ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN ÇÖZÜM OLDUĞU KIBRIS MESELESİ
Tarihte olduğu gibi bugünde Kıbrıs adası Türkiye’nin milli davası olmaya devam ediyor. Osmanlı Devleti’nin 1571 tarihinde fethetmesiyle Türk topraklarına katılan ada, 1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrası İngiltere kiralanmış, 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşmasıyla ada İngiltere’nin idaresine bırakılmıştı. Fakat bu tarihten sonra adada Rumların “enosis” yani adayı Yunanistan’a bağlama ve “Megali İdea” yani İstanbul ve eski Pontus Rum İmparatorluğu topraklarını içine alacak şekilde büyük Yunanistan imparatorluğu kurma düşüncesi nedeniyle ada Türklerini yok etme harekatı devlet eliyle başlatılmıştı. 1955 yılından sonra Türkiye Kıbrıs meselesine ağırlığını koymuş ve 1959 Londra-Zürih anlaşmasıyla Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile adada garantör ülke, yani söz sahibi olmuştur.
GKRY’nin AB üyesi yapılması hukuksuzdur.
O tarihten bugüne Türkiye’nin adaya fiili ve siyasi müdahalelerinin hukuki temelinde bu anlaşmalar yatıyor. Rum yönetiminin adada Türk varlığını reddetmesi çözüm yollarının arandığı dönemde Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin AB üyeliğine dahil edilmesi konuyu büsbütün çıkmaza sürüklemiştir.
ABD, AB ve Rusya meseleyi sürekli dondurma peşinde.
50 yıldan fazladır sürdürülen Kıbrıs’ın milli bir dava olarak savunulması süresi müzakere maddelerinden öteye gidemedi. Elbette bu hususta büyük devletlerinde etkisi büyük. ABD, hiçbir koşulda KKTC’nin hukuken tanınmasını istemiyor. Keza Rusya’da aynı şekilde düşünürken, adada federatif yapı dışındaki seçenekleri çağ dışı buluyor. Dolayısıyla AB, ABD ve Rusya üçgeninde Kıbrıs meselesi sürekli buzdolabına konuluyor ve çözümsüzlük sürekli çözüm olarak karşımıza çıkıyor.
Doğu Akdeniz’in güvenliği Orta Doğu’nun güvenliğidir.
Bugün ise Kıbrıs’ı ve doğu Akdeniz coğrafyasını yakından ilgilendiren en önemli mesele bölgedeki bereketli enerji kaynaklarının çıkarılması ve pazarlara ulaştırılmasıdır. Dünyanın en büyük enerji şirketlerinin iştahını kabartan bölge aynı zamanda Kıbrıs meselesi hatta Orta Doğu’nun geleceğini de yakından ilgilendiriyor.
Coğrafi açından bölgeye sınırı olan Türkiye, İsrail, Mısır, KKTC, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Lübnan, Suriye ve Libya Doğu Akdeniz’de aktif politika yürütüyor. Sınırı olmamasına rağmen ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkeler de Akdeniz’deki enerji denkleminde ağırlıklarını korumak istiyor.
Doğu Akdeniz dünyanın en kullanılabilir enerjisini barındırıyor.
ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezinin Raporuna göre, Doğu Akdeniz’in Levant bölgesi ve Suriye kıyılarını da içine alan bölgede yaklaşık 3,5 trilyon m3 doğal gaz ile 1,7 milyar varil petrol rezervi bulunuyor. Henüz kayıt dışı enerji kaynaklarının da olduğu hesaba katılırsa coğrafya belki de dünyanın en bereketli enerji kaynaklarına sahip olabilir.
Türkiye, GKRY’nin tek taraflı enerji arama faaliyetlerini tanımıyor.
Türkiye doğu Akdeniz enerji denkleminde özellikle Kıbrıs adası çevresindeki kaynakların eşit ve adil biçimde ada halkının faydalanmasını savunuyor. Fakat adanın KKTC’nin münhasır ekonomik alanına giren bölgeye Türk sondaj gemilerinin faaliyette bulunmasına hukuksuz diye ülkelerin halen Türkiye’nin adada garantör olduğunu unutmamaları gerekiyor. Diğer taraftan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de adada Kıbrıs Türk halkının haklarını garanti altına aldıktan sonra ancak arama faaliyetlerine devam edebilir. Bugün taraflar Türkiye’nin ciddiyetinin gayet farkındalar.
Yunanistan ve GKRY uluslararası hukuka aykırı davranıyor.
Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis BM Genel Kurulunda yapmış olduğu konuşmada ada ki toplumlu federatif yapının vurgusunu yaparken, Türk askerinin adadan çekilmesini, müdahale hakkını kaldırmasını ve garantilere derhal son verilmesini söyledi. Elbette bunun bırakalım tarafımızda düşünülmesini, hukuken uygulanması mümkün değildir. Halen geçerli imzalanan anlaşmalara aksi yönde politika yürütmek zaten uluslararası suçtur. Yunanistan ve Güney Rum yönetimi de bu suçu işlemeye devam ediyor.
Hülasa
Kıbrıs adasında barış “iki devletli taksim” politikasından geçiyor. Her ne kadar bazı taraflar adanın federatif yapı altında AB üyesi olmasının daha refah getireceğini söylese de bu uygulama adadaki Türk halkının tıpkı 50 sene önce olduğu gibi cebren ve baskı ile neredeyse yok edilmesine zemin hazırlayabilir. Kıbrıs adası Türkiye’nin Akdeniz ve Ege’deki ulusal güvenliğinin adeta bir uçak gemisidir, kırmızı çizgisidir ve sonsuza dek milli davamızdır.