Genel

Alevi-Bektaşi Gelenekte Cemevlerinin Tarihi Kökeni

Erenler cemine gireyim dersen

Kin ile kibiri at da öyle gel

Gerçekler sırrına ereyim dersen

Ulu bir mürşide yet de öyle gel

 

Kolay mı Divani gerçeğe ermek

Hasbahçe bağının gülünü dermek

Nene lazım elin kusurun görmek

Sen kendi aynana bak da öyle gel

(Dertli Divani)

 

CEM/AYİN-İ CEM

Cem, lugatte “toplamak, bir araya getirmek; dikkat ve iradeyi bir noktaya teksif etmek” anlamına gelmektedir. Ayin-i Cem teriminin manası ise “Göçebe ve yerleşik Türkmen oymaklarının (Kızılbaş-Alevilerin) kış aylarında, çok zaman Cuma akşamları yaptıkları toplantılara ve Bektaşilerin toplantılarına verilen isim” olarak kullanılmıştır.

Ayin-i Cem terimi ile ilgili farklı yorumlar yapılagelmiştir. Son dönem Bektaşi önderlerinden Doç. Dr. Bedri Noyan şöyle açıklar: “Ayin-i cem sözü galattır. Ayn-ül-cem’den bozmadır. Ayn: varlık, gerçek öz anlamına gelir. Böylece gerçek birleşme, birliğin özü anlamlarına gelen bir deyim olarak Bektaşiler ve Mevleviler arasında kullanılmaktadır. Bir toplantının aynü-l-cem adını alabilmesi için Kurban tığlamak, Helva pişirmek şarttır. Toplantının yapılış sebebine göre muhib ayn-ül-cem’i derviş, Baba, Halife ayn-ül-cem’i denir. İran mitolojisindeki Cem (veya Cemşid) in içki meclisi olan ayin-i Cem efsanesiyle ayn-ül-cem’in hiçbir ilgisi yoktur. Bir söz benzerliği yüzünden Bektaşi ve Alevilerin Ayn-ül-cem’lerinde içki içildiği tarzında uydurma ve yalanlar, bilerek bilmeyerek ortaya atılan iftiradır. Bu Ayn-ül-cem’lerde bir damla içki içilmez.” (Cengil, 2003)

Doç. Dr. Mehmet Eröz ise Ayin-i Cem için “Toplantı Töresi” demektedir. Bunu da şuraya dayandırır: Şöyle ki: Değerli Osmanlı bilgini Kemalpaşazade, Dekayik-ül-hakayik adlı eserinde, <ayin> kelimesinin <töre> manasına geldiğini şöyle açıklıyor: “Ayin Farsçadır. Şol nesnenin ismidir ki Arap dilinde ona kanun derler, resin derler. Türk dilinde Türe derler ve adette lüzum olduğundan ötürüdür.” (Eröz, 2014)

 

Ayin-i Cem’in geçtiği nefeslerden örnekler:

Cem olup bir araya sohbet-i rindan idelim

Cür’adar getür Abdal yine hayran olalım

Nice bir ayine-i cam ile hodbin olalım

Nice bir bade-i hamra gibi rengin olalım

(Hayreti)

Bir yere cem olmuş beş on aşıklar

Birbirleriyle meydan ederler

Dönmez ikrarından kavli sadıklar

Mahabbet sırrını pinhan ederler

Bazı kaynaklarda ise Ayin-i cem’e kaynak olarak Kırklar Meclisi gösterilir. Nitekim 12 Hizmet de bu meclisten mülhem gösterilmektedir. Bununla birlikte eski Türklerin Kam eşliğinde yaptığı ritüellerde cem’in bir dayanağıdır. Yorumlardan yola çıkıp bir değerlendirme yapacak olursak, şunu diyebiliriz ki: Cem ayini dediğimiz aslında dinin emirlerinden sayılan namaz ibadeti gibi bir ibadet değil Alevi-Bektaşilerin Allah’a yakınlaşmak için belli zamanlarda yaptıkları bir ritüel haline gelmiştir. Yani namazla yahut başka bir ibadetle kıyaslama yanlıştır. Bununla birlikte cemin çeşitleri vardır. Bu da cemin bir adap ve erkanı olduğunu ve farklı çeşitleri olmasından dolayı her zaman aynı ritüellerin yapılmadığını gösterir. Cem, Kırklar Cemi Erenler Cemi, Cem Ayini, Cem Erkânı, Muhabbet Cemi, Meydan Cemi, Mahşer Cemi, Cem Bezmi, Cem Töreni, Cem Ritüeli şeklinde ifade edilmektedir.

Geçmişte dergâh, tekke, zaviye yahut köy odalarında; günümüzde ise dernek, kültür evleri yahut cemevlerinde yapılan cem, Alevi-Bektaşi talipler, Bekçinin haber vermesiyle cemin yapılacağı yerde kadın, erkek aynı ortamda yüz yüze bakacak şekilde otururlar. Cemlerde 12 hizmete göre cem ayini yapılır. 12 Hizmet Kırklar Meclisinde yapılan hizmetlere mülhem olarak yapılır. Bunlar şöyledir:

  1. Pir

2.Rehber

3.Gözcü

4.Çerağcı / Delilci

5.Zakir / Âşık

6.Süpürgeci / Farraş

7.Meydancı

8.Niyazcı

9.İbrikçi

10.Kapıcı

11.Peyikçi

12.Sakacı

12 Hizmet, 12 İmamı da temsilen yerine getirildiği için bu 12 hizmet yerine getirilmezse cem kabul sayılmaz. Yenilen ve içilen şeylerin de helal olmayacağına inanılır. On iki hizmet sahipleri bir araya geldiği zaman dede/baba cem başlamadan sohbet eder. Ceme küskün-dargın giremez. Cem başlamadan helallik alınır küskünler barıştırılır. Sorunlar çözülür. Hak meydanına herkes bir, beraber olarak girmeli anlayışı vardır. Bu birlik beraberlik anlayışı ve dolayısıyla toplum içindeki barışın sağlanması o bölge halkını denetleyen bir mekanizma olarak da cem erkanının önemini göstermiş olur. Bu sohbet esnasında zakir/aşık deyiş-nefes çalar ve söyler. Süpürgeci süpürge yapar, post yahut seccade serilir. On iki hizmet sahiplerine dua yaptırılır. Çerağ uyandırılır, ibrikçi tarikat abdesti aldırır, (bütün bunlarda Kuran ayetleri okunur). Kurban ve lokma duaları dede tarafından yapılır. Cem mühürlenir dua yapılır. Üç duvazimam okunur, dua edilir. Üç tevhid çekilir, dua edilir (canlar burada secdedirler), miraçlama okunur, kırklar semah yapılır. Saki suyu dağıtır ve mersiye faslı başlar, daha sonra tığlanan kurbanın etinden yapılan lokmalar gelen canlara dağıtılır. Dualar eşliğinde çerağı söndürülür ve cem bitirilir (Rençber, 2012)

 

CEMEVLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

İlk cemin ne zaman yapıldığı bilinmese de yukarıda aktardığımız gibi cem ayinin dayandırıldığı birtakım kaynaklar vardır. Günümüzde cemevleri etrafında yapılan bu cem erkanı ise önceleri köy odalarında, köyde yaşayan herhangi bir muhibin evinde yapılırdı.

Cumhuriyet sonrası 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kanunu ile cemlerin ortak bir alanda yapılması farklı bir sürece evrildi. Köyden kente göçlerin olması ile de birlikte Alevilerin cem yapması artık bir sorun teşkil eder hale geldi. Aslında bu süreç “cemevlerinin” ortaya çıkmasını sağladı. Cemevlerinin bir ihtiyaç olması aslında yalnızca cemin yerine getirilmesi için değil bu kültürel yaşamın yaşanıp yaşatılması içindi. Cumhuriyet sonrası kendini tanımlamaya çalışan Aleviler öncelikle dernek ve vakıflar özelinde birleşmeye başladı.

Karacaahmet Sultan Kültürünü Tanıtma, Yaşatma, Dayanışma ve Türbesini Onarma Derneği (1969), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (1988), Hacı Bektaş-ı Veli Kültür ve Tanıtma Derneği (1989), Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (1992), Sarıgazi Kültür Derneği (1993), Erikli Baba Kültür Derneği (1993), Garib Dede Türbesi Koruma Onarma ve Yaşatma Derneği (1994), Şahkulu Sultan Külliyesi Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araştırma-Eğitim Kültür Vakfı (1994), Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı (1995), Gazi Kültür Vakfı (1995), Adalar Cumhuriyet Eğitim ve Kültür Vakfı (1996), örneklerinde görüldüğü üzere İstanbul başta olmak kaydıyla büyük şehirlerde gerek daha önce gerek 90’lı yıllarda kurulan söz konusu dernek ve vakıflar bünyesinde cemevi hizmetleri de yürütülmeye başlanmıştır. Daha sonraları ise Kartal Cemevi Vakfı (1996) örneğinde görüldüğü üzere bizzat cemevi kelimesinin içinde bulunduğu dernek ve vakıflar ile bizzat cemevi kelimesinin geçtiği yapılar inşa edilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla 1990’lı yıllardaki gelişmeler, artık cemevi adıyla kurumsallaşmaya başlayan yeni bir sürece şahitlik etmiştir. “Cemevi” kelimesinin 1990’lı yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başladığını gösteren en önemli verilerden biri, cemevi kullanımlı kurumsal yapıların ortaya çıkış tarihlerinin bu zaman dilimine rastlamış olmasıdır. (Üçer, 2018) Dolayısıyla cemevinin 1990’lı yıllarda gündeme gelmesinin son döneme özel bir olay olduğunu öncesinde böyle bir isimlendirme olmadığını göstermiş oluyor. Bu bağlamda “cemevinin” caminin yerine geçmesi yahut İslam öncesi dönemden beri var olan bir kurum olmadığı ihtiyaca binaen ortaya çıkmış olduğunu ve caminin bir karşıtı da olmadığını sürece baktığımızda görmüş oluyoruz.

Bununla birlikte şehirleşme ve göç olgusuna bağlı olarak geleneksel ocak yapılanması ve dede-tâlib ilişkisinin zayıflaması ve yer yer ortadan kalkması; buna ilaveten bahse konu örgütlenmelerde daha çok şehirlerde yetişen tâliblerin kurucu ve karar verici bir pozisyonda olmaları sonucunda Alevî nitelemeli gelenek ve mensupları için yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Buna göre, tâliblerini vakıf ve derneklerde söz sahibi yönetici olmalarına bağlı olarak dedeler ve zâkirler çoğu zaman ücretli bir vakıf ya da dernek çalışanı haline gelmişlerdir. Şehir hayatında eğitim, kültür, sosyal yardımlaşma gibi pek çok sosyal fonksiyonları yanı sıra dernek ve vakıfların âdâb ve erkân merkezli görevlerin de yerine getirildiği mekânlar haline dönüşmesi olgusuna bağlı olarak dernek ve vakıf yöneticileri, bu yeni duruma göre âdâb ve erkânın icra edilmesi noktasında söz konusu dernek ve vakıf çatısı altında oluşturulan cemevlerine de “dede” görevlendirmektedir. Bu ise Bektâşîler dahil bütün Alevî nitelemeli ocak ve gruplar için yeni bir durum oluşturmakta, bunun sonucunda “dernek dedesi” ve “dernek cemevi” pratiği ve kavramlarıyla karşılaşılmaktadır (Taşğın, 2009)

Her ne kadar başlangıçta şehir merkezli bu örgütlenmelerde, dernek ve vakıfların kurucu ve yöneticileri, şehirde okuyup yetişen ve bir takım ideolojik yapılanmalar içerisinde yetişip, bu mensubiyetlerinden hareketle bir taraftan geleneksel Alevî anlayışlar ve kurumlar, diğer taraftan da dine karşı sert ve ideolojik tavır sergilemiş olsalar da, 1990’lı yıllara gelindiğinde; ülkede yaşanan bazı sosyo-kültürel gelişmelere de bağlı olarak gelenekselin yeniden tanımlanması söz konusu olmuş ve söz konusu bu organizasyonlar pek çok geleneksel unsuru yeni biçimlerde bünyelerinde şekillendiren kurumlar haline dönüşmeye başlamıştır. Bu noktada şehirlerde de âdâb ve erkânın yapılacağı mekânların, yani cemevlerinin kurulmaya başlaması ve fiilen cemlerin yapılması en önemli etken olsa gerektir (Yaman, 2009)

Dernek dedeliği uygulamasıyla geleneksel dedelik kurumundan apayrı bir yapı ortaya çıktığı gibi, şehirde icra edilen cemlerde de fizikî ortam ve çevrenin köklü olarak değişimine bağlı olarak geleneksel uygulamalar birtakım değişikliklere maruz bırakılmıştır. Sözgelimi, cemler aynı köyde değil, şehir ortamında yapılmakta; şehirlerdeki âdâb ve erkân merkezlerinin salonlarının şekli, duvarlardaki yazılar, resimler; aydınlatma, çerağ, mum, asâ, post gibi teknolojik olanlar da dahil kullanılan araç-gereçler; dedeler, semahçılar ve zâkirler gibi hizmet sahipleri, cemde dağıtılan (sakka), kılık-kıyafet biçimleri, farklı ocaklardan olanların ceme katılabilmesi ve hatta Alevî bir ocak ya da gruba mensup olmayanların da cemlere alınmaya başlaması kapsamlı farklılaşmalar meyanında zikredilebilecek hususlardır. Nitekim bugün itibariyle şehirlerde cemler, belli bir cemevinde, aynı veya farklı ocaklara mensup bir veya birden çok dedenin, farklı ocaklara mensup tâliblere cem hizmeti görmeleri şeklinde, tasavvuftaki yerleşik kurallar da dahil olmak üzere geleneksel anlayış ve kalıplara uygun olmayan bir tarzda devam etmektedir. Nitekim, dedelerin önünde karma bir cemaat vardır ve bu yapı aynı zamanda modernliğin bütün donanımlarını içselleştirme isteğindedir (Subaşı, 2009: 118). Bu ise, şehirlerde ocak dedeliğinin bizzat sona erdiğini; bunun yerini cemevi ya da vakıf ve dernek dedeliğinin aldığını göstermektedir. Burada değinilmesi gereken bir diğer nokta, dedelerin, şehirdeki âdâb ve erkânı, ancak söz konusu vakıf ya da dernek yöneticilerinin uygun görmesiyle yapabildikleri hususudur. Hatta bugün itibariyle dedeler şehir merkezlerinde, belli bir bölgede yoğunlaşmış kendi tâliblerine bile cemevleri ya da vakıf ve dernekler bünyesinde, ancak o vakıf ve dernek yöneticilerinin izin verdiği ölçüde ulaşabilmektedir. Dahası cem yapılacak yerin eşiğinden içeri adım atıldıktan ve dede posta oturduktan sonraki gelişmeler de eskiden olduğu gibi cemevi ya da dernek dedesinin kontrolünde değildir. Dolayısıyla Geleneksel Alevîliğin temel otoritesini ifade eden ocak dedeliği şehirlerde söz konusu otoritesini yitirmişken; artık şehirdeki Alevîler açısından temel otorite, Alevî kimliği bağlamında kurulan dernekler, vakıflar vb. kurum ve kuruluşlar olmuştur (Yaman, 2009)

Bugün itibari ile cemevleri yalnız şehirlerde değil köy ve kasabalarda da varlığını devam ettiren kurumlardır. Cemevlerinin işleyişi bölgelere göre değişiklik göstermekle beraber önceleri köylerde kapalı bir toplantı yeri olan cemler artık birçok şehirde halka açık hala gelmiştir. Cemevlerinin sosyal yapısı da diğer insanları cemevlerine çekebilmektedir. Nitekim bazı cemevlerinde konferans, panel ve farklı etkinlikler halka açık bir şekilde düzenlenmektedir. Cemevlerinin çıktığı dönemlerde camilerle kıyas yapılır halde olması ve eşdeğer tutulması aslında şuandaki durumuyla cemevlerinin evrildiği yeri de bizlere sunuyor. 2022 yılında cemevlerinin T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı tarafından denetlenmesi ve ihtiyaçlarının giderilmesi de güzel bir adım olmuştur.

SONUÇ

Tarihi sürecine baktığımızda Kızılbaş/Bektaşi/Alevi olarak isimlendirilen insanlar farklı bir mezhebi yahut dini değil aslında Türk’ün tasavvufi bir yorumunu tarikat sistemi bağlamında yaşayan kişilerdir. Hoca Ahmet Yesevi’den gelen bu gelenek 4 kapı, 40 makam anlayışı ile şekillenmiştir. Kadına verdiği değer ve sosyal hayatın özellikle musahiplik anlayışı ile teşkilatlanması Türk kültürü ile İslam dininin bir arada yoğrulmasının bir göstergesidir. Adab ve erkanının cem üzerinden devam etmesi ise bu geleneği diğer tarikat ve tasavvufi görüşlerden gerek cemin mahiyeti gerek yöntemi açısından farklılaştırmıştır.

Geçmişten bu yana bu cemler herhangi bir talibin evinde, bir köy odasında, sonrasında ise tekke/zaviye/dergahlarda yapılagelmiştir. Cemevi isimlendirmesinin de özellikle 90 sonrası ve 2000’li yılların başında ortaya çıktığını görüyoruz. Cemevlerinin aslında şehirleşmeyle beraber ortaya çıkan yeni bir mimari yapı olmasından başka bir mahiyetinin olmadığını görüyoruz. Bu bağlamda cemevleri üzerinden yapılan farklı propagandaların yalnızca Türk milletini bölmek isteyen birtakım güruhlar tarafından ortaya atıldığı ve hiçbir ilmi kaynağı olmadığı da ortadadır.

KAYNAKÇA

Cengil, M. (2003). Cem Ayini’nin Fert ve Toplum Üzerindeki Etkileri. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 3(2), 127-143.

Eröz, Mehmet (2014). Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik (3. bs.). Ötüken Neşriyat.

Rençber, F. (2012). Alevi geleneğinde “cemevinin” tarihsel kökeni. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 12(1), 73-86.

Üçer, C. (2018). CEMEVİ: ÂDÂB VE ERKÂNIN İCRÂ EDİLDİĞİ MEKÂN. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, (88), 59-84.

Taşğın, Ahmet. (2003). “Diyarbakır ve Çevresindeki Türkmen Alevilerinde Dini Hayat”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ankara

Yaman, Ali. (2009). “Alevîlerde Dedelik ve Dede Ocakları” Geçmişten Günümüze Alevî-Bektaşî Kültürü. Edit.: Ahmet Yaşar Ocak. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. 178-202.

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir