DEDEM KORKUT KİTABINDA MİLLİYETÇİLİK UNSURLARI
DEDEM KORKUT KİTABINDA MİLLİYETÇİLİK UNSURLARI
Sultan Bektaş Çakmakcı
ÖZET
Muharrem Ergin’e göre millî destan, bazı araştırmacılara göre halk hikâyesi, bazılarına göre destandan halk hikâyesine geçiş eseri olarak ifade edilen Dede Korkut Kitabı içeriği, yapısı ve üslubu ile Türk edebiyatının ve Türk kültürünün orijinal bir yapıtıdır. Kitapta son yazmaya göre on dört tane olan boylarda(hikâye) her kelime, her olay incelenmeye değerdir. Bu nedenle Dede Korkut Kitabı birçok alandan birçok araştırmacını dikkatini çekmiştir. Literatürü oldukça geniş olan eserin milliyetçilik yönünün eksik olduğu tespit edildiğinden bu çalışmanın amacı Dede Korkut Kitabındaki milliyetçilik unsurlarına dikkati çekmek ve bu yönüne ışık tutmaktır. Dede Korkut Kitabı hakkında verilen kısa tanıtımdan sonra milliyetçilik kavramı üzerinde durulmuştur. Bu kavramın açıklamalarında hareketle Muharrem Ergin ve Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Dede Korkut Kitapları incelenerek çalışma tamamlanmıştır. Çalışmanın sonucunda Dede Korkut Kitabı’nın milliyetçilik kaynaklarından biri olduğuna ulaşılmıştır.
GİRİŞ
Dede Korkut Kitabı
Edebî ürünler sosyal hayat ve tarihî olaylardan beslenmektedir. Özellikle destan ve destana benzeyen ürünler bir milletin tarihi hakkında önemli ipuçları verdiğinden doğal destanları olan milletlere kadim millet gözü ile bakılır. Türk edebiyatında destan türünde birçok ürün olduğundan tarihinin oldukça eski olduğunu söylemek mümkündür. Destanlar bir milletin tarihi hakkında bilgi verdiği kadar yaşamı ve kültürü hakkında da çok şey söyler. Dede Korkut Kitabı, millî destanın on iki vasfını taşıdığından[1] Türk tarihi ve kültürü hakkında araştırmacılara kaynak teşkil etmektedir. Bu başlıkta Dede Korkut’un neden önemli bir kaynak olduğu üzerinde durulacaktır.
Dede Korkut 1815 yılında Almanya’nın Dresden kentinde bulunan ve içerisinde 12 boy olan Dresden Yazması, 1952 yılında Vatikan Kütüphanesinde bulunan ve içerisinde 6 boy bulunan Vatikan Yazması ve 2019’da keşfedilen 14 boydan oluşan Türkmen Sahra Yazması ile Türk dili ve Türk kültürü araştırmalarının ana kaynaklarındandır. Bu yazmalardan yola çıkarak destanların oluşum tarihi ve yazıya geçiriliş tarihi hakkında çıkarımlar yapılmıştır. Oğuzların Asya’daki eski yurdunda destan oluşum safhalarından ilk çekirdek safhası teşekkül etmiş, sonra batıya yerleşmelerine kadar geliştirilmiş, nihayet biraz geç kalınarak, yazılı devre bir hayli ilerledikten, destan devri bittikten, destanlar halk hikâyesine dönmeye başladıktan sonra, 15. asrın sonu ile 16. asrın başlarında meçhul bir sanatkâr tarafından kâğıda geçirilmiştir.[2]
Kitaba ismini veren Dede Korkut, hikâyelerden evvel şu şekilde tanıtılmaktadır: “Resul Aleyhisselam zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. Oğuzun o kişi tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi. Hak Taala onun gönlüne ilham ederdi.” Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzre Dede Korkut Türk devlet geleneğinde devam eden aksakallı, bilir kişilerin kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca soy soylayıp boy boyladığı için âşıklık- ozanlık geleneğinin de atasıdır. Dede Korkut anlatılan boy diğer adı ile Oğuznamelerde sorunları çözen, akıl danışılan ve hikâyenin bittiği yerde dualar eden kişidir. Dede Korkut senelerce Hz. Muhammed ile çağdaş olan Kayı İnal’ın müşavirliğini yapmıştır.[3] Bilgeliği sıradan bir bilgelik değildir.
Dede Korkut Kitabındaki temalar, Oğuz Türklerinin sosyal ve kültürel yapısını yansıtır. Hikâyelerde kahramanlık, aile bağlılığı, misafirperverlik, doğa ile mücadele, İslam’a bağlılık ve zalimlikle savaşma gibi değerler ön plandadır. Ayrıca, eserde Türk mitolojisinin etkileri de görülür, örneğin devler, ejderhalar ve doğaüstü varlıklar bu hikâyelerde yer alır. Bu temalara uygun olarak kahramanlar da yiğit ve haksızlık karşısında direnen yer yer olağanüstü özelliklere sahip kişilerdir. Kahramanlar bu özellikleri kadın erkek ayrımı olmaksızın gösterirler. Boğaç Han, Salur Kazan, Bamsı Beyrek, Uruz, Deli Dumrul, Kan Turalı, Selcen Hatun, Banu Çiçek bu kahramanların başında gelir. Bu bireyler, savaşçı, mücadeleci, akıncı ruhla donanmış; sert ve enerjik bir karakter kazanırlar. Hayatlarının en temel değeri, varlıklarının güvencesi ve varoluşlarının sembolü fiziksel, yani maddi güçtür. Doğruluk, cömertlik, zayıflara ve muhtaçlara yardım etmek, sevgiye, dostluğa ve arkadaşlığa değer vermek, kahramanlık ve dürüstlük gibi erdemler, hep bu güç etrafında şekillenir. İnandıkları değerler uğruna kendilerini feda etmeye hazır olan bu kahramanlar, dışa dönük ve sürekli hareket halindedirler. Onlar için durgunluk, düşmana fırsat vermek demektir. Yaşam tutkusu, dünyaya bağlılık, eğlence sevgisi ve coşku dolu bir ruhla hareket ederler.
Dede Korkut Destanlarında geçen yer adları üç ana gruba ayrılabilir. Birincisi, destanların Orta Asya kökenli olduğu dönemde kullanılan yer adlarıdır. Bu adlar ya orijinal halleriyle korunmuş ya da üst coğrafyanın etkisiyle kısmen değişime uğrayarak kullanılmaya devam etmiştir. Aladağlar, Karadağlar, Karaçuk, Kazılık Dağı, Gökçe Deniz, Türkistan, Demirkapı gibi yerler bu gruba örnektir.
İkincisi, Orta Asya’daki eski yurtlardan göç edildikten sonra yeni yerlerde kısmen değişikliğe uğrayarak kullanılan yer adlarıdır. Amıt Suyu, Bayburd, Gürcistan gibi yer adları bu kategoriye girer. Üçüncüsü, destanlara daha sonra dahil edilen yer adlarıdır. Bu adlar, destanlarda genellikle bir veya birkaç kez geçer. Umman Denizi, Diyarbekir, Mardin, Berde, Gence, Mekke, Medine gibi yerler buna örnektir.
Eser, baştan sona bir dil ve anlatım âbidesidir. Yapılan benzetmeler, abartılı ifadeler, tekrarlar, tezatlı kalıplar, anlatı teknikleri, atasözleri, deyimler, kalıp ifadeler vb. hepsi başlı başına birer dil estetiği ve anlatım inceliğidir.[4] Dede Korkut hikâyelerindeki kahramanlar ve anlatılan hayat sahneleri, karakterler arasında düzenli ve canlı diyaloglarla desteklenir, bu da eseri dramatik bir senaryo havasına büründürür. Kahramanlar arasındaki karşılıklı konuşmalar, hikâyelere hareket ve derinlik katarken, Oğuzların unutulmuş tarihini yansıtır. Aynı zamanda bu anlatılar, masalsı bir atmosfer taşıyarak efsane ve gerçeklik arasındaki ince çizgide ilerler. Hem tarihî hem de mitolojik ögelerin iç içe geçtiği bu eser, bu yönleriyle dramatik bir anlatının ve masalın birleşimi gibidir.
Dede Korkut Hikâyelerinde görülen motifler oldukça çeşitlidir. Bunların en başında kahramanlık motifi gelmektedir. Kahramanlık, Dede Korkut hikâyelerinin merkezindedir. Hikâyelerdeki karakterler cesur, güçlü ve adil savaşçılardır. Onlar, düşmanlara karşı zafer kazanmak, zor görevleri başarmak ve topluluklarını korumak için büyük fedakârlıklar yaparlar. Örneğin, Bamsı Beyrek ve Basat gibi karakterler kahramanlıklarıyla öne çıkar. Aile ve soy bağı ise görülen başka bir motiftir Aile, Oğuz toplumunda önemli bir yere sahiptir. Hikâyelerde baba-oğul ilişkisi, soybağı ve aileyi koruma gibi temalar sıkça işlenir. Kahramanlar, ailelerinin onuru ve varlığı için mücadele ederler. Dirse Han Oğlu Boğaç Han gibi hikâyelerde baba ve oğul arasındaki bağlar ön plandadır. Doğaüstü varlıklarla mücadele de başka bir motif türüdür. Destanlarda, devler, ejderhalar, canavarlar gibi doğaüstü varlıklar sıklıkla yer alır. Kahramanlar, bu varlıklarla mücadele eder ve onları alt ederek topluluklarını korurlar. Basat’ın Tepegöz’ü öldürmesi buna iyi bir örnektir. İslamiyet, Dede Korkut hikâyelerinde önemli bir rol oynar. Kahramanlar sık sık Allah’a dua eder, dualarla savaşlara giderler ve dini inançlarını savunurlar. İslam’ın kabul edilmesiyle birlikte gelen adalet, dürüstlük ve merhamet gibi değerler hikâyelerde işlenir. İslâmiyet ve inanca dayalı motifler Dede Korkut Hikâyelerinin tamamında yer almaktadır. Yiğitlik, kadın, kader ve alın yazısı, çocuksuzluk, göç, av gibi birçok motife rastlamak mümkündür.
Dede Korkut Hikâyelerinin tarihî açıdan önemi, kültürü yansıtması, kahramanları, temaları, dil ve üslubu, içindeki motiflerden hareketle milliyetçilik doğrudan ve dolaylı olarak ele alınabilecek bir unsur olarak dikkate değerdir.
- Milliyetçilik Kavramı
Milliyetçilik kavramını idrak edebilmek için öncelikle millet tanımı yapmak faydalı olacaktır. Çalışmanın hacmini genişletmemek amacıyla Türk fikir adamları ile sınırlı tutulan bir tanım arayışı yapılacaktır. Atatürk’ün fikir babası, Türk milleti ve milliyetçiliği için ömrünü adamış olan Ziya Gökalp, millet kavramını sosyolojik ve kültürel temellere dayandıran önemli Türk düşünürlerinden biridir. Ona göre millet, biyolojik ya da ırksal özelliklere değil, ortak kültür, dil, din, ahlak ve tarih bilincine dayanan bir topluluktur. Gökalp’in millet tanımı, milliyeti bir sosyal ve kültürel birlik olarak ele alır. Bu tanıma göre bir milleti oluşturan en önemli unsurlar şunlardır: Dil, bir milletin fertlerinin aynı dili konuşmaları, milletin temel yapı taşlarından biridir. Din, Gökalp’e göre milli birliği sağlayan ve toplumu bir arada tutan önemli bir unsur olarak kabul edilir. Ahlak, ortak ahlaki değerler ve kurallar, milli kimliği oluşturan unsurlardandır. Tarih, ortak bir tarih bilinci, millet olma bilincini pekiştirir ve bireyleri bir araya getirir. Kültür, Gökalp, kültürü milletin özü olarak görür. Ona göre bir milleti ayakta tutan, ortak bir kültürün paylaşılmasıdır. Ziya Gökalp, milleti ırka ya da coğrafi sınırlarla tanımlamaz. Aksine, millet kavramını, bireylerin ortak kültürel değerlere sahip olduğu bir topluluk olarak tanımlar ve bu nedenle kültürel milliyetçiliği savunur. Onun milliyetçiliği, kültürel birlik ve ortak kimlik üzerine kuruludur, etnik ya da biyolojik ayrımlara dayanmaz. Ziya Gökalp’in milliyetçilik tanımı, kültürel temellere dayanan bir kültürel milliyetçilik anlayışını ifade eder. Gökalp’e göre milliyetçilik, bir milletin ortak dil, din, ahlak, tarih ve kültür etrafında birleşmesiyle oluşur ve ırk, etnik köken veya biyolojik unsurlar üzerinden tanımlanmaz.[5]
Sosyal bilimlerde kavramlar üzerinde karmaşalar olabilmektedir. Millet ve ırk kavramları; milliyetçilik ve ırkçılık kavramları buna örnek olarak gösterilebilir. Sadri Maksudi Arsal bu kavramların muhtevasını ve mahiyetini ortaya koymuştur. Arsal, milliyet ve ırk konularını ele alarak, ırk kavramını antropolojik ve etnolojik açılardan incelemektedir. Ona göre, “ırk” kelimesi Avrupa dillerindeki “race” anlamında kullanılırken, “millet” ise “nationalité” ile eş anlamlıdır. Millet, ortak dil, tarih ve kültüre sahip, bağımsız bir varlık olarak yaşama arzusu taşıyan toplulukları ifade ederken, vatandaşlıkla karıştırılmaması gerektiğini belirtir.[6] Antropolojik anlamda ırk daha çok hayvanlar için kullanılan bir kavramdır ve insanlarda saf ırkların var olmadığını vurgular. Etnolojik anlamda ise ırk, dil, kültür ve gelenek açısından benzer toplulukların toplamıdır. Örneğin, Türk ırkı, Türk dilini konuşan, ortak kültür ve geleneklere sahip grupların bir araya gelmesiyle oluşur. Arsal, millet kavramının ise sosyolojik ve psikolojik temellere dayandığını ve ırk kavramından farklı olduğunu ifade eder. Arsal, üstün ırk teorilerini eleştirir ve insan topluluklarının zihinsel ve medenî gelişim bakımından eşit olduğunu savunur. Medeniyetin belirli bir kıta veya milletin tekelinde olamayacağını, tarihte medeniyetin sürekli değiştiğini ve batı üstünlüğüne dayanan teorilerin bilimsel bir dayanağı olmadığını belirtir. Arsal ‘milli şuur’, ‘milliyet duygusu’ ve ‘milliyetçiliği’ aynı anlamda kullanır; evrimci organizmacı bir yaklaşımla açıklar: Milli duygu hayat için mücadelenin, var olmak azim ve iradesinin de bir tezahürüdür. Fertlerin var olmak azim ve iradesine ‘kendi kendini koruma’ içgüdüsü denilir; milletlerin var olmak azim ve iradesi de ‘milli şuur’, ‘milliyet duygusu’ veya ‘milliyetçilik’ adlarını alır. Gerek ferdi gerek toplumsal organizmalar için ise, var olmak iradesi biyolojik kanunlara dayanan sosyolojik bir gerçektir.[7]
İskender Öksüz ise ilme uygun millet tarifi yaparken soy, dil, kültür, vatan, tabiiyet, din, ülkü, tarih ve menfaat birliği unsurlarından birkaçının bir araya gelmesinin yeterli olduğunu söylemektedir.[8] Milletin bir cemiyet birimi olduğunu ifade etmektedir. Milliyetçiliğin ise insanın mensup olduğu bütün cemiyet birimleri içerisinde millet cemiyet birimini tercih etmesi olarak tanımlar. Bu noktada dikkate değer bir tespit ise bir ferdin millet daha büyük cemiyet birimleri için milletini tercih etmesinin kolay olduğunu esas meselenin şahsî veya ailevî menfaatler karşısında yani milletten daha küçük bir cemiyet birimine karşı milletini tercih etmek olduğunu söylemiştir.[9] Bu durumda herkes milliyetçi değildir ve milliyetçilik, milliyetçilerin temelindedir. Dolayısı ile milletten daha küçük cemiyet birimlerine karşı ilk sıraya milletini koyabilenlere de ülkücü denmektedir. Bu tanımlara burada yer vermek Dede Korkut Hikâyelerindeki milliyetçiliği ve kahramanlarının ülkücülüğünü anlamamızı kolaylaştırmak içindir.
Batı literatürüne göre milliyetçiliğin başlangıcı Fransız İhtilali olarak görülse de Türk milleti için milliyetçilik duygusunun ilk yazılı kaynaklardan beri var olduğunu söylemek mümkündür. Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk Yazıtlarından hareketle Türklerde milliyetçiliğin Fransız İhtilalinden önce varlığı söz konusudur. Osmanlı Devleti’ndeki azınlık isyanlarına reaksiyoner olarak ortaya çıkmış bir fikir akımı olarak basitleştirilemez. Milliyetçilik, Fransız İhtilali ile imparatorlukları yıkan ve millî devletleri kuran bir fikir sistemi olarak karşımızda ilmî gerçekliği ile durmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin harçları da bu fikir sistemi ile karılmıştır. Çalışmada bu fikir sisteminin Türk milletinde karşılık bulmasının kaynaklarından biri olarak Dede Korkut görülmektedir.
- Dede Korkut Kitabı’nda Milliyetçilik Örnekleri
Besmele ile başlayan Dede Korkut Kitabı’nda, Dede Korkut’un kim olduğu soya dayandırılarak yapılmaktadır. Bu durum millet tanımında yer alan dokuz unsurdan soya vurgu yapmaktadır. Ayrıca Korkut Ata’nın gönlüne bilinmeyenler ilham olduğundan söylediği sözlere inanılmaktadır. Bu durum Korkut Ata’nın hanlığın Kayı Boyunda kalacağına söylenmesine delil olarak düşünülebilir. Yine “Osman neslidir” vurgusu ile soyun önemi anlatılmaktadır. Soyunu sevmek, ön plana çıkarmak ve iyi yerlerde olmasını dilemek milliyetçiliğin olmazsa olmazlarındandır. Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyunda da neslin devamı milletin devamlılığı görüldüğünden sadece geçmiş soyun değil gelecek olan soyun önemi de Dede Korkut’ta yer almaktadır. Bilindiği gibi Dirse Han’ın oğlu ve kızı olmadığından kara otağa layık görülmesi, Tanrı’nın da çocuksuzluğu hoş görmemesi ile birlikte milletin devamı ve çokluğu hususunda milliyetçi bir tavır alındığını kanıtlar. Dikkate değer başka bir husus da soya bu kadar önem verilirken devletin otoritesi sarsılması hususunda kan bağının kurtarıcı olmayacağıdır. Dirse Han etrafındakilerin Boğaç Han’a karşı kendisine olumsuz malumat sunması ile oğlunun millet zararıma bir iş yapacağını zannetmiş. Bu nedenle de onu cezalandırmıştır. Soy önemlidir fakat devlet ve millet iradesinden daha önemli değildir. Dede Korkut Kitabı’nda milletin yararına ve zararı söz konusu olduğunda soya bakılmamaktadır. Milliyetçiliğin, millete göre daha küçük cemiyet birimlerine karşı yapılmasına ülkücülük dendiğinden yukarıda bahsedilmişti, Dirse Han burada milliyetçiliğin ülkücülük boyutuna geçmiştir. Oğluna karşı hata yapmış olsa da milletine karşı doğru olanı yapmıştır.
Millet olmanın ve milliyetçiliğin olması için kuvvetli bir güç olan tabiiyet duygusu da şu şekilde vurgulanmıştır: “Baba malından ne fayda başta devlet olmazsa. Devletsiz şerrinden Allah sakınsın cümlemizi, hânım hey, beyim hey!”[10] Bu dua devletsizliğin büyük bir şer olduğu ve devlet olmazsa hiçbir şeyin faydasının olmayacağını ifade etmektedir.
Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyunda, Dirse Han duasının kabul görmesi için millet yararına işler yapmıştır. Ziyafet vermiş, aç doyurmuş, çıplak giydirmiş, borçluyu borcundan kurtarmıştır. Milliyetçilik, mensup olduğun milletin hâlihazırdaki sorunları ile dertlenmek, onlara çareler aramak ve gelecekte yaşayabileceği sıkıntılara önlem almak gibi davranışları da beraberinde getirir. Dede Korkut’ta milletin derdine çare olmadan ne dua kabul olmakta ne de kahramana isim verilmektedir. Nitekim Boğaç Han da milletin başına bela olan boğayı yendiği için bu ismi almıştır.
Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in Esir Olduğu Boy’da da Kazan oğlundan milletine faydalı olmadığı için şikâyetçidir. Milletine faydası dokunanları överek, oğlunu yermektedir:
Beri gel tayım oğul
Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm
Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm
Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
Karşıma doğru baktığımda seni gördüm
On altı yaşına geldin
Bir gün ola düşeyim Öleyim sen kalasın
Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin
Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın[11]
Milliyetçiliğin bir yönü de vatanını sevmek ve onu korumaktır. Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boy’da vatan sevgisi şöyle dile getirilir: Kavım kabile benim ortak yurdum/ Yaban eşeği ile yabani geyiğe komşu yurdum/ Seni düşman nereden dolamış güzel yurdum…”[12]
Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boy’da etrafını düşmanla çevrili bir yurdun korunması, milletin malına zarar gelmeden, milletin sadece canının değil malının korunması gerektiği de vurgulanmaktadır. Kazan üç yüz yiğitle oğlu Uruz’u evini ve yurdunu koruması için görevlendirip ava öyle gider. Şökli Melik birçok yiğidi şehit eder. Burada vatan için şehitliğin yüceltilmesi Dede Korkut’ta karşılığını bulmaktadır. Milliyetçiliğin somut hâli olan şehitlik mertebesi bu boyda yer almaktadır. Ayrıca milletin başına olumsuz bir iş geldiğinde milletin başı olan bey gerekeni yapmalıdır. Eğer yapmaz ise bir çoban dahi ona hesap sorar:
“Bre aklı azmış, devleti düşmüş,
Kara kaygılar başına üşüşmüş
Ölmüş müydün, yitmiş miydin a Kazan!
Nerde geziyordun, neredeydin a Kazan!”[13]
Boyda yer alan başka bir milliyetçi davranış da Çoban’ın kafire karşı söylediği sözlerdir: [14]
Lakırdı söyleme bre itim kafir
İtim ile bir yalakta bulaşığımı içen azgın kafir
Altındaki alaca atını ne översin
Alaca başlı keçim kadar gelmez bana
Başındaki tulganı ne översin bre kafir
Baçımdaki börküm kadar gelmez bana
Altmış tutam mızrağım ne översin murdar kafir
Kızılcık değeneğim kadar gelmez bana
Kılıcım ne översin bre kafir
Eğri başlı çomağım kadar gelmez bana
Okluğunda doksan okunu ne översin bre kafir
Alaca kollu sapanım kadar gelmez bana
Uzağından yakınından beri gel
Yiğitlerin darbesini gör öyle geç
Bu sözler bir kafirin ya da düşmanın asla bir Türk’e eş değer olamayacağını aksine kafirin atının Türk’ün keçisi kadar bile etmeyeceği şeklindeki ifadelerle kafire karşı milliyetçilik yapılmıştır. Benzer ifadeler Bamsı Beyrek’te de görülür. Türk’ün birine karşılık kafirden on, Türk’ün onuna karşılık kafirden yüz kişi denk görülmektedir.
Bre pis dinli kafir
Benim ağzıma söğüp duruyordun tahammül edemedim
Kara domuz etinden yahni yedirdin tahammül edemedim
Tanrı bana yol verdi gider oldum bre kafir
Otuz dokuz yiğidimin emaneti bre kafir
Birini eksik bulsam yerine on öldüreyim
Onunu eksik bulsam yerine yüzünü
Öldüreyim bre kafir
Otuz dokuz yiğidimin emaneti bre kafir[15]
Kam Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu’nda da Bamsı Beyrek’in ad alması milletin malını ve canını koruması ile olmuştur. Millet de canını ve malını koruyana hürmet etmektedir: “Sen incinme hânım önce onun elini öptüğümüze, eğer senin oğlun olmasaydı bizim malımız Gürcistan’a gitmişti, hepimiz esir olmuştuk.[16] Millet ve bey için milliyetçilik kavramı üzerinde anlaşma olduğunu söylemek mümkündür. Milliyetçilik, milletini sevmek ve korumaktır. Bey bunu yapmazsa hesap sorulur, yaparsa hürmet edilir.
Millet ve toplum ile ilgili bir sıkıntı olduğunda birlik olmak gerekir. Bu birliği sağlayan duygu da milliyetçiliktir. Dede Korkut Kitabı’nda birçok yerde milletin sıkıntıya düşmesi ile nice beyler bir araya gelmişlerdir. Bu birliktelik için millet için yiğitlikler yapmış, savaşmış beyler toplanmaktadır. Yiğitlikleri gibi ortak olan özellikleri milliyetçi olmalarıdır. “Görelim hânım kimler yetişti.” kalıp ifadesi ile bu beyler ve yiğitleri sayılmaktadır:
Kara dere ağzında Kadir veren, kora boğa derisinden beşiğinin örtüşü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan’ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Demirkapı
Derbendindeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre alından yıkan, Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar dört nala yetişti. Çöl kılıcım ağam Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayındır Han’ın düşmanını bastıran, altmış bin kafire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şir Şemseddin dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasar’ın Bayburt
Hisarı’ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey’in inançlısı, boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. Çal kılıcını hanım Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü, eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dündar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düğer yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca dokuz ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan’ın beyleri hep yetişti, başına toplandı.
Türk devlet felsefesinde “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Şeyh Edebali tarafından bayraklaştırılan anlayışın Dede Korkut’ta varlığını görmek mümkündür. Deli Dumrul, Allah’a karşı isyan edip sonra tövbe etse de başlangıçtaki tavrı bu felsefeyi anlatmaktadır. Milletinden herhangi birinin canının alınması ve milletinin yasa boğulmuş olması Deli Dumrul’da hesap sorulacak bir durumdur. Milliyetçilik milletin her şahsiyetini önemli görmeyi gerektiren bir ideoloji olduğundan Deli Dumrul için de milliyetçi bir Türk tanımı yapmayı mümkün kılar.
Kazılık Koca Oğlu Yigenek Boyu’nda tekfur ile yapılan mücadelede esir düşmesinin oğlundan saklanması Türk milletinde özgürlüğe verilen önemi vurgulamaktadır. Yigenek babasının esir olduğunu bilmeden özgüven ile büyür. Yaşı geldiğinden babasını kurtarmak için mücadele eder. Bu sadece bir oğulun babasını kurtarma mücadelesi değil, milletin de onurunu kurtarma mücadelesidir. Esir olmayı da ölmek eş değer gören bir felsefenin sonucu olarak esir kişi kurtarılmalıdır. Bu hem milletin bir ferdine ve onun yaşam hakkına duyulan saygıdan hem de düşmana karşı yapılan milliyetçilikten gelmektedir.
Salur Kazan Tutsak Olup Oğlu Uruz’un Çıkardığı Boy’da Kazan uyurken düşmanın gelmesi üzerine yanındaki beyler onu bırakıp gitmemişlerdir. Eğer giderlerse millet tarafından hoş karşılanmayacağını bildiklerinden Kazan’ın yanında ölmeyi tercih etmişlerdir. Burada milletini korumanın bir yolu da milletin başındaki beyin, hükümdarın korunmasından geçtiğini görmekteyiz. Eğer milletin başındaki bey uyuyorsa bile milliyetçi beyler üzerine düşeni yapar ve gerekirse ölürler. Bey, milletin ve törenin başı olduğundan onu korumak milliyetçiliğin gereğidir. Çünkü milletin var olmasını sağlayan ve töreyi uygulayan beydir. Bu boyda dikkati çeken “Kendi aslımı, kendi kökümü yermem yok! / Oğuz erenleri dururken seni övmem yok!”[17] ifadesi defalarca tekrarlanmıştır. Kendi soyunu kötülememek, düşmanı ya da başka bir milleti övmemek milliyetçilik olarak yorumlanmaya müsaittir.
Milliyetçilik sadece başka milletlere karşı yapılmaz. Milletin içinde de bilerek ya da bilmeyerek milletin zararına işler yapan kişiler olabilir. İç Oğuz’a Dış Oğuz Asi Olup Beyrek’in Öldüğü Boy’da Türkler arasındaki çekişmede de milletin menfaatinin öncelendiği görülür. Beyrek başkaldıran Aruz’un isteklerini reddederek Kazan’a ihanet etmeyerek milliyetçiliğini göstermektedir.
SONUÇ
Dede Korkut Kitabı içindeki hikâyeler çeşitli yönleri ile farklı alandaki araştırmacılar tarafından ele alınmıştır. Dede Korkut Kitabı’nın milliyetçiliğin kaynaklarından biri olabileceği varsayımı ile ortaya çıkan çalışmanın sonucunda Dede Korkut Kitabı’nda milliyetçiliğe dair unsurlar tespit edilmiştir. Bu unsurları tematik olarak sıralamak gerekirse;
- Dede Korkut Kitabındaki milliyetçilik soy ve nesli önemser.
- Milletini seven devletini ve beyini sever. Tabiiyet unsurunun güçlü olması için çaba gösterir. Devletsizlik millet için felakettir.
- Yurt sevgisi ve yurdun korunmasının sebebi milletin yaşadığı yer olmasından kaynaklanmaktadır.
- Milletin her ferdinin canı, malı ve her türlü hakkının korunması, milliyetçilik tezahürüdür.
- Kendi milletinden olan insan ve her türlü nesnenin diğer millete göre daha değerli görülmesi milliyetçiliğin bir başka yönüdür.
- Kendi milletinin yerilmemesi ve başka bir milletin övülmemesi milliyetçiliğin gereğidir.
- Milletin derdinde ve sevincinde birlik beraberlik olmak milliyetçilik duygusundan gelmektedir.
- Milletine faydalı iş yapmayanın adı yoktur. Milletine faydalı olmayan evlattan utanılır.
Bu çıkarımlar Dede Korkut Kitabındaki kahramanların milliyetçiliğinin güçlü olduğunu göstermektedir. Gözden kaçan başka unsurlarında olabileceği düşünülerek çalışmanın amacı Dede Korkut’un bu yönüne de bir ışık tutmaktır.
KAYNAKÇA
Arsal, S.M. (2018), Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları, Ötüken Yayınları, İstanbul.
Ergin, M. (2003), Dede Korkut Kitabı, (www.hisargazetesi.com tarafından hazırlanan pdf) Boğaziçi Yayınları, İstanbul.
Gökalp, Z. (2023), Türkçülüğün Esasları, Töre- Devlet Yayınları Prestij Baskı, (0226), İstanbul.
Gökyay, O.Ş. (2016), Dede Korkut Hikâyeleri, Kabalcı Yayınları, İstanbul.
Öksüz, İ. (2017), Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi, Panama Yayıncılık, İstanbul.
Sepetçioğlu, M.N. (2021), Dedem Korkut’un Kitabı, İrfan Yayıncılık, İstanbul.
Yaman, E. (2022). “Dede Korkut Kitabı’nda Dil Estetiği ve Anlatım İncelikleri” Dil ve Edebiyat Araştırmaları (DEA), Sonbahar, 2022; (26) 59-88 ISSN: 1308-5069 – E-ISSN: 2149-0651.
[1] Ergin, M. (2003: 6), Dede Korkut Kitabı
[2] Ergin, M. (2003: 6), Dede Korkut Kitabı
[3] Gökyay, Ş. O. (2016:10), Dede Korkut Hikâyeleri
[4] Yaman, E. (2022: 74), “Dede Korkut Kitabı’nda Dil Estetiği ve Anlatım İncelikleri”
[5] Gökalp, Z. (2023:26) Türkçülüğün Esasları
[6] Arsal,S.M (2018: 36), Milliyetçilik Duygusunun Sosyolojik Esasları
[7] Arsal,S.M (2018: 65), Milliyetçilik Duygusunun Sosyolojik Esasları
[8] Öksüz, İ. (2017:122), Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi
[9] Öksüz, İ. (2017:113), Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi
[10] Sepetçioğlu, M.N. (2021:32) Dedem Korkut’un Kitabı.
[11] Ergin, M. (2003:60), Dede Korkut Kitabı
[12] Ergin, M. (2003:26), Dede Korkut Kitabı
[13] Sepetçioğlu, M.N. (2021:56) Dedem Korkut’un Kitabı.
[14] Ergin, M. (2003:24), Dede Korkut Kitabı
[15] Ergin, M. (2003:49), Dede Korkut Kitabı
[16] Sepetçioğlu, M.N. (2021:72) Dedem Korkut’un Kitabı.
[17] Sepetçioğlu, M.N. (2021:187) Dedem Korkut’un Kitabı