BALKANLAR’DA YENİ VATİKAN: BEKTAŞİ DEVLETİ
BALKANLAR’DA YENİ VATİKAN: BEKTAŞİ DEVLETİ
Muharrem Turgut
Giriş
Son günlerde Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın BM Genel Kurulu’nda tüm dünyaya duyurduğu ve “dünya barışını” anarak “Vatikan” benzetmesiyle sunduğu Arnavutluk’un içinde kurulacak olan “Egemen Bektaşi Devleti” projesi ile yaptığı açıklamalar uluslararası basında ve Türkiye’de gündeme oturdu. Vatikan benzetmesi, sözde kurulacak devletin başında ismi “dinler arası diyalog” ile anılan Türkiye Bektaşilerinin de lider kabul etmediği Baba Edmond Brahimaj yani bilinen adıyla Baba Mondi tarafından yönetilecek olması birçok soru işaretini de beraberinde getirdi.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa’nın Yugoslavya’nın 1991’de bölünmesiyle birlikte Balkanlarda siyasi, kültürel, ekonomik ve benzeri alanlarda söz sahibi olmasıyla birlikte Türk ve Müslüman nüfusun fazla olduğu, dolayısıyla kendi özüne döndüğünde bir potansiyel vaat edecek olan Balkanlar’ın herhangi bir değer için birleşmemesi politika olarak uygulandı. Dolayısıyla milletleşmeye değil, federalleşmeye yönelik birtakım adımlar atılarak bu bölgenin kaos içinde olmasa da bölük pörçük olması istendi. Anlaşılacağı üzere “Egemen Bektaşi Devleti” projesi de bu politikayla doğru orantılı bir proje olarak karşımıza çıkmaktadır.
Görünen o ki bu proje halihazırda yürütülen dünya barışı gibi ifadeleriyle ABD’nin birçok yerde uygulamaya çalıştığı projenin devamı. Peki Bektaşilik dediğimiz tasavvufi akım bize bu kadar aşina gelirken Arnavutluk’ta ne işi var? Kısaca bu soruyu da yanıtlarsak şu anki durumu daha iyi anlayabiliriz. Bektaşilik ilk önce Hoca Ahmet Yesevi’nin talebelerinden olan Hacı Bektaş Veli vasıtasıyla Osmanlı Dönemi’nde özellikle Anadolu’da hâkim oldu. Sonraları Alevilik ile de anılan Bektaşilik için kısaca Türklerin tasavvufi yorumu diyebiliriz. Osmanlı Bektaşiliği bir hayli benimsemiş ve Yeniçeri Ocağını Bektaşilikle işleyen bir kurum olarak konumlandırmıştı. Siyasi sebeplerden dolayı Yeniçerilerle özdeşleşen Bektaşi Ocağı, Sultan 2. Mahmut Dönemi’nde kapatılmış ve Bektaşiliğin merkezi Arnavutluk’a taşınmıştı. Osmanlı bu dönemden sonra Bektaşilikten uzaklaştığı için maalesef bir Balkanlar politikası gütmedi dolayısıyla bir teostrateji de planlamadı. Halihazırdaki durumda Türkiye’nin bu konuda ciddi bir çalışmasının olmaması da bu durumu maalesef doğrulamaktadır.
1967’de Ateist Enver Hoca tarafından Arnavutluk’ta tüm cami ve kiliseler yıkıldı. Ülkede komünizm hâkim kılınmaya çalışıldı ve ülke dış dünyaya kapalı hale getirildi. Arnavutluk’taki son sayıma göre yüzde 45,86 Müslüman, yüzde 8,38 Katolik, yüzde 7,22 Ortodoks yaşıyor. Bektaşilerin oranı ise yüzde 4,81. Her ne kadar Katolik, Ortodoks ya da Bektaşi toplumunun seküler bakışı olsa da Bosna, Kosova, Kuzey Makedonya Müslüman toplumları daha duygusal bir bakışa ve muhafazakâr bir dindar kimliğe sahip.[1] Enver Hoca’dan sonra Arnavutluk’ta tahmin edileceği üzere inançlar tam oturamamıştır. Bölünmüşlüğün bir sebebi ve kolay olması da bir bakımdan buna bağlıdır.
Baba Mondi’nin İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u Gazze soykırımı devam ederken ilk kabul eden Müslüman lider olarak ortaya çıkması, George Soros’un Açık Toplum Vakfı’nın Arnavutlukta’ki faaliyetleriyle ilgilenmesi ve Türkiye’de 17-25 Aralık olaylarında Alevilik üzerinden propaganda yapan “sözde Alevi İmam Osman Eğri” ile yakınlığı da kurulacak olan Bektaşi Egemen Devlet’in neye hizmet edeceği yönünde bize bir perspektif çizmektedir. Gündemimizden uzaklaşmış olan “Fetö” tehlikesinin sadece Türkiye merkezli olmadığını bir kez daha görmüş oluyoruz. Dinlerarası diyalog projesi üzerinden Osmanlı bakiyesi Türk topraklarında birçok ülkede farklı projelere daha önce şahit olmuştuk. Maalesef ki ülkemizin bu konuda bir politikası olmadığından bunun gibi bizi etkilemiyor görülen fakat etkileyen sorunlu durumlardan uzak kalmış oluyoruz.
Sonuç
Sonuç olarak Egemen Bektaşi Devleti Projesinin, Bektaşilikle ilgili ve Bektaşiliğin gelişmesi, İslam’ın yayılması için hazırlanmış bir proje değil; uluslararası basının dinler arası diyalog bağlamında sınanması ve federatif-dini devlet yapılanmasının kamuoyu tarafından Vatikan haricinde nasıl karşılanacağının görülmesi için ortaya atılmış bir proje olduğunu anlıyoruz. Bir diğer konu ise İsrail’in Balkanlar üzerinde attığı adımlar. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Egemen Bektaşi Devleti projesi uluslararası kamuoyuna sunulmadan önce Balkanlar’da birbiriyle zıt iki ülkeyi (Arnavutluk-Sırbistan) ziyaret ederek Balkanlar’da etkinliğini korumaya devam ediyor. Balkanlar üzerinde kurulmaya çalışılan bu karmaşık güç sarmalına İsrail’in de dahil olması ve Baba Mondi’nin İsrail’in Gazze saldırından sonra İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u kabul eden ilk İslami lider olması Egemen Bektaşi Devleti projesinin İsrail’in de çıkarı olduğunu gösteriyor.
Peki Türkiye konunun neresinde konumlanmalı? Özellikle Bektaşiliğin bizim bir inancımız ve zamanında bir tabiri caizse kurumumuz olması dolayısıyla bu konu bizi doğrudan ilgilendirmektedir. Meselenin yalnızca dini bir konu değil, Türkiye üzerinde hakimiyet kurmak isteyen güçleri hem Türk halkını bölmek hem de Balkanlar’daki Türkleri dejenere ederek yaşam tarzlarını değiştirmeye yönelik bir siyasi manevra olduğunu kabul etmeliyiz. Dolayısıyla bütün bunlar olmadan bizim tarafımızdan bir savunma mekanizması gerçekleşmemesi ve Balkanlar’daki Türk-Bektaşi varlığı hakkında çalışmaların olmaması, halkın bilinçlendirilmemesi bizim bir Balkanlar stratejisinden yoksun olduğumuzu göstermektedir. Öyleyse daha fazla zaman kaybetmeden Balkanlara gereken önem verilmeli ve gerek politik gerekse kültürel anlamda iş birliği ivedilikle hızlandırılmalıdır. Bunun için de devlet erkanı ile alanında yetkin akademisyenlerin dirsek teması halinde çalışarak bir strateji geliştirmeleri gerekir. Bunlar dikkate alındığında bundan sonrası için daha sağlıklı değerlendirmeler umarım yapılabilir.
[1] https://www.perspektif.online/balkanlarda-yeni-vatikan-bektasi-devleti-projesinin-gerisinde-neler-var/