ABD,  Analiz,  Avrupa Birliği,  Genel

Küreselleşme Kültürel Kimliği Geliştirir

Özet

Günümüz dünyasında küreselleşme karşı konulmaz bir cereyandır. Küreselleşme karşıtı savunucular küreselleşmeyi homojenleşme olarak görmektedirler. Aslında küreselleşme yalnızca homojenizasyondan ibaret değildir; aksine kültürel kimliği güçlendirir. Öncelikle insanlar sadece kültürel etkilerin nesneleri değildirler, aynı zamanda kültürü reddedebilecek veya bütünleştirebilecek öznelerdir. Bununla birlikte bilim ve teknolojinin gelişmesiyle beraber insanlar birbirine eskisinden daha yakındır. Küreselleşmenin getirdiği “beraberlik” duygusu çeşitlilikle hiç çelişmez. Yeni küreselleşme çağında, insanlar kendi kültürlerinin biricikliği ve özelliğinden çok daha fazla endişe duyar hâle geldiler. Kültürel kimlik yerel bilginin küresel önemini ve benlik, toplum ve millet duygusunu sağlamaktadır. Bilim, teknoloji ve ekonomik kalkınma açısından küreselleşme yakınsama ve hegemonik kontrol teorisini bir dereceye kadar aksettirir; ancak daha derin anlamda kültürel kimliği teşvik etmektedir. Bu makale küreselleşme ve kültürel kimliğin nasıl verimli bir etkileşim oluşturabileceğini açıklamaya çalışmaktadır. Küreselleşme “beraberlik” açısından ele alınırsa, dünya daha çeşitli ve daha “birlikte” olur.

Dünyanın dört bir yanındaki insan toplumları yüzyıllar boyunca daha yakın temaslar kurdu, ancak son zamanlarda bu hız önemli ölçüde arttı. İletişim devrimi, sürati ve yayılması sayesinde dünyayı küresel bir köy hâline getirdi. Çok uluslu şirketler dünyayı tek bir küresel pazar hâline getirdiler. Jet uçakları, ucuz telefon hizmeti, e-posta, bilgisayarlar, devasa uzak yol gemileri, anlık sermaye akışları… Bunların hepsi dünyayı her zamankinden daha birbirine bağımlı hâle getirdi. Bununla birlikte dünyada etnik gruplar arası, kültürler arası ve dinler arası çatışmalar da var. İnsanlar kültürel köklerini arıyorlar. Akademide küreselleşme ve kültürel kimlik son zamanlarda sıkça tartışılıyor. Alt gruplar ve yerli halklar yeni küresel çağda kültürel ve sosyal kimliklerini onaylıyor ve savunuyorlar. Bu, küreselleşme ve kültürel kimlikle ilgili durumu oldukça karmaşık hâle getiriyor. Bu hususa analitik olarak bakmak faydalı olacaktır. Bir yandan küreselleşmeyi tam olarak anlamalı; diğer yandan da kültür hakkında net bir fikre sahip olmalıyız. Ancak o zaman küreselleşmenin kültürler üzerindeki etkisini anlayabiliriz. Bu süreçte küreselleşmenin dinamiğini nasıl ele almamız gerektiği de netleşecektir.

Küreselleşme

Küreselleşme karşı konulmaz bir cereyandır. Çok uluslu şirketler birçok ülkede ürün üretmekte ve dünya çapında tüketicilere satış yapmaktadırlar. Para, teknoloji ve hammaddeler ulusal sınırlar arasında giderek daha hızlı hareket ediyor. Ürünler ve finans ile birlikte fikirler ve kültürler de daha özgürce dolaşıyor. Sonuç olarak, uluslararası düzeyde yasalar, ekonomiler ve sosyal hareketler şekilleniyor.

Bununla birlikte, çağdaş küreselleşme olgusu tam olarak liberal kapitalizmin ve materyalist modernitenin küreselleşmesidir (Giddens, 1990). Ekonomik sistem diğer sosyal sistemleri kontrol eden egemen sistem olduğu için materyalist ve tüketimci bir kültür kitle iletişim araçları aracılığıyla halka yayılıyor. Doğal yaşam biçimi, mekanik ve bireysel olana dönüşüyor. Her ülkedeki zengin ve fakir kesim ile zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurum artmaktadır (Waters, 2001). Dünya küresel bir köy olabilir ama küresel bir topluluk asla değil.

Homojenizasyon

Küreselleşme karşıtı savunucular, yeni küresel çağda dünyanın homojenize edildiğini iddia ediyorlar. Tüketim malları tüm dünyada tek tip hâle geliyor. İnsanlar, uçaklardan ve arabalardan iğnelere kadar aynı tür şeyleri kullanıyorlar. Bununla beraber, maddi dünyaya ve fiziksel rahatlığa odaklanan tüketimci bir yaşam tarzı ve değerler sistemi geliyor. (Featherstone, Lash ve Robertson, 1995). Homojenizasyon temel olarak piyasa güçleri tarafından insanlara dayatılan bir şeydir. İnsanlara nesne gibi davranır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, insanlar bu malları kullanırken bile, onları kendi yaşam biçimlerine entegre ederek kendilerinin özne olduğunu iddia edebilirler ve etmektedirler. İnsanlar pasif olarak kabul etmiyorlar, çünkü yaşam tarzlarını seçme konusunda büyük özgürlükleri var. Bu bağlamda, insanlar dış etkenlerden bağımsız olarak kendi favorilerini seçebilirler. Küresel eğilim kültür çeşitliliğini ortadan kaldıramadı, çünkü kültürlerimize bağlı kalma hakkımız var.

Kültür

Tüketici ve akılcı bilimsel düzeylerde homojenleşme kültürel homojenleşmeyle sonuçlanır mı? Bunun cevabı kişinin kültürden ne anladığına bağlıdır. Kültür, bir halkın doğayı insanlaştırması ve sosyalleştirmesi sürecindeki yaşam biçimidir. Bir dünya görüşü, bir değer sistemi ve bir sosyal ilişkiler ağı anlamına gelir (Featherstone, 1996). Kültür durağan değildir; seçilmiş gelenek ve alışkanlıklara duyulan saygıyla büyür. Gerçekten de, Webster’ın Üçüncü Yeni Uluslararası Sözlüğü, kültürü “konuşma, eylem ve eserlerde somutlaşan ve insanın bilgiyi öğrenme ve sonraki nesillere aktarma kapasitesine bağlı olan insan davranışının ve ürünlerinin toplam modeli” olarak tanımlar.

Kültür üç boyut açısından analiz edilebilir (Appadurai, 1996). İlk seviyede, insanlar doğayla ve yaşamla ilgilidir. Malları üretip kullanırlar ve sonunda değiş tokuş ederler. İkinci seviye, insanların sosyal ilişkileri yapılandırmasına, topluluk oluşturmasına ve kutlama yapmasına yardımcı olan semboller ve ritüellerle ilgilidir. Üçüncü seviye ise hedefler ve motivasyonlar sunan nihai anlam arayışıdır. Dinler ve ideolojiler bu arayışa cevap verir. Bu üç seviye bir sosyal gruba bir kimlik sağlar ve onu diğer gruplardan ayırır.

Kültür değişiyor. İnsanlar kültür yapar, kültür insanları yapar.(Tomlinson, 1999). Kültür, değişen ekonomik ve sosyo-politik koşullarla diyalog içinde değişir. Bir kültür, ticarî veya siyasî ilişkiler vasıtasıyla temas ettiği diğer kültürlerle birlikte değişir. Ancak, kültürler insanlar tarafından inşa edilir. Kültürün kaynağında sosyal fail vardır: özgürlüğü ve yaratıcılığı olan bir grup insan. Yaratıcı kişiler bir kültürün değişmesine ve gelişmesine katkıda bulunabilir. İnsanlar sadece kültürel etkilerin nesneleri değil, çeşitli etkileri eleyebilen ve onları reddedebilen veya bütünleştirebilen öznelerdir. Küreselleşme karşıtı savunucular bazen insanların öznelliğinin gücünü gözden kaçırırlar.

Homojenleşmenin Kültür Üzerindeki Etkisi

Küresel homojenleşmenin yukarıda belirtilen üç düzeyde de kültür üzerinde etkisi vardır. Bu, tüketim mallarının üretimini ve kullanımını doğrudan etkiler. İnsanlar her yerde aynı tür malları kullanmaktadırlar. Ancak bu tür bir kullanım bile farklı sosyal bağlamlarda belirlenir. Örneğin, Kola ve Mcdonalds ABD’de çok popüler olabilir; ancak Hindistan’da, yalnızca birkaç zenginin bunlara gücü yetebilir ve statü sembolleri hâline gelirler ve Çin’de geleneksel Çin restoranları hâlâ baskındır.

Sosyal ilişkiler düzeyinde, bir işletmenin nasıl yönetildiği, üretim ve pazarlama durumlarında insanların birbirleriyle nasıl ilişki kurduğu konusunda belirli bir homojenleşme vardır. Ancak insanların ilişkileri üretim ve pazarlama ile sınırlı değildir. Başka doğal (aile), geleneksel (kültürel) ve ilişkisel gruplar da vardır.

Üçüncü kademeye gelince, sosyologlar sıklıkla dinin hâkim konumunu yitirmesine ve modernitenin toplumsal kurumların farklılaşmasına yol açmasına karşın modernitenin çoğu insan için dinlerin yerine geçemediğini belirtmişlerdir (Bauman, 1998). Nihai anlam soruları hâlâ çeşitli şekillerde sorulmakta ve cevaplanmaktadır. Dinler hatta birçok alanda yeniden canlanmaktadır.

Bu faktörler göz önüne alındığında, küreselleşmenin getirdiği homojenleşmenin yüzeysel olduğunu ve insanların kullandığı tüketim mallarının maddî düzeyi ve medya tarafından yapay olarak teşvik edilen belirli bir tüketim kültürü ile sınırlı olduğunu söyleyebiliriz. Küreselleşme insanların birbirleriyle nasıl ilişki kurduklarını ve hayatta nasıl anlam ve amaç bulduklarını etkilemez. Hem bireysel hem de gruplar olarak, yaratma ve değiştirme kültüründeki öznelerin özgürlüğünü ve faaliyetini büyük ölçüde dokunulmaz bırakır (Friedman, 1994).

Küreselleşme Kültürel Kimliği Geliştirir

Yeni küreselleşme çağında, insanlar kendi kültürlerinin biricikliği ve özelliğinden çok daha fazla endişe duyar hâle geldiler. Kültürel kimlik, yerel bilginin küresel önemini ve benlik, toplum ve millet duygusunu sağlar. Deng (2005), kültürel kimliğin “Ben kimim?” Nereye gidiyoruz ?” ve “Elimizde ne var?” sorularına cevap verdiğine işaret etmektedir. İnsanlar kimliklerini kültürleri aracılığıyla inşaettikleri için onları savunacaklardır. Aslında küreselleşme kültürel kimlik konusunda eskisinden çok daha fazla farkındalık getirmektedir.

Bilim ve teknoloji açısından veya ekonomik kalkınma açısından küreselleşme bir tür yakınsama teorisini aksettirebilir. Fakat daha derin bir anlamda küreselleşme kültürel kimliği güçlendirir ve insanlar kültürlerinin biricikliği ve özelliğinden çok daha fazla endişe duyarlar. Olumsuz bakarsak, küreselleşme hegemonik kontrole yol açabilir. Ama  ümitvarî  açıdan bakıldığında küreselleşme “beraberlik” duygusuna da yol açabilir. Gezegen bizim cankurtaran botumuz ve hepimiz bu botta birlikteyiz. Küreselleşme aynı zamanda “derin köklü bir kültür” duygusuna ve yerel bilginin küresel önemine de yol açabilir. Bu iki boyut çok verimli bir etkileşim oluşturabilir. Bazı insanlar küreselleşme ve yerelleşmenin hem küresel hem de yerel olanı temsil eden yeni bir kelime olan “glocal”( yerel özelliklerini kaybetmeden küreselleşen)’ı kullanmamızı gerektirecek kadar bütünleştiğini söylüyor. Bu nedenle beraberlik, çeşitlilikle hiç de çelişmez. Dünya daha çeşitli ve aynı zamanda daha “birlikte” hâle geliyor.

Sonuç

Küreselleşme sadece homojenleşme değildir. Küreselleşmeyi bilim ve teknoloji açısından ele aldığımızda, insanların küreselleşmenin etkisini pasif olarak kabul etmediklerini fark etsek iyi olur. İnsanlar kültürü değiştirmek ve yaratmak için büyük öznelliğe ve özgürlüğe sahiptirler. Bilim ve teknoloji dünyayı küreselleştiriyor ve küreselleşme yakınsama teorisinibir dereceye kadar aksettirebiliyor, ancak daha derin anlamda kültürel kimliği destekliyor. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanlar eskisinden daha yakınlar. Kültürel kimlikleri hakkında çok daha fazla endişe duyuyorlar. Sürekli kültürel köklerini arıyor ve onları savunuyorlar.

Bu yeni çağda insanların çeşitliliğine ve kültürlerine saygı duyabilirsek, bu durum çoğulculukta birliğin ön plana çıktığı küresel topluluğa yol açabilir. Kültürler artık geleneksel anlamda yerel olmayabilir, ancak yine de farklı ve çoğul olabilirler. Bu, homojenize olmayacak yeni bir çeşit küreselleşmeye yol açacaktır.

KAYNAKÇA

Appadurai, A. (1996). Modernity at Large: Cultural Dimensions of Globalization. Minneapolis, MN: University of Minnesota Press.

Bauman, Z. (1998). Globalization: The Human Consequences. New York, NY: Columbia University Press.

Deng, N. (2005). On the national literature’s tactics in the globalization’s language environment. Journal of Human Institute of Humanities, Science and Technology, 1, 39-41.

Featherstone, M. (1996). Localism, Globalism, and Cultural Identity. Durham, NC: Duke University Press.

Featherstone, M., Lash , S., & Robertson R. (1995). Glocalization: Time-Space and Homogeneity-Heterogeneity. Global Modernities,3, 75-76.

Friedman, J. (1994). Cultural Identity and Global Process. London, UK: Sage.

Giddens, A. (1990). The Consequences of Modernity. Stanford, CA: Stanford University Press.

Tomlinson, J. (1999). Globalization and Culture. Chicago, IL: University of Chicago Press.

Waters, M. ( 2001). Globalization. London, UK: Routledge.

DİPNOT

Bu makale Intercultural Communication Studies XVI :1 dergisinde 2007 yılında yayımlanmıştır.

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir