Analiz,  Genel,  Melisa Kekik'in Yazıları

ADANA MUTABAKATI NEDİR NEYİ AMAÇLAMAKTADIR

ADANA MUTABAKATI NEDİR NEYİ AMAÇLAMAKTADIR

 

1.GENEL OLARAK TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİNE BAKIŞ

         Türkiye ve Suriye ilişkilerine güncel olarak bakıldığında iki ülke arasındaki gerilim hattı Ortadoğu’da gelişen olaylar neticesinde kurulmaya başlanmıştır. Ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları, mezhepsel çatışmalar, mevcut hükümetleri yok etme çabaları, kaos etrafında oluşturulmuş gruplaşmalar ve buna benzer nedenler çerçevesinde Ortadoğu’yu merkeze alan Arap Baharı ile zaten var olan sorunlar fitili ateşlemiş ve çatışmalar büyük sorunları da beraberinde getirmiştir. Ancak Türkiye ve Suriye arasında süregelen sorunlar daha öncesine dayanmaktadır. Bu sorunlar arasında Asi ve Fırat Nehirlerini kapsayan “Su Sorunu”, Türkiye’nin bu bağlamda başlattığı GAP Projesi ile uygulamaya çalıştığı politika, Suriye bağlamında ülkeler arasında bir başka soruna sebep terör olayları sayılabilmektedir. PKK terör örgütünün hassas dengeleri bozması üzerine Türkiye ve Suriye arasındaki gerilim artmaya başlamış iki ülke arasında istikrarsız bir şekilde sorunlar yaşanmıştır.

1990’lı yıllara gelindiğinde PKK terör örgütünün Suriye toprakları üzerinden kendisine verilen desteği olabildiğince kullanmış ve bunun neticesinde Türkiye bir kez daha Suriye ile karşı karşıya kalmıştır.

Türkiye, 1990’ların başında artan PKK terörüne karşı gerekli önlemleri almaya çalışırken örgüte destek verdiği düşünülen gruplar ve ülkelerle görüşmüştür. Bu görüşmelerde amaç, terör örgütüne verilen desteğin kesilmesini sağlamak ve Türkiye’nin enerjisini yıllardır tüketen terör sorununa çare bulmaktır. Bu minvalde Türkiye-Suriye ilişkilerinde de hareketlilik olmuştur. Türkiye’nin baskısı sonucunda 1992 senesinde iki ülke arasında yapılan görüşmeler sonunda bir güvenlik protokolü imzalanmış, 1993 yılında Suriye, PKK’yı terörist örgüt olarak kabul etmiş ve ikili görüşmeler, Türk tarafının ısrarlı tutumu sonucunda Bekaa’daki PKK kampının kapatılması kararını almıştır.[1]

23 Ocak 1996’da verdiği notada Türkiye, Suriye’yi: Su sorununa ilişkin kendi lehine bir çözümü Türkiye’ye dayatmak için ayrılıkçı PKK hareketini kullandığı ve Türkiye’nin uğradığı kayıpların baş sorumlusu olduğu, PKK’yı ve liderini topraklarında barındırdığı için, Birleşmiş Milletler Antlaşması’na göre bunu bir saldırı kabul ettiğini bildirerek uyarmıştır. Suriye’den PKK’nın tüm faaliyetlerini derhal durdurmasını, suçluları yargılamasını ve yardımcılarıyla birlikte Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etmesini istemiştir.[2]

 

2.1998 ADANA MUTABAKATI

Suriye’nin Türkiye ile ilişkilerinin sürdürülmesini en üst safhada engelleyen ana etken, izlediği politikaların yanı sıra Türkiye’yi sarsacak türde su kaynaklarını bahane ederek terör örgütleriyle ortak hareket etme çabası olmuştur.

1998 yılında Türkiye Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararı ile önemli adımlar atılmıştır. Türkiye ile Suriye arasında artan gerginlik üzerine, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın da devreye girmesiyle, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek arabulucu görevini üstlenmiştir. Arabuluculuk sonucunda da iki devlet arasında 20 Ekim 1998 tarihinde Türk heyetine başkanlık eden büyükelçi Uğur Ziyal ve Suriye heyetine başkanlık eden Siyasi Güvenlik Başkanı Tümgeneral Adnan Badr El Hassan tarafından “Adana Mutabakatı” imzalanmıştır.[3]

20 Ekim günü Adana’nın Seyhan ilçesinde imzalanan Adana Mutabakatı’nın maddeleri şu şekildedir;

  • PKK lideri Abdullah Öcalan Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir.
  • Suriye’de olduğu söylenen PKK kamplarının faaliyete geçmelerine izin verilmeyecektir.
  • Suriye yönetimi ülke toprakları üzerinde PKK’nın askeri, ekonomik ve siyasal faaliyetlerinin hiçbirine izin vermeyecek, örgüt propagandasına müsaade etmeyecektir.
  • Suriye yönetimi PKK’nın “terörist bir örgüt” olduğunu kabul etmiştir.
  • Suriye yönetimi, ülke topraklarında PKK’nın eğitim ve barınma amaçlı kamp ve diğer tesisler oluşturmasına ve ticari faaliyetlerine izin vermeyecektir.
  • PKK üyelerinin üçüncü bir ülkeye geçişleri için Suriye topraklarının kullanmasına müsaade etmeyecektir.
  • Suriye yönetimi, Abdullah Öcalan’ın tekrar Suriye topraklarına girmemesi için her türlü tedbiri alacak ve sınır kapılarına bu doğrultuda talimat verecektir.[4]

19-20 Ekim’de Adana’da gerçekleşen görüşmelerin ardından yukarıda değinilen tedbirlere ilişkin uzlaşı sağlamış olan Suriye ve Türkiye heyetleri, söz konusu tedbirlerin etkili ve şeffaf bir şekilde uygulanabilmeleri için bazı mekanizmalar oluşturmaya karar vermiştir. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür;

  • İki ülkenin üst düzey güvenlik yetkilileri arasında doğrudan telefon hattı tesis edilecektir.
  • Taraflar birbirlerinin diplomatik temsilciliklerine ikişer özel görevli atayacaklardır.
  • Türk tarafının terörle mücadele konusunda alınacak tedbirlerin etkinliğini denetlemek üzere bir sistem kurulması önerisini Suriye heyeti kendi makamlarının onayına sunacaktır.
  • Taraflar Lübnan’ın da onayının alınması kaydıyla PKK ile mücadele konusunda üç ülkenin birlikte hareket etmesini kararlaştırmıştır.
  • Suriye heyeti, tutanakta sözü geçen hususların uygulanması ve somut sonuçların sağlanması noktasında Türkiye ile işbirliği yapılacağını ve gerekli tedbirlerin alınacağını taahhüt etmiştir.[5]

Adana Mutabakatı’nın imzalanması iki ülke arasında çıkması mümkün olan bir krizi engellemiştir. Türkiye’nin bir denge politikasına oturtmaya çalıştığı, Suriye ile bir savaş ortamında bulunmak yerine barışsal bir adım atarak gerekçelerini ifade etmeye çalıştığı somut bir delil olan Adana Mutabakatı, dönemin kaos ortamını engellemiş nitelikte olması, bunun yanında savaş kaçınılmaz bir gerçek olur ise Türkiye’nin ödün vermeyecek olması ve Suriye’nin buna hazır durumda bulunması gerektiğini ifade eden uyarı niteliği de taşımaktadır.

Türkiye, 2000’li yılların başında izlemeye başladığı komşularla sıfır sorun politikası çerçevesinde, köklü toplumsal, tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğu Suriye’yle ilişkilerini, her bakımdan geliştirmeye son on yılda büyük önem atfetmiştir. Bölgenin barış, güvenlik ve istikrarı ile sürdürülebilir ekonomik kalkınma sürecine katkıda bulunmak amacıyla kurulan Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ve vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması, bu yönde atılmış somut adımlardır. Bunlar yapılırken temel hedef iki ülke halkları arasında karşılıklı güven ve işbirliği tesisidir.[6]

21 Aralık 2010 tarihinde Adana Mutabakatı geliştirilerek Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti arasında “Terör ve Terör örgütlerine karşı Ortak İşbirliği Anlaşması” imzalamıştır. Anlaşmaya göre Türkiye ve Suriye başta PKK olmak üzere her iki ülkenin güvenliğini ve istikrarını tehdit eden durumlar söz konusu olduğunda ortak bir mücadele ve girişimi kapsamaktadır.[7]

Günümüz çerçevesinden bakıldığında ise Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 23.01.2019 Rusya ziyareti ile tekrar gündeme gelen Adana Mutabakatı yeniden uygulanabilecek bir politika olarak ön görülmüştür. Ancak uygulama açısından bakıldığında pek çok soruyu da beraberinde getirmektedir. Başta Münbiç ve İdlib bölgelerine yığılmış olan PKK uzantısı YPG-PYD gibi terör örgütlerinin varlığına son verilmesi amacıyla tekrar gündeme gelen Adana Mutabakatı, 1998’de uygulandığı şekilde başarılı olabilir mi sorusunu ilk olarak akıllara getirmektedir. Bunun yanında Suriye’de var olan birden fazla aktörle karşı karşıya kalma durumunda atılacak en uyun adımın da ne olacağı merak konusu olmaktadır. Suriye ile var olan diplomatik ilişkilerin sonlandırılmasıyla birlikte söz konusu mutabakatın uygulanış şeklinin ne olacağı bir başka soruyu da beraberinde getirmektedir. Rusya Devlet Başkanı Putin’in de Adana Mutabakatı’nı savunucu şekilde verdiği ifadeler Rusya’nın teröre karşı birlik olma çağrısının yanında kendi politikalarını uygulama amacıyla Suriye’de kendisine engel olabilecek herhangi bir tehdidin yok olmasını isteme düşüncesini de beraberinde getirmektedir.

Putin’in 21 sene önce imzalanmış ancak 2011’den bu yana işlerliği olmayan mutabakatı gündeme getirmesinin iki temel amacı olduğu kaydedilmektedir.

Birincisi, son dönemde askeri hazırlıklarını tamamlayan Türkiye’nin tek taraflı bir müdahaleye kalkışıp Suriye sınırları içinde yeni bir cephe açmasını ya da ABD ile anlaşarak güvenli bölge oluşturmasını önlemeye çalışmak.

İkincisi, güvenlik kaygılarına saygı gösterdiği Türkiye’ye terörle mücadelede en doğru yolun Suriye yönetimi ile iletişim kurmak olduğu mesajını verirken, Suriye yönetimine de Türkiye’ye dönük terör tehditlerini önleme taahhüdü anımsatmak.

İki tarafın başta güvenlik konuları olmak üzere önemli süreçlerde Rusya aracılığıyla temas kurma gereksinimi içinde olduğunu iyi bilen Putin, Adana Mutabakatı’nın bu amaç için en doğru hukuki ve siyasi zemin olduğu mesajını da vermektedir. Rus lider, ABD’nin çekilme sürecine girdiği bir dönemde Şam ve Ankara’ya iletişim için en doğru zaman mesajını da bu kapsamda iletmektedir.[8]

Bütün bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarla birlikte son derece kararlı olduğu da göze çarpmaktadır. “Ne olursa olsun, ayakta kalmanın önemini çok iyi biliyoruz. Türkiye´nin son 5-6 yılda başına gelen her hadise, ülkemizi tökezletip, düşürme projesinin birer parçası. AB süreci, şu anda Suriye´de yaşanan olaylardaki durum budur. 1998’de Suriye ile Türkiye arasında bir Adana Mutabakatı imzalanmıştır. Bunun altında bir yerde bölücü terör örgütünün bize teslimi yatıyordu. Şimdi tabii dünkü seyahatten sonra Sayın Putin ile yaptığımız görüşmelerle bu Adana Mutabakatı’´nın yeniden gündeme gelmesi, bunun üzerinde ısrarlı bir şekilde durmamızın gerekliliğini daha iyi anlıyoruz. Milletimiz bu gerçeği gördüğü için ülkesine ve devletine sımsıkı sarılmış, birlik içinde tüm saldırıları boşa çıkarmıştır.”(https://tr.euronews.com/2019/01/24/)[9]

Terörizme karşı ortak politika nezdinde atılan bu adımın beraberinde getirdiği diğer soru ise her iki ülkenin de işbirliği çerçevesinde hareket etmesi gerek görülerek kurulacak tampon bölgenin yanı sıra Suriye’nin üstleneceği rolün de ne olacağıdır. Bunun yanında etkin rol oynayacak olan BM kararının ne yönde alınacağı, ülkeler arasındaki çıkar politikalarının yine bir kaos ortamına dönüşmesi, zaten var olan iç karışıklıkların, mezhepsel çatışmaların, savaşın etkilerinin de devam ettiği Suriye’nin tekrar Adana Mutabakatı çerçevesinde bir iş birliğine yanaşmaması gibi düşünceler de göz önünde bulundurulduğunda, alınacak kararların bir hayli zorlaştırılacağı görülmektedir. Adana Mutabakatı’nın 1998 yılında oynadığı aktif rol gerek Türkiye açısından yarım kalmış bir filmin devamı niteliğinde tekrar vizyona sürülmekte gerek Rusya’nın her açıdan Türkiye’ye karşı verdiği bu destek filmin başrollerinden biri olduğunu göstermektedir.

 

KAYNAKÇA

DURAN Hasan, Adana Protokolü Sonrası Türkiye-Suriye İlişkileri, Yrd. Doç. Dr., Dumlupınar Üniv., Kamu Yönetimi, Ortadoğu Yıllığı, Kütahya, 2011

FIRAT Melek ve KÜRKÇÜOĞLU Ömer, “Irak ve Suriye’yle Sorunlu İlişkiler,” Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar 1980-2001 içinde, ed. Baskın Oran (der.) (İstanbul: İletişim Yayınları, 2009)

GÜNGÖRMÜŞ Kona Gamze, “Bir Başka Suriye Analizi: Ne Babası Ne de Oğlu”, 29.02.2012, http://politikadergisi.com/

ÖZKAN Gökcan “Türkiye Suriye İlişkilerinde Bir Kırılma Noktası: Ekim 1998 Krizi veya Bir Diğer Adıyla İlan Edilmemiş Savaş”, Arş. Gör., Munzur Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, Akademik İncelemeler Dergisi C.13, S.1, Nisan, 2018

ŞAKAR Orçun, “1990–2000 Yılları Arasında Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve ABD’nin Rolü”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006

https://www.haberturk.com/ (24.01.2019)

http://www.mfa.gov.tr/komsularla-sifir-sorun-politikamiz.tr.mfa, Ahmet Davutoğlu, Foreign Policy “Yeni Dönemde Sıfır Sorun Politikası”, 21.03.2013

https://21yyte.org/tr/ , 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46996917,25.01.2019

https://tr.euronews.com/2019/01/24/

https://tr.sputniknews.com/2019/01/24

[1] Orçun Şakar, “1990–2000 Yılları Arasında Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve ABD’nin Rolü”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006, s.58. (Erişim Tarihi: 29.01.2019)

[2] Gamze Güngörmüş Kona, “Bir Başka Suriye Analizi: Ne Babası Ne de Oğlu”, 29.02.2012, http://politikadergisi.com/  (Erişim Tarihi: 29.01.2019)

[3]https://www.haberturk.com/ (24.01.2019).(Erişim Tarihi: 25.01.2019)

[4] Melek Fırat ve Ömer Kürkçüoğlu, “Irak ve Suriye’yle Sorunlu İlişkiler,” Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar 1980-2001 içinde, ed. Baskın Oran (der.) (İstanbul: İletişim Yayınları, 2009).s. 566. (Erişim Tarihi: 27.01.2019)

[5] Fırat ve Kürkçüoğlu, “Arap Devletleriyle İlişkiler,” s.566. (Erişim Tarihi. 27.01.2019)

[6] http://www.mfa.gov.tr/komsularla-sifir-sorun-politikamiz.tr.mfa. (Erişim Tarihi: 27.01.2019)

[7] https://21yyte.org/tr/ , 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü. (Erişim Tarihi: 27.01.2019)

[8] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46996917,25.01.2019. (Erişim Tarihi: 26.01.2019)

[9] https://tr.euronews.com/2019/01/24/. (Erişim Tarihi: 26.01.2019)

 

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir