ABD,  Analiz,  Genel

Yeni Dünya Düzeni ve Covid-19

Küreselleşme olgusu ile birlikte, uluslararası ilişkiler sisteminde; ekonomik, askerî, kültürel ve sosyal olarak birbirlerine yakınlaşan devletler, uluslararası örgütler ve bireyler, karşılıklı bağımlılık yapısı ile birlikte,  ortaya çıkan gelişmeler nedeni ile bölgesel ve küresel düzeyde etkilenebilmektedirler. Bu anlamda, değişim ve dönüşüme uğrayan aktörler, ortaya çıkacak olan yeni düzene ayak uydurma anlamında, mevcut güçlerini koruma refleksi göstererek var olan güç kapasitelerini artırma eğilimine yönelmektedirler. Bu perspektiften bakıldığında, dış politikanın yapım aşaması ve uygulanması yeteneği, devletlerin sahip olduğu güç imkânları ile doğru orantılıdır. Başka bir ifadeyle, devletlerin gelişmişlik seviyesi, bulunduğu jeopolitik eksen, uluslararası sistemdeki askeri ve ekonomik ağırlıkları gibi temel faktörler, iç ve dış politikanın pratiğe uygulanması konusundaki belirleyici etkenler olmaktadır. Tarihsel geçmişe bakıldığında, savaş, kaos, korku, kriz ve belirsizliklerin yaşandığı zaman dilimlerinin öncesinde ve sonrasında oluşan süreçlerin  şekillenmesi anlamında uluslararası ilişkilerin temel seyri değişime uğrayabilmektedir. Bu anlamda tarihsel gelişmeler incelendiğinde; 1760 yılında İngiltere’de gerçekleşen sanayi devrimi sonrası dünya devletlerinin teknolojik çağa doğru evrilmesi, 1789 Fransız ihtilali sonrası gelen milliyetçilik akımı ile birlikte imparatorlukların dönüşümlü olarak yıkılması, 1815 Viyana kongresi sonrası ulus devlet modelinin benimsenmesi ile beraber, sömürge devletlerinden bağımsızlığını kazanan yeni oluşumlu devletlerin ortaya çıkması, 1914 yılında başlayan 1.Dünya Savaşı ve ardından gelen 1929 ekonomik kriz ile birlikte,  dünya devletlerin ekonomik olarak çöküntü yaşaması, 1939 yılında yaşanan 2.Dünya Savaşı sonrası yeniden oluşturulan uluslararası sistem modeli, ardından 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile birlikte ABD’nin tek güç olarak uluslararası siteme hakim olması, 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında çok kutuplu sisteme doğru evrilen dünya devletler modeli, 2010 yılında Tunus’ta başlayan Arap Baharı ve ardından derinleşen  Suriye krizi ile birlikte, Ortadoğu’nun küresel ve bölgesel devletlerin yeni mücadele alanı haline gelmesi ve son olarak, günümüzde korona virüs, küresel salgını ile birlikte, uluslararası sistem üzerinde bulunan tüm devletlerin, uluslararası örgütlerin ve bireylerin ekonomik, sosyal ve psikolojik  olarak etkilendiği yeni bir dinamiğin ortaya çıkmasıdır.  Başka bir deyişle,  dünya tarihinde yaşanan bu tip tarihi kırılma noktalarının yaşandığı süreç anında ve sonrasında, güçlerini koruyabilen veya en az etkilenen devletler, yeniden şekillenen düzende söz sahibi olabilmişlerdir. Bu anlamda, korku ve kaos ortamı sonrası gelen, değişim ve dönüşüm süreçlerinde potansiyel olarak  belirleyici güç mekanizmaları, devletlerin sahip olduğu ve muhafaza ettiği ekonomik ve askerî güçlerinin kapasitesi olacağını belirtmek gerekmektedir.

TÜRKİYE’NİN YENİ YUMUŞAK GÜÇ POTANSİYELİ

Korona virüs sonrası, Türkiye’nin mevcut gücünü koruması ve bu gücü kademeli olarak artırması ile birlikte, bölgesel ve küresel düzeyde yeniden oluşacak dizayn sürecinde söz sahibi olabilecektir. Bu bağlamda ilerleyen süreçlerde, Türkiye’nin iç ve dış politikada göstereceği istikrarlı ve etkili duruşu, daha sonraki  dönemlerde oluşacak adaptasyon sürecine uyması açısından, belirleyici etkenler olabilecektir. Bu anlamda, Türkiye’nin sahip olduğu sağlık alt yapı sisteminin sağlam oluşu ve yoğun bakım ünitesi alanında,  gelişmiş ülkeler endeksinin üzerinde olması ve virüsün ortaya çıkmasından yaklaşık iki ay sonra yüzleşilmesi  gibi durumlar, Türkiye’nin yaklaşık 34 ülkeye sağlık malzemeleri yardımı yapmasının da önünü açmıştır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye korona virüs sürecinde sahip olduğu “yumuşak güç” potansiyelini dış politika aracı olarak kullanarak tıbbi yardım isteyen devletler üzerinde olumlu imajını tekrar güçlendirme fırsatını değerlendirmektir. NATO üyesi ve Avrupa Birliği’ne aday ülke olan Türkiye, salgın sürecinde dış ülkelere uyguladığı yardımlar ile birlikte, potansiyel olarak yumuşak ve akıllı güç kombinasyonunu artırmak ile  beraber, yardımların yapıldığı yaklaşık 34 devlet ve vatandaşları üzerinde yardımsever kimlik özelliğini tekrar pekiştirmiştir. Bu anlamda, Türkiye’nin son 5 yıldır yaptığı insani dış yardımlarının da etkisi ile beraber Afrika, Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya gibi bölge devletleri üzerinde, stratejik olarak önemli kazanımları elde ettiğini belirtmek gerekmektedir. Bu bağlamda, “yumuşak güç” kavramı dış politikanın diplomasi, kültür, diyalog, işbirliği, karşılıklı ekonomik ve tarihsel birikim gibi potansiyellerin kullanılması üzerine bir anlayıştır. Türkiye yükselen güç anlamında bölgesel ve küresel alanda ince ve etkileyici olan bu güç öğesini maksimum düzeyde etkin kullanarak  temel çıkarlarını korumaya devam etmektedir.

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER AÇISINDAN KÜRESEL SALGININ GETİRDİĞİ RİSKLER VE FIRSATLAR

Gelişmekte olan devletlerin, salgın sonrası değişime uğrayan dünya modeline ayak uydurması durumunda, yeni küresel ve bölgesel hamlelerinin gelişmekte olan ülkeler üzerinden belirlenebileceğini belirtmek gerekmektedir. Ekonomik olarak az gelişen ve gelişmekte olan ülkelerin “uluslararası para fonu” aracılığıyla borç ve kredi alması, Amerika Birleşik Devletlerinin yeniden oluşacak dizayn sürecinde hegemonyasını daha da artırmasını sağlayacaktır. Özellikle ABD’nin hasım olarak tanımladığı İran, Venezuela ve Irak gibi ülkeler ile birlikte  yaklaşık 100 ülkenin daha İMF’ye salgın ile mücadele konusunda sağlık malzemelerinin temini için kredi başvurusu yapması, İMF tarafından ekonomik ablukanın artmasını sağlamak ile beraber, dolaylı olarakta ABD’nin temel politikalarını bu devletler üzerinde daha hissedilir şekilde kullanacağını da belirtmek gerekmektedir.

Cenevre merkezli, Dünya Sağlık Örgütü’nün COVİD-19’u  küresel pandemi ilan etmekte geç kalması ve kriz durumunu verimli yönetememesi gibi nedenler, uluslararası alanda devlet ve bireylerin Dünya Sağlık Örgütü’ne olan güvenlerini tekrar gözden geçirebileceklerine neden olacağını ifade etmek gerekmektedir. Bu anlamda, ABD’nin yıllık 400 milyon dolar fon sağladığı Dünya Sağlık Örgütü’ne yönelik  fon kesintisi uygulamasını devreye alması, salgın sonrası oluşacak denklemde, devletlerin uluslararası ve bölgesel örgütlere olan bakış açılarında da oluşacak değişiminde görünür bir şekilde ortaya çıkacağı muhtemeldir. ABD’nin Çin ile olan ekonomik, askerî ve siyasi rekabetine ek olarak, yeni odak noktası olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün de  eklemlenmesi, oluşacak yeni dizayn sürecinde farklı politikalarında benimseneceğinin göstergesidir.

Entegrasyon süreci  ile birlikte  ekonomik, askerî, sosyal ve kültürel alanda işbirliği ile ortaya çıkan Avrupa Birliği yapısı, korona virüs sürecinde ortak politika oluşturma ve uygulama konusunda başarısız olmuştur. Dolayısıyla,  İtalya ve İspanya’nın salgın süreci boyunca var olan problemler ile baş başa bırakılması , salgın sonrası Avrupa Birliği’nin temel dinamiklerinin sorgulanmasını da beraberinde getirebilir. Başka bir ifadeyle, 27 üyeden oluşan ve 500 milyonluk nüfusa sahip Avrupa Bölgesi, korona virüs ile mücadele anlamında sahip olduğu işbirliği mekanizmalarını kullanmakta yetersiz kalmıştır. Bu anlamda küresel salgın sonrası yaşanacak kırılma noktaları, birliğin üyeleri arasındaki görüş farklılıklarının derinleşeceğini ve İngiltere’nin birlikten ayrılma sonrası oluşan güç boşluğunun Fransa, Almanya ve İtalya ekseninde yeniden rekabet ortamı çevresinde şekilleneceğini belirtmek gerekmektedir. Uluslararası örgütlerin sahip olduğu güç imkânları küresel salgın sonrası süreçte daha çok sorgulanarak, sahip oldukları bu etki gücünün de yine devletler arasında geniş anlamda değişikliğe uğrayacağını öngörmek mümkün gözükmektedir.

KÜRESEL LİDERLİĞE COVİD-19’UN YANSIYIŞ BOYUTLARI

Korona virüs ile mücadelede, dünyada  liderlik krizinin  yaşandığını ifade etmek gerekmektedir. Bu bağlamda,  ABD’nin küresel bir güç olarak virüs ile mücadelede öncü rolü üstlenemeyişi,  AB ve kurumlarının krizle mücadelede yetersiz kalması ve NATO’nun henüz aktif olarak virüs ile mücadeleye katılmamış olması, belirsizlik ile birlikte ortaya çıkan riskli süreci derinleştirmektir. Başka bir ifadeyle, virüsün etki boyutunun artması ile birlikte uluslararası sistemin güç yapısı değişmekle beraber,  küresel ölçekte hem siyasi hem de ekonomik sonuçlarının ağır olacağını belirtmek gerekmektedir. Korona virüs anlamında, ortaya çıkan ekonomik hasar ve toplumsal çöküş, milliyetçiliğe, büyük güç rekabetine ve stratejik ayrışmalara neden olabilir.  Ayrıca, uzun vadede  işletmelerin kapanması ve işsizliğin artması gibi durumlarda, küresel büyümenin düşmesinin ve durgunluk sürecinin büyümesine neden olacağı kaçınılmazdır. Bu durum, uluslararası sistemin de büyük bir baskı altına doğru evrileceği, ülkelerin kendi içerisinde yaşanacak istikrarsızlık durumunun da çatışmalara neden olacağını ve  otoriter eğilimlerin güç kazanma potansiyellerinin artmasını da beraberinde getirebilir.

 

 

 

 

DİJİTAL DİPLOMASİ VE COVİD-19

 

Teknolojik olarak devinim yaşayan birey ve devletler dönüşümlü olarak , teknolojik araçları dış ve iç politikayı uygulama konusunda stratejik adım haline getirerek,  rasyonel anlamda diplomasi kavramının da teknoloji ile bütünlük sağlamasının da  yolunu açmışlardır. Öyle ki, korona virüsün etkisel yansıması ile birlikte, diplomatik ilişkiler, video konferans yoluyla yürütülmeye çalışılarak, devletler arasında “uzaktan iletişim ağının” gelişmesinide beraberinde getirmiştir. Bu anlamda, G-20 zirvesinin liderler düzeyinde katılım ile birlikte, tele konferans yöntemi ile yapılması, NATO ve AB ülkelerinin ekonomik, askerî, ve ticari konularda uzaktan görüntülü konuşma ile toplantılar icra etmesi, ikili ve çok düzeyli kararlarının alınmasında da etkili bir iletişim aracı olmuştur. Küresel tehdit boyutuna ulaşan korona virüsün, devlet ve diplomatik temsilciliklerin kullandığı rutin uygulamalarında da  değişime neden olduğunu ve diplomasinin yürütülmesi anlamında teknolojik aletlerin de bu süreçte etkin olarak kullandığını ifade etmek gerekmektedir. Bu durum dijital ortamda, iç ve dış politikanın yürütülmesi anlamında örnek teşkil etmek ile beraber, salgın sonrası süreçte de teknolojinin etkin olarak kullanabileceğinin göstergesidir.

 

SONUÇ:

 

21.Yüzyılın küresel ölçekte en önemli gelişmesi olan korona virüs salgını ile birlikte, uluslararası sistemin yapısının kısmen de olsa değişikliğe uğraması muhtemeldir. Bu anlamda devletlerin, uluslararası örgütlerin ve bireylerin kademeli olarak, ekonomik, sosyal, askerî, demokrasi, özgürlük gibi temel faktörler doğrultusunda yeniden oluşacak  adaptasyon sürecine, soğukkanlı ve gerçekçi politikar üretmeleri halinde uyum sağlamaları mümkün görünmektedir. Başka bir deyişle,  salgın sonrası gelişmekte olan ülkelerin uluslararası ilişkiler alanında uygulanmak istenen politika süreçlerin de etkin rol alması durumu, gelişmiş ülkeler tarafından göz ardı edilemeyecek kadar belirleyici güç kapasitesine ulaşmaları ile mümkün olabilecektir. Türkiye, Çin, Rusya gibi ülkelerin yumuşak güç potansiyeli çerçevesinde diğer ülkelere nazaran, dış yardım politikalarını artırması, dış politikanın uygulanma aşamasında olumlu imajı artıma bakımından önemli bir araç olmaya devam etmektedir. Türkiye’nin gıda ve tarım sektörü anlamında sahip olduğu gelişmişliğin yanında, sağlık sisteminin istikrarlı oluşu  ve bulunduğu jeopolitik konumunu etkin kullanabilme yeteneği açısından, salgın süreci ve sonrasında belirleyici denklemler üzerinden, iç ve dış politika oluşturma rolünü artırabilme imkânını korumaya devam edebilecektir. Küreselleşme ile birlikte temel bütünlük sağlayan uluslararası ilişkiler sisteminin öncüleri olan devletler, salgın sonrası değişime ayak uydurma anlamında,  küresel ve bölgesel işbirliği çerçevesinde mevcut politikalarını hayata geçirebileceklerdir. Bu durum çoğulcu ve katılımcı olarak yeniden oluşacak yapıya ayak uydurma anlamında, devletlerin işbirliği ile dış politika oluşturmalarının, rasyonel olarak temel çıkarları ile uyumlu olduğunu da göstermesi açısından önemli bir etken olarak ortaya çıkacağını ifade etmek gerekmektedir.

 

 KİTAP:

1/ Haluk Özdemir, Avrupa Mantığı, İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2015, s-50-90

2/ Paul R. Vıottı, Mark V.Kauppı, Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti, Nobel Yayınları, 2017, s-4-100

İNTERNET SİTESİ:

1/https://www.google.com/amp/s/m.sabah.com.tr/dunya/2020/04/02/bakan-koca-acikladi-88-ulke-turkiyeden-destek-istedi-30una-yardim-gonderdik/amp (erişim tarihi: 19.04.2020)

2/https://www.google.com/amp/m.haber7.com/amphtml/dunya/haber/2963787-trump-dunya-saglik-orgutune-yonelik-yardimlari-kesti (erişim tarihi: 19.04.2020)

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir