Analiz,  Genel

1990’LARDA TÜRKİYE’DE KADIN HAREKETİ

GİRİŞ

18.yy’dan itibaren kadınlar; içinde bulundukları eşitsizlikler karşısında mücadele etme yoluna girmişlerdir. Gerek toplumsal gerek sosyal gerek siyasal gerekse hukuksal olarak pek çok alanda eşitsizlik ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu durum 19.yy’da kadınların erkekler ile eşit statüye, eşit haklara ve erkeklerle aynı özgürlüklere sahip olabilme adına vermiş oldukları mücadeleler Feminizm kavramının ortaya çıkışına zemin hazırlamışlardır.

Temel olarak Feminizm, cinsiyet ayrımcılığına tepki veren, gerek kurumsal alanda gerekse özel alanlarda kadınların ezilmişliğin, maruz bırakıldıkları baskının ve ataerkil yapılanmanın son bulmasının gerekliliği adına verilen bir mücadeledir. Bu mücadele tarihsel süreç içerisinde üç dalgaya ayrılmıştır. Bu dalgalarda kadınlar hem evrensel hem de bireysel anlamda meşru olarak hak elde etme amacı gütmüşlerdir.

Feminizm Hareketi’nin Türkiye’ye yansıması 1990 yılına kadar iki dalga olarak karşımıza çıkmaktadır. 1990 sonrası ki özellikle 2000‘li yıllardan itibaren üçüncü dalgada görülmeye başlanmıştır. Bu çalışmada 1990’larda Türkiye’de Kadın Hareketi ele alınmıştır. İlk olarak Feminizmin ne olduğu, nasıl ortaya çıktığı ve Feminist dalgaların özellikleri ele alınmış daha sonra Türkiye’de 1990’larda Feminist Harekete değinmeden önce 1980 Feminizmi incelenmiştir. Çünkü 1990’larda ki Kadın Hareketi’nin zemini 1980’lerdeki kadın hareketi oluşturmaktadır. Son olarak 1990’lardaki kadın hareketi incelenmiştir.

Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Doküman analizi yolu ile literatür taraması yapılmıştır.

1990’LARDA TÜRKİYE’DE KADIN HAREKETİ

Kadın Hareketi’nin temel prensibi, kadınların maruz kaldığı ezilme ve eşitsizliklerin karşısında kadınların ezilmesine son vermeyi amaçlayan bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.( Apak, 2004:1)

18.yy’da Aydınlanma düşüncesi ile ortaya çıkan kadın hareketinin temel yapı taşını kamusal alanda kendini gösterme konusundaki mücadelesi oluşturmaktadır. 19.yy’a gelindiğinde Feminizm dünyayı değiştirme adına verilen mücadelelerin yükseliş gösterdiği noktadır. Bu süreç feminist dalgaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu feminist dalgalar Birinci Feminist Dalga, İkinci Feminist Dalga, Üçüncü feminist Dalgadır.

Birinci Feminist Dalga, 19.yy’ın sonlarında kadınların seçme ve seçilme hakkının, oy kullanma hakkının elde edilmesi konularını içine almaktadır. Yani Birinci Dalga Feminizm politik alanda hak elde etme isteklerine odaklanmıştır. Dolayısı ile kadınların sosyal alanda var oldukları kadar siyasal alanda da var olma, temsil edilme isteklerini ö plana çıkarmıştır. Bunun yanında eğitimde fırsat eşitliği ve kadınların mülkiyet haklarını içine almaktadır. İkinci Dalga Feminizm ise 1960’lardaki karşımıza çıkan yeni toplumsal hareketler dalgasının ortaya çıkması ile kendisini göstermiştir. Birinci dalga feminizmden farklı olarak, ikinci dalga feminizmde kadının cinsiyet olarak varlığının farkına varılması söz konusudur. Bedenlerinin önemsenmesi gerektiğini, cinsellik ve doğurganlığın ayrı kavramlar olduğunun farkına varılması bu anlamda doğum kontrol işlemlerinin yaygınlaştırılması gündeme getirilmiştir. Bu dönemdeki mücadele tüm kadınlar adına tüm kadınlar tarafından sürdürülmektedir. Üçüncü dalga feminizm ise 1990 sonrası dönemdeki post modern yaklaşımların içinde şekil almıştır. İkinci dalga feminizm hareketinden doğan pratiklerine yönelik yönelik olarak ortaya çıkmıştır. Üçüncü dalga temelde kadına şiddet, cinsellik, kadının güçlendirilmesi gibi konular ile ilgilenmiştir. İçerik olarak ilk iki dalgaya göre daha çeşitli konuları ele almıştır. Kadına yönelik her türlü politik kimliği reddeder. Genelleyici kadın sorunlarını içine almaktan çok, bireysel anlamdaki kadın sorunlarını ele alarak siyaset yapma eğilimi içerisindedirler.( Taş, 2016: 164-172)

Türkiye’deki kadın hareketinin geçmişi 19.yy’a dayanmaktadır ve 1990’lı yıllara kadar Türkiye’de kadın hareketi iki temelde şekillenmiştir. İki dalga olarak gündeme gelmiştir. 2000’li yıllardan sonrasından günümüze kadarda üçüncü dalganın etkileri gözlemlenmektedir. Birinci dalga Cumhuriyetin kuruluşu ile kadınların kamusal alanda kendini gösterme imkânının sağlanması ve 1980’e kadar olan dönemdir. İkinci dalga feminizm ise 1980 sonrasında farklı boyutlarda gerçekleşen feminist hareketlerdir.

İlk dönem mücadele konuları kadın dergilerinde verilen mücadele ve ideal kadın tipinin yanı sıra Cumhuriyet Kadını konularıdır. Cumhuriyet döneminde yapılmış devrimlerin büyük çoğunluğu Türk kadınlarına yönelik olmuştur. Bu anlamda kadınların belli haklar kazanması ile 1950-1970 arasında feminizm hareketi bir anlamda sönümlenmiştir.(Demirdağ, 60-61)

1923-1935 yılları arasındaki dönemi içine alan ve temel vatandaşlık haklarının kazanılması adına verilen mücadeleler Türkiye’de birinci dalga kadın hareketi olarak adlandırılmaktadır. Daha sonra uzun bir sessizlik dönemi ardından 1980 yılında yeniden canlanmış ve 1990 sonrası kadın hareketi kurumsallaşmıştır.(Güzelcan Şenol, 2010:27)

1980 öncesinde kadınlar birey olmaktan çok anne, bacı, eş gibi sıfatlar ile konumlandırılmıştır. Tek başına bir orun olarak değerlendirilmemektedir. Feodal ilişkiler ile üretim ilişkileri ile bağdaştırılmaktaydı. 1980 sonrasında ikinci dalga feminizm hareketi Türkiye’de doğmuştur. 1980 darbesi sonrasında kadınlar tek başına hayatta kalabilmeyi, ayakta durabilmeyi öğrenmiştir. Kadınlar tarafından katı ve hiyerarşik yapı eleştirilerek bağımsız kadın hareketinin gerekliliğine inanılmış ve feminist örgütlenme modeli benimsenmiştir. Cinsiyet körlüğü konusunda eğilim göstermişlerdir. Bu anlamda kadınlar görünmez konumdadırlar ve bu kadınlar bu durumdan rahatsızlık duymaktadırlar. Kitle halinde değil ama küçük gruplar içerisinde örgütlenmişlerdir. Dernek ya da lokallerde toplanılmasından çok ev ortamlarında toplanılması söz konusudur. Kürtaj konusu ele alınarak geleneksel değerler eleştirilmiştir. Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin sözlerini içeren bir yargı kararı sonrasında feminist kadınlar sokak eylemlerine girişmişlerdir. Özel olan sorgulanmaya ve ön plana çıkarılmıştır. Taciz, ev içinde yaşanan emeğin sömürülmesi ve annelik meseleleri gibi konular üzerine çalışmalar yapılmıştır. Diğer bir şekilde ataerkil düşünce sisteminin üzerine çalışmalar yürütülerek toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizliklerin giderilmesi konularına ağırlık verilmiştir. 1990’lı yıllardaki kadın hareketi üçüncü kuşak feminizm olarak adlandırılabiliriz. Bu dönemde feminist hareket farklı bir boyut farklı bir biçim kazanmıştır. 1980’li yıllarda başta kadına şiddet olmakla birlikte her türlü eşitsizlik gerek kampanya gerek gösteri gerekse yürüyüşler ile kamuoyuna halka taşınmıştır. Sokak yürüyüşleri olarak karşımıza çıkmıştır. Bu 1980’lerde atılan temellere ve odaklanılan sorunlar ve kadınların girişimleri 1990’lı yıllarda da devam etmiştir. Fakat bu durum 1990’larda farklı şekilde lanse etmiştir. İdeolojik olarak farklı bir duruş, çalışma alanları ve örgütleniş biçimi olarak farklı gruplara ayrılmıştır.1990 sonrasında kadın hareketi konusunda büyük şehirler dışındaki diğer şehirlerde de artış gözlemlenmiştir.( Güzelcan Şenol, 2010: 68-69)

1990’larda kadınlar isteklerini, amaçlarını ve sözlerini duyurmak istedikleri hem kurumsal hem de sistematik bir şekilde işlemeye başlamıştır. Dolayısıyla sokak eylemlerinden çok kamusal hareket alanına dönüşerek kurumsallaşmıştır. Aksu Bora ve Asena Günal’a göre kurumsallaşma sürecine geçişin temelinde iki temel kırılma noktası mevcuttur.  1989 yılında gerçekleştirilmiş olan I. Feminist Hafta Sonu Toplantısı ve I, Kadın Kurultayı’nın toplanmasıdır. Bu toplantıların sonrasında kadın hareketi içerisindeki heyecanın, coşkunun azalmasının yanında gerek politik manada gerekse ideolojik anlamda yaşanmış sorunlarla mücadele yolunda kalıcı yapılar oluşturma eğilimi ağır basmış ve kadın hareketinde bir kurumsallaşma dönemi başlamıştır. Bu dönem içerisinde toplumsal muhalefet gerilemiştir. Sokaklar boşalmaya başlamıştır. Diğer yandan artık gündem muhalefet tarafınca belirlenemediği bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır ki kurumsallaşma açısından önemli kazanımlar elde etmişlerdir. (Çeşnigil, 2019:68) ( Güzelcan Şenol, 2010: 68-69)

Bu anlamda karşımıza çıkan ilk kurumlar 1980’li yıllarda da kendini gösteren ve kadınlar için özel bir yer tutan kadına şiddet meselesi göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur. Bu anlamda belediyelerinde desteği ile oluşturulmuş kurumlar olmuştur. Bu kurumlar aile içi şiddete maruz kalmış kadınların tek başına hayatta kalması ve barınmasının güçlüğü karşısında kurulmuş olan kadın sığınma evleri olmuştur. Kadın sığınma evlerinde kadınlara, hem psikolojik hem hukuksal hem de ekonomik anlamda destek sağlanmaktadır. Bu anlamda ilk olarak 1988 yılında İzmir’de kurulmuş olan Kadınlar İçin Barındırma Ünitesi olarak açılmıştır. Ardından 1990 yılında Bakırköy Kadın Sığınma Evi, Şişli Kadın Sığınma Evi, Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı kadına şiddet için oluşturulmuş ve simgesel olarak en önemli kuruluşlardan bir tanesidir. Daha sonra 1995 itibari ile bir kadın sığınma evine dönüşmüştür. Bunun yanında kurumsallaşma akademik alanda da kendini göstermiştir. Çünkü artık kadın sorunları akademik sahada ele alınmaya başlanmıştır. Diğer yandan kadın sorunu devlet tarafından da kabul edilmiş bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Bu yıllardaki kurumların amaçları arasında toplumsal ekonomik kültürel ve politik alada yaşanmakta olan cinsiyet eşitsizliklerine son vermek olarak karşımıza çıkmıştır. (Güzelcan Şenol, 2010:67-69)

Kurumsallaşma konusunda ve kadına şiddet konusunda bir diğer önemli çatı organı da TÜBAKKOM (Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu9’ dur. TÜBAKKOM öncelikli olarak Medeni Kanun, Ceza Kanunu, İş Kanunu gibi diğer kanunlarda yer alan eşitlik aykırı maddelerinin değiştirilmesi adına bir baskı grubu oluşturmayı hedeflemektedir. Kadın Hareketi içinde kurumsallaşmayı ifade edebilmek adına 1997 yılının Mart ayında KA-DER (Kadın Adayları Destekleme Derneği) kurulmuştur. KA-DER adlı derneğin amacı; siyasette kadın-erkek eşitliğini sağlayabilmek kadınların gerek sesini gerekse düşüncelerini ilgili makamlara taşıyabilmek ve bu amaçlar doğrultusunda kadınların kaderini değiştirebilmektir. Öte yandan KA-DER cinsiyet eşitsizliği konusundaki sorunun çözümünü bütünsel olarak ele alınmıştır. Sadece siyaset alanındaki eşitsiz temsilini konu edinmemektedir.(Çeşnigil, 2019: 68-76)

1990’lardaki Türkiye’deki kadın hareketi için önemli bir kurumsallaşma faaliyeti de Diyarbakır’da kurulmuş olan KA-MER ( Kadın Merkezi) dir. KA-MER temel insan haklarını savunmuş ve bu temel hakların özel alan içerisinde geçerli olması gerektiğini savunmuştur. Irk, dil, din, cins ayrımcılığından her türlü oluşuma karşı bir duruş sergileyen kadınlar tarafından oluşturulmuştur. Bu yönde yapmış olduğu grup çalışmalarının temel konuları; kadına yönelik şiddet, kadının insan hakları, anayasal haklar, medeni kanun, aile içi ve aile dışı şiddet, cinsellik iletişim kadının ekonomik alandaki hakları, toplumsal cinsiyet rolleri, kız çocuklarının eğitimi, ayrımcılık, kadın örgütlenmesidir.( Çeşnigil, 209:76-78)

Öte yandan 1980’li yıllardaki kadın hareketi ivmesinin içinden geçmiş ve kadın meselesinin gerçekten sorun edildiği ve bu yönde çözüm için bütün emeğini ortaya koymuş kadınlar tarafından 1996 yılında kurulmuş olan Uçan Süpürge oluşumu da önemli yer tutmaktadır. Bu oluşum farklı feminist söylemlerin ve uygulamaların arasındaki iletişim ağının kurulması ve kadın hareketinin güçlendirilmesi ve canlandırılması amacını gütmektedir.

Dolayısı ile 19902lı yıllardaki kadın hareketi, 1980’li yıllardaki gündeme gelen kadın hareketinin ileri sürdüğü görüş ve önerilerin sokak eylemlerinin kurumsallaşma dönemi olarak karşımıza çıkar. Bu yöndeki kurumsallaşmanın kadın örgütlerinin ve hareketlenmelerin dağınık ve parçalı hale bürünmesi kadın hareketinin sesinin silikleşmesine de neden olmuştur. Ama genel olarak 1990’lı yıllardaki kadın hareketi kurumsal düzeyde seyretmiştir.

SONUÇ

17. ve 18. yy.’ da kadınlar, gerek insana gerekse insan aklına dayanan aydınlanma düşüncesi ile insan olduklarını ve erkeklerle eşit olduklarını kanıtlama çabası içerisindedirler. Bu çaba sonrasında bir feminist bilinç oluşmuştur. Feminist yaklaşım hem toplumsal hem de ekonomik anlamda kadınların kazanım elde etmeye başlaması ile olmuştur. Üç dalga ile gelişen ortaya çıkan Feminizmin, birinci dalgasında kadınlar kısaca gerek yasal gerekse kurumsal olarak düzenlemelerle kadın haklarını koruma altına alınmasına yönelik eşit vatandaşlık, siyasal ve kamusal anlamda hak talep etmesine yönelik iken, ikinci dalga 1960’lı yıllarda başlamış ev içi roller, cinsler arasındaki eşitlik, kadının bedeni ve doğurganlığı üzerindeki konuları teme almakla birlikte erkeklerin kadınlar üzerindeki hâkimiyet ve egemenlik kurduğu ve bu hâkimiyetten yararlanıldığı üzerine odaklanılmıştır. Üçüncü dalga feminizmi ise kadınların bireysel tercihleri, sınıfsal, dini, etnik farklılıkları üzerine yoğunlaşmıştır.

Türkiye’deki kadın hareketlenmesine bakılacak olursa kökleri 19.yy’a dayanan ve mücadeleler bütününden oluşan bir yapılanmadan bahsedilebilir. İki dalga halinde geliştiği gözlemlense de 1990’ların sonundan ve 2000’li yılların başından itibaren üçüncü dalga feminizmin özellikleri ve içerikleri gözlemlenmeye başlanmıştır. İlk dalga ya da ilk dönem kadın hareketi Cumhuriyet’in kuruluşundan 1980’li yıllara kadar uzamakta olan dönem, ikinci dalga ya da ikini dönem olarak 1980 sonrası dönem farklı düzeylerde gerçekleşen feminist yaklaşımdır.

Türkiye’ de Feminizm 1980 sonrası yaşanmış olan siyasal, toplumsal ve kültürel değişimlerin sonucunda karşımıza çıkan hareket olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadın hareketinin dönüm noktası olarak 1980 Asker Darbesi’nin olduğunu söyleyebiliriz. 1980 Askeri Darbesiyle kadınlar bağımsız olarak hareket edebilme sahası bulmuştur.1980 öncesinde kadınlar birey olarak değil; anne, bacı, eş olarak konumlandırılmaktaydı. Tek başına bir sorun olarak değerlendirilmemekle birlikte ciddiye alınacak teorik bir sorun olarak görülmektedir. 1980 sonrasında kadınların tek başına hayatta kalabilmeyi öğrenmişlerdir. Birey olarak kendilerinin farkına varmışlardır. Cinsiyetçi yapıyı eleştirmeye başlamışlardır. Kadının gördüğü şiddet ile sınıfsal bir konumun bağlantısı olmadığını savunmuşlardır. İlk olarak seslerini gazete ve dergilere yazdıkları yazılar ile duyurmuşlardır. Daha sonra 1987 yılında kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran bir yargı kararı ile kadınlar, kadına şiddeti protesto etmek adına yürüyüş ve kampanyalar yapmışlardır. Yargı kararında ‘ Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’ ifadesi yer almaktaydı ve bu karar kadınları sokaklara dökmüştür. Feminist hareket sokak eylemlerinde kendini göstermişlerdir.

Yapılmış olan eylemler ve kampanyalar 1990’lı yıllara gelindiğinde kurumsallaşma sürecine yol açmıştır. Feminist hareket tarafından oluşturulmuş kavramlar, feminist olmayan kadın örgütleri, devlet kurumları ve medya tarafından da gündelik dil içerisinde kullanılmaya başlanmış ve yaygınlaşmıştır.

Kurumsallaşma yolunda kadına yönelik şiddet meselesi temel faktör olmuştur. Kadınların, kendi kurumlarını yaratma isteği, kadın dayanışma merkezleri kurma isteği ve sığınma evleri kurma talepleri kurumsallaşmaya gitme yolundaki adımlarda etkili olmuştur.

1990’larda kurulmuş olan; Mor Çatı, TÜBAKKOM, KA-DER, KA-MER, Uçan Süpürge gibi kurumların ortak ve temel noktası kadına şiddettir. Bu kurumların kurulma amaçları; fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik anlamda her türlü şiddete maruz kalmış kadınlara ve maddi gücü yeterli olmayan; aile hukuku ile ilgili olarak yardım talebinde bulunan kadınlara gerekli bilgilendirme ve hukuki desteği sağlamaktır.

Dolayısı le 1990’larda Kadın Hareketi kurumsallaşma ve proje feminizmi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadın sorunları artık çalışma grupları ve örgütlenme biçimlerine tahayyül etmiştir ve çeşitlilik kazanmıştır. Fakat bu çeşitlilik, dağınıklılık ve parçalı oluş örgütlenme biçimini zorlaştırmıştır. Bundan dolayı kadın hareketlenmelerinin temelinde azalmalar yaşanmış ve hareketlenmelerle katılan genç kadın sayısında azalmalar yaşanmıştır.

Genel olarak 1980 sonrasında yaşanan eylemler ve kampanyalar 1990 sonrasında dernek, vakıf ve platformlarda gerçekleştirilmeye çalışmışlardır. 1980’lerin sokak eylemleri 199’larda giderek sönümlenmiş ve kadınlar kurumlar dışında aktif olarak görünür olmamaya başlamışlardır. Bilinç yükseltme toplantıları giderek seyrekleşmekle birlikte bu seyrekleşme ideolojik anlamda savrulmalara yol açmıştır. Başlangıçta kadın hareketi, kadınları güçlendirme, açısından araç olarak görülmekteyken, 1990’larda hedeflere ulaşmak için katılan kadınların güçlü kadınlar olması gerektiği beklenir olmuştur. 1990lı yıllar kadın hareketinde zeminin kayganlaştığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır.

KAYNAKÇA

Apak, M(2004). 1980-90 Arası Türkiye’de Kadın Hareketi’nin GELİŞİM Süreci ve 200’lere yansıması: Farklılıklar, Tartışmalar, Ayrışmalar. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Bayraktar, N.82009).Türkiye’de Kadın Hareketi’nin Kurumsallaşması: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Çeşnigil, B.Ş. (2019).1980 Sonrası Türkiye’de Kadın Hareketi ve Özel Olanın Politikleşmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Demirdağ, M.F. Küreselleşme ve Türkiye’de Feminizm Üzerine Bir Deneme. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Göl, N. (2010). Türkiye’de Kadın Hareketine KA-DER ( Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği) Bağlamında Bir Bakış. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Güzelcan Şenol, S. 82010). Türkiye’de 1980 Sonrası Kadın Hareketi ve Feminist Yayıncılığın Oluşum Süreci: Pazartesi Dergisi Deneyimi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.

Taş, G.(2016).  Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal Analizi, Tarihsel Süreçleri ve Dönüşümleri. Akademik Hassasiyetler,163-175.

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir