayağa en çok giyilen şey çarıktı.

Zamanla kalpağın yanında keçeden yapılmış börk adlı giysilerde giyilmiştir. Türkçe sarmak eyleminden türetilmiş olan sarık sözcüğü Müslüman doğuda börk, külah, takke veya fes gibi başa giyilen şeyler üzerine sarılan kumaş ya da tülbenttir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Müslüman olmayanların sarıklarına ayırt edici renkte bir kurdele veya mendil takmaları zorunlu kılınmıştır. Tarikat mensupları genelde keçeden yapılmış beyaz börk giymekteydiler. Anca bunun adı değişmiş külah olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunda azap askerilerinin kırmızı börk, yeniçerilerin beyaz börk giymesi kararlaştırılmıştır. Ulemanın ve devlet görevlerinin de başlarına giydikleri kavuklar ona dolayacakları sarıklar çeşitlerine göre en ince ayrıntısına kadar belirlenmiştir. Yalnız padişahların değil sadrazamların vezirlerin ve saray ileri gelenlerinin de mücevveze üstü başa giyilen kısmından daha geniş silindir biçimde bir başlıkları vardı. Yeni kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye için bir başlık belirlemek gerektiğinden şubaranın giydirilmesine karar verilmişti. Ancak sonradan fes daha güzel göründüğünden şubaradan vazgeçilmiş 1829 nisanında çıkarılan nizamname ile fes giyimi zorunlu kılınmıştır. Fes ilk giydirildiğinde püskülsüz iken süs niteliğindeki püskül sonradan ilave edilmiştir. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Avusturya’nın Bosna-Hersek’i işgal etmesi üzerine İstanbul’da Avusturya mallarına karşı boykot ilan edilmiş ve fes giyilmez olmuştur. 25 Kasım 1925’te Şapka İktisası Hakkında Kanun başlıklı belge ile devlet memurlarının şapka giymeleri öngörülmüştür. Günümüzde ise şapka giymek kişilerin kendi tercihlerindeyken devlet memurları için belli başlı çerçeveler dahilinde serbestlik tanınmıştır.

İslam öncesi giyim kuşamda dikkati çeken bir özellikte kadınlarda olduğu gibi erkeklerin de uzun ve örgülü saçlarının olmasıdır. Eski Türklerde erkeklerin küpe takmalarında bir başka özelliktir. İslam öncesi Türk erkekleri sakal değil bıyık bırakırlardı. Saçlar kısaltılırken erkeklerin bıyıkla birlikte sakal da bırakmaları İslamiyet’in bir gereği, peygambere uyma sayılmıştır. Selçuklularda ve Karamanoğullarında görülen küpe Osmanlı döneminde daha çok Ahi ve Bektaşi örgütlerinde devam etmiştir. Günümüzde ise erkeklerin küpe takmasında artış gözükse de kırsal kesim ve muhafazakâr ailelerde hoş karşılanmayan bir durumdur.

Anlatılanları genel hatları ile özetlemek gerekirse Türkler soğuk ve sıcak havalarda ayrı ayrı pelerin de giymişlerdir. Ayaklarına çizme, başlarına börk giyiyorlardı. İleri gelenlerinin, yöneticilerin başlıkları daha uzun ve gösterişli idi. Türk erkekleri, uzun kesilmiş saçlı ve bıyıklı idiler (Kafesoğlu, 1983 :306). Türk erkeklerinin uzun saçlı oluşu birçok tarihsel kaynaklarda belirtilmektedir (Esin,1978: 106).

Kadın giysileri de üç ana başlık altında toplanabilir: Ayağa giyilen şalvar, cepken ve üstlük. Sosyo-ekonomik tabakalara göre kadın giyimi, saray giyimi, saray dışı kent kadınlarının Anadolu kadınlarının giyimi gibi bir ayrıma tabi tutulabilir. Eski kadın giysilerinde iki tür dikkati çeker: Ev içi giyimi ve sokak giyimi. Eski Türk kadınının asıl yaşamı ev içinde geçtiği için ev içi giysileri daha zengindir. Bu giysileri gömlek, dizlik, iç yeleği (sütyen) gibi çamaşırlar ile entari, şalvar, üç etek gibi gidecekler, hırka ve kürk gibi üstlüklerden oluşur. Eski Türk kadınının giyiminde üç eteklerin ayrı bir yeri vardır. Üç eteğin altına şalvar, içine helali gömlek giyilmiş ve beli genellikle gümüş bir kemerle sıkılmıştır (Türk İslâm Sanatı: 51). Sokağa çıkan kadın, üzerine ferace, yeldirme ve maslah gibi giysiler giyerdi. Bilgilere göre eski kadınlar, yaklaşık 90 çeşit şalvar giymişlerdir. Dar, büzgülü, kısa, uzun, bilekten bağlı, diz boyunda olanı, düzü, vereviyle (Türk İslâm Sanatı: 55).

Anadolu’da yöresel kadın giysileri ve başlıkları oldukça çeşitli, canlı ve anlamlıdır. Özellikle yörük giysi ve baş süslemeleri bu konuda çok zengindir. Yörük giysilerinde ve baş süslemelerinde çiçeklerin dili vardır. Yörük erkeği ve kadını, baştan aşağı çiçek şekilleriyle süslenmiştir. Başa takılan el yapısı binbir çiçek şekli, oyalarla, yazmalarla dokumalarla canlandırılmıştır. Doğada bulunan kır çiçekleri, bahçe çiçekleri, meyve çiçekleri renkleriyle ve biçimleriyle giyime yansımıştır. Başa takılan çiçekler ve başa bağlanan çiçek oyaları çeşitli anlamlar taşımışlardır. Buluğa ermiş genç kızı, nişanlı kızı, yeni gelini, evli kadını, umutsuz sevgiliyi, âşık delikanlıyı, sözlü genci, damadı, üç yıllık evli kadını, 7 yıllık evli erkeği, oğlu kızı olan anayı, hep başına taktığı çiçeklerden anlarız (Tansuğ:1982). Örneğin sümbül çiçeği oyasını, âşık genç kız ya da nişanlı kız başına bağlar. Sümbül, aşkın ve mutluluğun sembolüdür. Mor sümbül âşık kızı, pembe sümbül nişanlı kızı, beyaz sümbül bağlılığı anlatır. Başına taze karanfil takan delikanlının yavuklusu var demektir. Karanfil çiçeği oyasını gelinler, evli kadınlar takarlar. Gül oyasını bazı yörelerde gelinler, bazı yörelerde kızlar bağlarlar. Sarı nergis oyasını bağlayan kadın umutsuz aşkını duyurur çevresine. Erkeği gurbete giden kadın, yaban gülü oyasını kullanır. Badem çiçeği oyasını, sevdiğiyle evlenecek kız seçer. Erik çiçeği oyasını, gelinler bağlarlar. Kocasıyla arası nahoş olan yeni gelin, biber baharı çiçeği odasını başına sarar. Eğer kırmızı acı biber oyası bağlamışsa, kocasıyla arasının biber gibi acı olduğunu belirtir. Genç hamile kadın, başına «müjde oyası» takarak bebek beklediğimi ilân eder. Oğlu kızı olan, yeşil yapraklı dal oyası takar başına (Tansuğ :1982). Yörük kadını, her çeşit malzemeyi süs için kullanır. Çiçek, bitki tohumları, çekirdekler, boncuk, pul, düğme, ilik, deniz kabukları, renk renk iplikler, yün parçaları, püsküller, at kılı, deri parçaları, madenî parçalar, çaput ve bez parçaları, parlak renkli çikolata kâğıtları gibi. Başlıklar:

a)Bebe başlığı, b) Genç kız başlığı, c) Gelin başlığı, ç) Yeni evli kadın başlığı, d) Çocuklu kadın başlığı, e) Dul kadın başlığı, f) Kırk yaşına varmış kadın başlığı, g) Oğlu askere gitmiş ana baş- lığı, h) Nene başlığı gibi gruplara ayrılabilirler (Türk İslâm Sanatı, 1982: 90). Çiçek, sadece yörüklerde değil, tüm Anadolu giyimde yer alır. Tüm giyim parçaları, çiçekle süslüdür. Bu durum da Anadolu insanındaki çiçek zevkinin yücelişini göstermektedir.

  1. yüzyıla değin baş süslemelerinin temel aracı festir. Kadın fesleri, ya gümüş ve altınla silmecesine işleniyordu ya da üzerine gümüş ve altın tepelikler takılarak süslenmişti (Türk İslâm Sanatı :55). Bazı yörelerde başlarda yer alan ve süs olarak kullanılan altın miktarı, evlilik yollarını gösterirken, bazı yörelerde evlilik yılları, başa bağlanan yemeni sayısı ile belirtilir. Ayrıca nişanlı, gelin, dul, evlenmek isteyen ya da istemeyen dullar da bu başlıklardan anlaşılırdı. Görüldüğü gibi bir ‘başlık olgusu bile sadece bir süs aracı değil, tamamen toplumsal içeriğe sahip, toplumsal anlamlı bir giyim ögesidir.

Görüldüğü gibi Türk kültürünü etkileyen birçok sebep kültürün önemli bir unsuru olan giyimi de etkilemiştir. Göçten dolayı değişen coğrafî şartların giyim üzerindeki etkilerinden ziyade günümüzde yaşanan iklim değişikliklerinin Türk giyimine etkileri ne olmuştur sorusuna cevap bulmak için geçmişteki giyim tarzına bakılmıştır. Geçmişte hava şartlarının daha soğuk olmasından kaynaklı olarak dış giyim ve çizme önem arz etmektedir. Aynı zamanda giysinin malzemesi de yün ve kürk gibi soğuğa dayanıklı olmak zorundadır. Günümüzde de dış giyim önem arz etse de geçmişe göre kış aylarının sıcaklık ortalamasının arttığı düşünüldüğünde kışlık kıyafetlerin kalınlıklarının azaldığı gözle görülür bir gerçektir. Yağışların azalması ve Batı ve Güney Anadolu’da hava sıcaklığının sıfırın altına düşmemesi giyim tarzını etkilemektedir. Sözgelimi aynı markaya ait kıyafet mağazalarında Erzurum’da daha fazla atkı, şapka ve eldiven varken Antalya’da yok denecek kadar azdır. Tersi yönünde Antalya’da kış aylarında bile yazlık kıyafetler mağazada bulunurken Erzurum’da bulunmamaktadır. Ayrıca yaz aylarındaki sıcaklığın artması kadın ve erkek giyimindeki farklılıkları da azaltmaktadır. Kadınlar gelenekten gelen bir algı ile vücutlarının çoğu yerlerini örtmek durumundadırlar. Erkekler bu durum biraz daha esnek olsa da onlar da mahrem sayılan (koltuk altı, göğüs bölgesi vs) örterler. Sıcakların artması ile erkeklerin bol atlet tarzı kıyafetler giyerek gelenekten koptukları görülmektedir. Kadınlar ise vücutlarının sadece mahrem yerlerini kapatarak rahatlıkla dolabilmektedir. Sıcaklık artmasının yanı sıra kapitalizmle birlikte gelen kozmopolitlik modası kadını erkekten erkeği kadından ayırt etmemizi sağlayan giyimi bozmuş bununla birlikte Türk’ü İtalyan’dan, İtalyan’ı Alman’dan ayırt etmenin de imkânı kalmamıştır.

Başlık artık sadece şapkadan ve türban ibaret olarak kullanılmaktadır. Yukarıda bahsedildiği gibi kişilerin sosyal durumları ile ilgili bir mesaj vermemektedir. Şapka yaz aylarında sıcaktan korurken kış aylarında soğuktan korumaktadır. Süslenmek ise kadınlarda kıyafetle birlikte makyaj ile olmaktadır. Yaz aylarında makyajın bozulmaması için teknikler geliştirilmiştir. Kıyafetlerdeki süslemelerde “etnik tarz” dışında Türk kültüründeki işlemelere rastlamak mümkün değildir. “Etnik tarz” adı ile satılan ürünlerde de başka başka kültürlerden etnik izler görülmektedir. Erkekler de süslenmede eskiden bıyık ön plandayken günümüzde “kirli sakal” gözükmektedir. Sakal için erkeklerin makyajı şeklinde yorumlar yapılmaktadır.

Sonuç

Kültür millet olmanın önemli bir unsurudur. Kültür maddi ve manevi birçok alanı içine alır. Kültürün maddi unsurlarından biri de giyimdir. Giyim ilk bakışta cinsiyetimi ve etnik kimliğimizi ortaya koyan unsurdur. Giyimin bizi havanın sıcağından ve soğuğundan koruyan bir işlevi de vardır. Bu sebepten milletlerin yaşadıkları iklim şartları onların giyim tarzını ve giyimde kullandıkları malzemeyi belirler. Türkler karasal iklimin etkisindeki bölgelerde yaşadıklarından giyimleri de dayanıklı ve sağlam olmuştur. Ata bindikleri için de rahat hareket etmelerini sağlayacak kıyafetleri icat etmişlerdir. Savaşçı oldukları için de ona göre aksesuar kullanmışlardır. İklim değişiklikleri ile hava sıcaklığının artması soğuktan çok sıcaktan koruyacak kıyafetlerin gerekliliğini artırmıştır fakat sıcaktan korunmanın yolu soyunmak değildir. Cilt sağlığı için derinin doğrudan güneşe maruz kalması doktorlardan tarafından sakıncalı bir durum olarak görülür. Kıyafetlerdeki kumaş oranını azaltmaktansa kıyafeti pamuklu ve ince hâle getirmek hem terlemenin önüne geçer hem de deriyi güneş ışınlarına maruz kalmaktan korur. Günümüzde her şeye küreselleşme gözlüğü ile bakıldığından üretilen kıyafetlerde de millî özellikler azaltmaktadır. İklim değişikliği insanların kıyafet seçimlerindeki millî yapıyı bozarken küreselleşme de kıyafetlerdeki millî unsurları yok etmektedir. Sonuç olarak kadın- erkek, şişman- zayıf, Türk- Alman vs fark etmeksizin yarı çıplak birbirinin neredeyse aynı kıyafetleri giyen insanlar ortaya çıkmıştır.

Kültürün bir alt bölümü olan giyim unsuruna iklim değişikliklerinin etkisinin azaltılması için öze dönerek millî kıyafetlerimizden yola çıkıp günümüz şartlarına uygun kıyafet tasarlamak önem arz etmektedir. Tarihte Türk kültürü soğuktan korunmak için kıyafetlerini tasarlayabildiyse bugün de sıcaktan korunmak ve kültürünü korumak için kıyafet üretecek bilgi ve tecrübeye sahiptir. Millî giyim tarzımızı kökenlere inerek tasarlayacak işinin ehli kişilere ihtiyaç vardır. Köyde ve kentte rahat ettirecek, kültürde kabulü olan ve günümüz iklim şartlarını gözeten giyim tarzına ulaşmak için moda tasarım ile halkbilimi iç içe çalışmak durumundadır. Disiplinler arası çalışmaların yaygın olduğu bu dönemde bu iki disiplin güçlerini birleştirerek iklim değişikliğinin Türk giyim tarzına etkilerini olumlu yöne kanalize edebilir.

 

Kaynakça

Broecker, W.S., Peteet, D. and Rind, D., (1985), “Does the Ocean-Atmosphere System Have More Than One Stable Mode of Operation?”, Nature, 315: 21-25.

Broecker, W.S. and Denton, G.H., (1989), “The Role of Ocean-Atmospheric Reorganizations in Glacial Cycles”, Geochemica et Cosmochimica Acta, 53: 2465-2501.

Esin, E.(1978), İslamiyet’ten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslâm’a Giriş. İstanbul.

Gökalp, Ziya (1987), Türkçülüğün Esasları, İnkılap Kitabevi, 3. baskı, İstanbul.

Güngör, Erol (1989), Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Yay., 7. Baskı, İstanbul

Huntley, B. and Prentice, I.C., (1988), “July Temperatures in Europe From Pollen Data, 6000 Years Before Present”, Science, 241: 687-690.

Kafesoğlu, İ.(1983), Türk Millî Kültürü, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.

Mejuyev, V. (1987), Kültür ve Tarih. (S. H. Yokova, Çev.), Başak Yayınları, Ankara.

Ögel, B. (2022), Türk Kültür Tarihine Giriş Cilt V, Türk Tarih Kurumu, Ankara.

Örnek Sedat V., (1977), Türk Halk Bilimi Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Folklor Dizisi 4 Ankara.

Özlem, D. (2000), Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, İnkîlap, İstanbul.

Robinson, P.J. and Henderson-Sellers, A., (1999), Contemporary Climatology. Second Edition, Prentice Hall Inc., London.

Tansuğ, S. (1982) ,Anadolu’da Türkmen ve Yörük Kadın Giyimleri : Sanat Olayı, Ocak No: 13.

Taylor, E.B. (1958),  The Origins of Culture and Religion in Primitive Culture. New York: Harper&Brothers

Türk İslâm Sanatı : Milliyet Kültür ve Sanat Eki.

Türkeş, M., (2001), “Hava, İklim, Şiddetli Hava Olayları ve Küresel Isınma”, T.C. Başbakanlık Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2000 Yılı Seminerleri, Teknik Sunumlar, Seminerler Dizisi: 1, 187-205.

Webb, T., Bartlein, P.J. and Kutzbach, J.E., (1987), “Climatic Change in Eastern North America During the Past 18000 Years: Comparisons of Pollen Data With Model Results”, in The geology of North America, Vol K-3: North America and Adjacent Oceans During the Last Deglaciation. Eds.: W. F. Ruddiman, and H. E. Wright, Geol. Soc. of America, Boulder, 447-462.

Williams, R. (2005), Anahtar Sözcükler: Kültür ve Toplumun Sözvarlığı. (S. Kılıç, Çev.),İletişim Yayınları. (Orijinali 1976’da yayımlanmıştır), İstanbul.

 

 

[1] Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı Doktora Programı Öğrencisi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni, sltnbkts@gmail.com

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir