ABD,  Analiz,  Enerji,  Genel,  İran,  Melisa Kekik'in Yazıları,  Orta Doğu

Afganistan: Hedefteki Ülke

 

 GİRİŞ

 

Bu makalede Afganistan’ın siyasî ve coğrafî özellikleri çerçevesinde toplumsal yapısı ve uluslararası gündemin ana başlığını oluşturan olaylar ele alınmıştır. Yıllardır süregelen iç savaş neticesinde Afganistan kendi kimliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kaos ortamı ile birlikte başta Türkler olmak üzere ülkede yaşayan diğer unsurlar göz ardı edilmek istenirken Peştun’ların ülkenin tamamında tartışmasız bir hakimiyet kurma isteği ile daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Buna ek olarak hükümetin yönetim şeklinin istikrarsız olması aynı zamanda Afganistan’ın dış güçlerin yoğun olarak etkisinde kalan bir ülke konumuna getirilmesi pek çok olumsuzluğu da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla bu durum aktif terör güçlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuş, süregelen iç çatışmalar neticesinde dış kaynaklardan da yeterli desteği alan bu güçler ülke içinde kendi iç dinamizmini oluşturmaya başlamıştır. Her ne kadar başlarda hükümetin yapamadığını yapmaya çalışan bir yapı olarak gözükse de hükümetin pasifliği aynı zamanda halkı yanına çekmeyi de başaran Taliban adıyla bilinen bu rejim gücünün çerçevesinde Afganistan yönetimde adeta bir boşluk sürecine girmiştir.

Makalede Taliban rejiminin ortaya çıkışı, Afganistan’ın etnik yapısının ülke içindeki etkileri, yeniden yapılanma çalışmalarının günümüz çerçevesindeki yansımaları ele alınmaya çalışılacak ve güncel bilgiler neticesinde yeni bir Afganistan ya da yenileşme girişimindeki Afganistan temellerinin nasıl atılacağı üzerinde durulacaktır.

 

Tarih, Coğrafya, Din ve Kültür Açısından Afganistan

 

   Tam adıyla Afganistan İslam Cumhuriyeti, Orta Asya’nın güneyinde yer alan bir ülkedir. Asya’nın güneyinde yer alan Afganistan 652.000 km² yüz ölçüme sahiptir. Anayasasının 16. maddesine göre Peştuca (Afganca) ve Darice (Farsça) olmak üzere iki resmi dili vardır. Para birimi Afgani’dir. Afganistan’ın önde gelen etnik grupları Peştun/Afgan, Tacik, Türk (Özbek, Türkmen) ve Hazara’lar oluşturmaktadır. Anayasanın 4. maddesinde 14 etnik grubun ismi (Peştun, Tacik, Hazara, Özbek, Türkmen, Beluç, Peşeyi, Nuristani, Aymak, Arap, Kırgız, Kızılbaş, Gucar, Berahevi) geçmektedir. Nüfusun çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktadır. Ülkede okuma-yazma yüzdesi oldukça düşüktür. Dağlık bir ülke olan Afganistan 34 mülki idari birimden oluşmakta ve en büyük kentleri Kabil, Kandahar, Herat, Belh, Kunduz ve Nangarhar’dır. En büyük yüz ölçüme sahip idari birimleri ise Bedahşan, Kandahar, Helmend, Nimruz, Farah, Herat ve Gur’dur. Tarihi boyunca çok sayıda kültüre ev sahipliği yapan Afganistan, coğrafi konumu sebebi ile karasal bir ülkedir. Kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, doğu ve güneyinde Pakistan, kuzeydoğuda Çin ve batısında İran ile komşudur.[1] Afganistan’da İslâm dini inanışı hâkim olup aynı zamanda ülkede bugün pek çok etnik kökenin bir arada barındığı görülebilmektedir.

Tarihi ve kültürel gelişimi 5 bin yıl öncesine dayanan Afganistan coğrafyası, İlk Çağ’da Aryana ve Orta Çağ’da Horasan olarak adlandırılmıştır. 1973 yılından sonra Afganistan Cumhuriyeti Devleti olarak ifade edilmiştir.  1992 – 1996 yılları arasında Afganistan Mücahitler Hükümeti, 1996 – 2001 arasında Afganistan İslam Emirliği adlarını almıştır. Günümüzde ise Afganistan İslam Cumhuriyeti Devleti olarak ifade edilmektedir. Afganistan’da islâm dininin yanı sıra kurulduğu dönem çerçevesinden bakıldığında ülkede budizm ve hinduizm dinlerinin de etkileri görülebilmektedir.[2]

Afganistan su kaynakları bakımından da oldukça zengindir. Kabil Derya, Helmend Derya, Batılı Derya, Amuderya ve Kuzey Derya olmak üzere 5 önemli su havzasına sahiptir. Afganistan’ın başlıca nehirleri Kabil, Logar, Gazni, Tarenk, Argistan, Helmend, Argandab, Alişingalinigar, Amuderya, Penc, Kukça, Surhrud, Kuner, Pençşir, Gurband, Kunduz, Serpul, Belh, Murgab ve Harirud’dur. Kaynağını Pamir dağlarından alan ve Orta Asya’nın en uzun nehri olan Amuderya (Oxus, Ceyhun) aynı zamanda Afganistan ile Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasındaki sınırı çizmektedir. Helmend Nehri Afganistan’ın ikinci uzun nehridir. Ülkenin orta kısmındaki Hazaracat Dağları’nda 3800 m yükseklikten kaynaklanıp batı ve güneybatıya doğru akmaktadır. Afganistan temiz ve tatlı su kaynağı açısından çok zengindir ancak ülkede süregelen savaş ve istikrarsızlıklardan dolayı bu suları yönetememektedir.[3]

 

Afganistan’ın İstikrarsızlığı

   SSCB’nin dağılmasıyla birlikte, Soğuk Savaş sona ermiş ve ABD karşımıza tek süper güç olarak çıkmıştır. Bununla birlikte ABD var olan güç gösterisini dünya kamuoyuna göstermiş ancak olası tehlikelerle de kendi kendisini karşı karşıya bırakmıştır. ABD, Kenya ve Tanzanya’daki büyükelçiliklerinin bombalanmasıyla ilk kez küresel terör ile yüzleşmiştir. ABD açısından asıl şok edici olay ise 11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Ticaret Merkez Binası ve Amerika Savunma Bakanlık Binası Pentagon’a yönelik gerçekleşen terör saldırıları olmuştur.[4] Temel olarak Afganistan’daki iç savaş mekanizmasını ABD çerçevesinde yaşanan terör saldırıları üzerinden değerlendirmek gerekse de tek taraflı olarak bölgede ABD’nin varlığından söz etmek doğru değildir. Her ne kadar ABD’nin Afganistan’daki varlığı terörizm algısını yıkmak üzerine kurulu olsa da stratejik açıdan Afganistan’ın sahip olduğu doğal zenginliklerin etkisinden söz etmek daha doğru olacaktır. 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilen terör saldırıları, Soğuk Savaş’ın ardından yaşanan “yumuşama dönemi” de sona erdirmiştir. Müdahaleyi izleyen süreçte Afganistan’da oluşturulan geçici hükümetin başına Hamid Karzai getirilmiştir. Ülkede “Yeniden Yapılandırma” çalışmaları hız kazanmış, güvenlik ve istikrarı sağlama görevini NATO’nun uluslararası gücü ISAF (International Security Assistance Force) üstlenmiştir.[5]

Coğrafi konumu ve siyasi tarihinde yaşanan olaylar sebebi ile Afganistan uluslararası literatürde “Stratejik Yol”, “İmparatorlukların Geçiş Yolu”, “İpek Yolu Kavşağı”, “Dünyanın Damı”, “Hindistan’ın Kapısı”, “İslam Dünyasının Doğu Kapısı”, “Medeniyetler Kavşağı”, “Dünya Ticaret Merkezi” ve “Asya’nın Kalbi” olarak ifade edilmektedir.[6] Bununla birlikte jeostratejik önemine bakıldığında kelimenin tam anlamıyla Afganistan’ın bir küresel-bölgesel güç mücadelesinin merkezinde yer aldığı görülmektedir. Ünlü şair Muhammad İqbal Lahori’nin “Asya’nın Kalbi” olarak ifade ettiği gibi Afganistan, bu küresel ve bölgesel güç mücadelesinde, Kuzey Asya’dan Güney Asya’ya, Orta Asya’dan Orta Doğu’ya uzanan ve bunları birbirine bağlayan kara köprüsü olarak önemli bir jeopolitik güç ve aynı zamanda önemli bir jeopolitik güzergâh olarak görülmektedir.[7]

Afganistan’a sadece bir dış gözlemci olarak bakıldığında daha çok kapalı yetiştirilmiş bir toplum ve sadece savaşın yaşandığı bir bölge görmek mümkündür. Ancak kendi kendine yetemeyen, ekonomik açıdan ciddi sorunlarla karşı karşıya kalan, siyasi bir perspektifi ne yazık ki bulunamayan ve terör güçleri tarafından yönetilen Afganistan bugün adeta sadece savaşla anılmaktadır. Toplumsal refah ve huzurun dâhi tehditle sağlandığı, eğitim seviyesinin neredeyse yok denecek kadar az olduğu ülkede imkânları olanlar bulundukları yeri terk etmiş, kendilerine yeni bir yaşam alanı inşa etmek zorunda kalmıştır. Güç çekişmelerinden etkilenen kesimin en çok toplum olduğu da bir kez daha yadsınamaz olmuştur. Ülke, nükleer güce sahip üç ülkenin (Rusya, Hindistan ve Pakistan) oldukça yakınında ve Rusya’nın güneye inmesinin önünde set olmanın yanında, Hazar Havzası petrolü ve doğalgazının Hint Okyanusu’na aktarılabilmesi için geçiş güzergâhı üzerinde bulunmaktadır. Afganistan, planlanan petrol ve doğalgaz hatları sebebiyle, bazı ülkelerin kendi menfaatleri için politik oyunlar tezgâhladıkları bir alan haline gelmiştir. Bu politik oyun ve operasyonlara, şeriat yanlısı Taliban’ı desteklemek de dâhil edilmiştir.[8]

Orta Asya’nın doğalgaz ve petrolünün paylaşılmasının yanında, çıkan enerjinin dünyaya aktarımı için gerekli boru hatlarının yapım mücadelesi, bu coğrafyada Yeni Büyük Oyunu  ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla petrol rezervlerini stratejik açıdan tek elden kontrol etmek isteyen ABD bölgedeki aktifliğini arttırmak istemektedir. Hazar’daki petrol rezervlerinin, Batı Sibirya ve Basra Körfezi’nin ardından, dünyanın üçüncü büyük rezervi olduğu varsayılmakta ve gelecek 15-20 yıl içinde bu bölgenin, Körfez petrolünü geride bırakabileceği hesaplanmaktadır. Bu petrol rezervlerinin varlığı ve ihracat olasılığı, ABD ve Batılı diğer sanayi güçleri için, yeni stratejik kaygıları gündeme getirmektedir.[9]

Uluslararası Bir Terör Yapılanması: Taliban

   Uzun süredir adından fazla söz edilmeyen ancak daha önceki yıllarda yapmış olduğu vahşet ve işgallerle dünya basının yakından takip ettiği Taliban, son günlerde Afganistan topraklarını ele geçirmesiyle yeniden gündem oldu. Peki kimdir Taliban? Taliban kelime anlamı olarak bakıldığında “Talib” yani öğrenci anlamına gelmektedir. Bu adı benimseyen grup çerçevesinde “Taliban” yani öğrenciler adı altında bir örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Temel amacı Afganistan’da İslâm dinine bağlı olan bir yönetim şeklini getirmek ve kelimenin tam anlamıyla İslâm’ı yaygınlaştırmak olan bu örgüt ilk etapta Afganistan’ın güney çevresinde kurulmuştur. Örgüt başlangıçta Molla Ömer Ahund liderliğinde elli medrese öğrencisi ile birlikte kurulmuştur. Örgütün temel formatı Sovyet işgalinden sonra daha da belirginleşmeye başlamış ve bu çerçevede işgale karşı işgalci bir grup oluşmuştur. 1989-1996 yılları arasında Afganistan’da yaşanan güç mücadelelerinin yol açtığı yönetim boşluğunu fırsata çevirmek isteyen Taliban, savaşı bitirme sloganları ile ortaya çıkarak 1996 yılında yönetimi ele geçirmiştir.[10]

Afganistan’ın gelenekçi bir yapıya sahip olması ve bu bağlamda toplumun büyük çoğunluğunun geleneklere bağlı olması var olan örgüte bağlılığı daha da arttırmıştır. Dış güçlerin etkisi altında kalmak istemeyen kesimler çerçevesinde örgüte bağlı olanların sayısı da dolayısıyla hızlı bir şekilde artmıştır. Örgütün kuruluşundan bu yana diğer İslâm ülkelerinden de destek görmesi ile birlikte hem askeri hem de eğitim bünyesinde maddi destek aldığı da görülmektedir. Pakistan İstihbarat Teşkilatı (ISI) bunların başında gelmekte, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan diğer destek veren ülkeler arasında sayılabilmektedir. Daha çok dış güçler tarafından kendi iç politikalarını korumak ve sağlamlaştırmak amacıyla destek alan Taliban bu bağlamda askeri eğitimlerini medreselerde sürdürmeye devam etmiş ve asker sayısını her geçen gün daha da arttırmıştır. Toplumun iç kesimlerine bakıldığında genç nüfus oranının yoğun olması ve ülke içindeki istikrarsız yönetim şeklinin örnek olarak medreselerde gösterilmesiyle birlikte bu oran oldukça fazlalaşmıştır. Dolayısıyla hem aldığı destek hem de hükümetin istikrarsız ve yönetimde pasif kalma durumlarını fırsat olarak değerlendiren Taliban Afganistan’da geniş çapta yayılma hedeflerine girişmiştir. Bu durum Kabil’i ele geçirmesiyle birlikte daha da ileri safhalara taşınmış, toplumu kısıtlayıcı uygulamalara gidilmiştir.

Bugün Taliban etkisi altında Afganistan toplumu çok sayıda sosyal unsurdan uzak bırakılmış, kurallara uymayan kesimleri cezalandırma girişiminde bulunmuştur.  Allah’tan başka ilah yoktur Muhammet O’nun elçisidir sloganlarına köklü bir şekilde bağlı olduklarını ve uyguladıkları bu yaptırımların toplumun yararına olduğunu belirtmektedirler. Zaten şeriat sistemine bağlı bir yönetim anlayışıyla hareket etmeleri, Hanefi mezhebini ön planda tutmaları ve bundan ziyade yönetimde tek el olarak kendilerini göstermeleriyle birlikte ilk etapta var olan yumuşak güç potansiyeli yerini sert bir güç politikasına bırakmaya başlamıştır. Hemen hemen hayatın hiçbir alanında kadınlara yer verilmemiş ve kadınlar adeta toplumdan soyutlanmış, eğitim almaları dâhi yasaklanmıştır. Bunun yanında kadınlara bakılmaması için toplu taşıma aynaları söktürülmüş, erkek vatandaşlara ise sakal kesmeme zorunluluğu getirilmiş, sakalını kesenler kırbaçlanarak cezalandırılmaya başlanmıştır. Belirtildiği gibi tüm sosyal medya unsurları yasaklanmış, televizyon ve radyo yayını durdurulmuş, müzik kısıtlaması vb her türlü görsel medya unsuru kaldırılmıştır. Tüm okulların medreseye dönüştürülmesiyle birlikte daha çok din alanında eğitim verilmeye başlanmış ve camiye gitmek, namaz kılmak gibi zorunluluklar özellikle erkeklere uygulanmaya başlanmıştır. Bunun yanında din alanında herhangi bir soru yöneltildiğinde cevap yeterli olmadığı takdirde yaptırım uygulanılmıştır.

Diğer taraftan ders kitaplarında her türlü görsel unsur kaldırılmıştır, öğrencilere sarık sarma peçe takma zorunluluğu getirilerek kişisel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı uygulamalara gidilmiştir. En büyük suç olarak kabul edilen İslam devleti politikasına karşı gelen her kesim idam edilmiştir. Bunların yanında uygulanan yaptırımlar özellikle cuma günleri cuma namazından sonra uygulanmış ve belirli suçları işleyen kişiler elleri kesilerek bizzat örgüt tarafından ülke meydanında cezalandırılmıştır. Bugün neredeyse Afganistan’ın hemen her kesiminde etkili olan Taliban pek çok dış gücün etkisiyle birlikte ayakta kalmaya devam etmektedir. Kendi iç politikalarını korumak amacıyla destek olmaya devam eden bu güç dengesi arasında sıkışıp kalan Afganistan halkı her türlü baskıya maruz kalmakta, Taliban tarafından her türlü yaptırıma zorlanmaktadır. Daha ilkokuldan itibaren erkek öğrencilere silah kullanımı, dövüş teknikleri gibi hemen her türlü askeri eğitimin verilmesi ve kelimenin tam anlamıyla dünya ile kurulan hiçbir bağlantının olmaması bunun en büyük göstergesidir.

 

AFGANİSTAN İÇ SAVAŞI

 

Sovyetler Birliğinin dağılması ve onun desteklediği ve sosyalist hükümetin uzantısı olan Dr. Necibullah hükümetinin, General Dostum ve Ahmad Şah Mesut gibi daha çok yerel ve bölgesel komutanların çabasıyla, devrilmesi ile Afganistan iç savaş dönemine tanıklık etmiştir. Ortak düşman olan Necibullah hükümeti ortadan kalkınca Peşaver’ deki İslamcı partiler iktidar paylaşımı konusunda anlaşamamışlar ve böylece hem bölgesel olarak hem de şehirleri bölerek birbirleri ile savaşmaya devam etmiştir. Aslında söz konusu İslamcı Partiler bu dönemde Pakistan’da iken iktidar paylaşımı üzerine bir anlaşmaya varmış, ancak kırılgan birliği sonucu yapılan bu anlaşma sadece parti liderlerinin Kabil’e gelmesine dek geçerli kalmıştır. Afganistan’daki durum böylece bir çıkmaz hal almış ve hiçbir tarafın kazanamadığı ancak binlerce insanın katledildiği ve tecavüzlerin yaşandığı kara dönem olarak tarihe geçmiştir.[11] Afganistan’daki iç savaş dönemi bir anarşi dönemidir. 1992’den doksanların ortasına kadar devam eden bu dönemde Kabil gibi şehirler ve bölgeler değişik silahlı gurupların kontrolünde bulunarak kanlı bir süreç yaşanmıştır. Kabil’in kuzey ve merkezini Şah Mesut taraftarları ele geçirmişken Hazara grupları şehrin batısını yönetmektedir. Kuzey Afganistan daha çok Dostum ve diğer yerel komutanlarca idare edilirken Batı Afganistan İsmail Han gibi komutanlar güç mücadelesi içinde olmuşlardır. İç savaş döneminde transport, ticaret ve hatta tarım mümkün olmadığı için Afgan halkı tam bir kargaşa içerisinde açlık ve sefaleti yaşamıştır. İktidarın sağlanmadığı bu sürecinin sonucunda ise diğer bir ideoloji grubunun, yani Taliban’ın çıkmasına zemin sağlanmış olacaktır.[12] Taliban dönemi aslında Afganistan iç savaşının ikinci bölümünü teşkil eden ve 1994- 2001 arasında devam eden bir süreçtir. Afganistan iç savaşı İslamcı partiler arasında devam etmekteydi ve Taliban da benzer biçimde mücahidin ve medreselerde okuyan mültecilerden oluşmakta olan ve gene İslami ideolojiyi benimseyen bir topluluğu teşkil etmekteydi. İslamcı partilerin istikrar ve adaleti sağlamakta başarısızlığını gören Taliban bunu iyi bir fırsat olarak görmüş ve genel halkın rızası ve Pakistan’ın himayesine ek olarak daha önce İslamcı partiler çerçevesinde mücadele eden yerel savaşçı gruplardan da destek sağlayabilmiştir. Hatta Taliban İslamcı partilerin kendi aralarındaki uyuşmazlığı da kullanarak değişik partilerin muhaliflerine karşı desteğini sağlamıştır. Örneğin, 1994’te sadece Kandahar’ı elinde tutan Taliban 1996’da Kabil’i ele geçirirken Mesut’a karşı Hikmetyar ve Hazara gruplar tarafından desteklenmiştir. Aynı zamanda General Dostum Taliban’ı kuzeye doğru ilerleyene kadar savaş uçakları tamir etmek için teknisyenleri göndermesinin yanında para yardımı da yapmıştır.[13]

Taliban Rejiminin Afganistan’da etkili olmasıyla birlikte, kuruluşundan kısa bir süre sonra Afganistan’ın ikinci büyük kenti Kandahar’a saldırılar düzenlenmiştir. Dolayısıyla zaten zayıf olan hükümete de bir gözdağı verilmiş, fazla bir direnişle karşılaşılmadan Pakistan’ın da desteğiyle birlikte Kandahar ele geçirilmiştir. Bu durum Kabil hükümetine de ilk darbe girişimi olmuştur. 1995’den itibaren de ülkedeki on iki kentte kontrolü ele geçiren Taliban; yaptığı faaliyetlerle ele geçirdiği şehirlerde kontrolü tam anlamıyla ele almaya çalışmış ve bu bağlamda kanunsuzlukları ortadan kaldırmaya çalışarak kendisini adeta bir kolluk kuvvetine dönüştürmeye çalışmıştır. Afganistan’ın güneyinde yoğun bir Peştun nüfusunun bulunması, örgütün üyelerinin de çoğunlukla bu etnik gruptan oluşması, örgütün şehirleri yoğun bir direniş ile karşılaşmadan ele geçirmesini sağlamış bu da örgütün popülaritesini dünya kamuoyunda ciddi anlamda arttırmıştır. Ancak örgüt Kabil bölgesine ilerlemeye başladığında umduğunu bulamamış ve ilk etapta uygulamaya çalıştığı girişimler sonuç vermemiştir. Bunun üzerine ciddi anlamda Pakistan desteği olan Taliban güçleri 1996 yılında tekrar Kabil’e bir girişimde bulunmuş, otoritenin boşluğundan faydalanarak başkenti ele geçirmiştir. Bu süre zarfında kendi hükümetini kurduğunu ilan eden Taliban Afganistan İslam Emirliği’ni resmen kurmuştur. Kurucu lider Mola Ömer adına resmen kuruluş ilanı verilmiş camilerde hutbe okutulmuş ve ülkenin bayrağı değiştirilerek bugünkü hâlini almıştır. Taliban bölgede Pakistan’dan aldığı destekle birlikte yoğun olarak aktif hâle gelirken bu bağlamda Pakistan da kendi politik çıkarları için Taliban’a destek vermeye devam etmiştir. Bu bağlamda Taliban rejimini resmen tanımıştır. Pakistan dışında tanıyan diğer ülkeler de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’dir.  Temel amacı batı destekli politikalardan ziyade kendi iç politikalarını şeriat nezdinde oluşturmaya çalışan bu örgüt zaman zaman halkın direnişleriyle karşılaşsa da bu girişimleri kısa sürede kontrol altına almıştır. Ancak her ne kadar çoğunlukla Pakistan desteğini almış olsa da Pakistan Taliban’ın askeri gücünü oluşturmasında ve savaş alanında başarı sağlamasında önemli rol oynamış ama kendisinin de fakir bir ülke olması sebebiyle siyasal istikrar ve ekonomik gelişmenin sağlanması konusunda fazla etkili olamamıştır. Buna ek olarak Taliban bölgede başka ülkelerle dostluk ve iyi ilişkiler kuramamıştır. Nitekim İran Taliban’a karşı savaşan Şiilere destek verirken Tacikistan gibi orta Asya ülkeleri gene Taliban düşmanı olan Kuzey İttifak’ına askeri ve finansal yardım yapmıştır.[14]

Bölge dışında başkaca ülkelerden destek ve himaye bekleyen Taliban bir takım nedenlerden dolayı bu hedefe de ulaşamamıştır. İlk başlarda Orta Asya’dan Güney Asya’ya gaz ve elektrik kanalları destekleyen ABD Taliban ile ilişki kurmaya çalışmış olsa da Taliban’ın Bin Laden ve Al-kaide gibi kişi ve gruplarla olan ilişkileri sonucu Taliban’ı bir tehdit olarak görmeye başlamıştır. Uluslararası cihatçı grupların Afganistan’da bulunmaları Suudi Arabistan gibi başka ülkelerin de muhalefetine neden olacaktır. Nitekim 1998’de Al-Kaide’nin değişik ülkelerde terörist eylemleri gerçekleştirdiğinde, ABD ve Suudi Arabistan Taliban’dan Bin Laden’i Afganistan’dan çıkarılmasını talep etmiş ve Taliban buna muhalefet edince ABD Taliban ve diğer grupların üslerini füzelerle vurmaya başlamıştır. Taliban Afganistan’ın en tecrit edildiği devleti olarak Al-Kaide ve diğer grupları hem ideolojik birliği hem de finansal getirisi sebebi ile desteklemekteydi. Büyük şehirlere saldırdıklarında bu uluslararası terörist grupları Taliban’a asker, para ve silah sağlayarak yardımda da bulunmuşlardır. [15]

Afganistan’ın bir kez daha dünya toplumu arasında tartışılan nokta haline gelmesi 11 Eylül 2001 tarihinde Al-Kaide taraftarlarının bir dizi terörist eylemleri ile olmuştur. Taliban bu dönemde Afganistan topraklarının salt çoğunluğunu ele geçirmiş ve sadece kuzey doğuda sınırlı bir bölgeyi elinde bulunduran ve daha çok Tacik ve Özbek gruplardan oluşan Kuzey İttifakı cephesi ile savaşmaktaydı. Hatta 9 Eylül günü Kuzey İttifak lideri meşhur Ahmet Şah Mesut gene Al-Kaide ve Taliban bağlantısı olan iki terörist tarafından öldürülmüştü. Mesut’un ölümü ile Kuzey İttifakının dağılımını bekleyen ve kısa sürede Afganistan’ın tamamına hâkim olacağını düşünen Taliban 11 Eylül ABD’de yaşanan olayları ile zor duruma düşmüştür. Söz konusu bu saldırıları ardından ABD Bin Laden’in kendisine iade edilmesini istemiş ve aksi takdirde askeri müdahalede bulunacağı tehdidini yapmıştır. Taliban ABD’nin bu isteğini yerine getirmemiş ve bunun sonucu ABD ve daha sonra NATO ile beraber diğer BM üyesi ülkeler de Afganistan’ın müdahalesine katılmıştır. [16]

ABD ilk kertede sadece hava saldırısına girişmiş ve sahada Kuzey İttifakı ve diğer yerel komutanlar aracılığıyla savaşı yürütmüştür. Bir taraftan ABD’nin yoğun bombardımanı ila karşı karşıya kalan diğer taraftan Kuzey İttifakı taarruzlarına maruz kalan Taliban rejimi çok kısa sürede yenilerek tasfiye edilmiştir. 11 Eylül olaylarından kısa bir süre sonra Taliban rejimi Kasım 2001 yılında Kabili kaybedecek ve birkaç ay içerisinde Afganistan’ın güney ve batısı dâhil bütün büyük şehirleri de Kuzey ittifakına ve ABD ve NATO güçlerine bırakmak zorunda kalmıştır. Böylece söz konusu bu süreç neticesinde Afganistan’da Afganistan İslam Cumhuriyeti kurulmuş ve günümüze kadar devam etmiştir.[17]

2001’den sonra ABD başta olmak üzere uluslararası toplum Afganistan’da barışı ve istikrarı sağlama amacı ile hareket etmiş ancak bu hedeflerine ulaşamayacağı birkaç yılda bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Taliban yenildiğinde Almanya’nın Bon şehrinde toplanan bir konferans sonucu Hamid Karzai geçici hükümetin başı olarak seçilmiştir. 2003’e gelindiğinde bir Loya Jirga (kurucu konsey) toplanarak Afganistan’ın yeni Anayasasını onaylamıştır. Sözkonusu Anayasaya uygun biçimde 2004’te yapılan başkanlık seçimlerinde Hamid Karzai 5 yıllığına Afganistan’ın ilk seçilmiş cumhurbaşkanı olacaktır111. Bir yıl sonrasında ise ülkede parlamento seçimleri gerçekleşecek ve söz konusu adımlar cumhuriyet ve demokrasi anlamında büyük gelişmeler olarak desteklenmiştir. Ancak Bütün bunlara rağmen hedeflenen ekonomik ve siyasal istikrar ve barış ve güvenlik ortamı ülkeye hâkim olamamıştır. Afganistan’da bir taraftan etnik renk alan iktidar paylaşımı kavgası yeni kurulan rejimin meşruiyetini zayıflatmış diğer taraftan ilk yıllarda sessizliğe bürünen Taliban’ın yeniden ortaya çıkması ile ülkedeki sorunlar kat kat artmıştır.[18] Taliban sonrasında uluslararası toplumun yardımı ile girişilen yeniden yapılanma programı ilk başlarda umutlara vesile olmuşsa da başarısızlığa mahkûm olmuştur. Afganistan’da yeni devletin ve uluslararası toplumun başarısızlığı birçok nedenlere dayandırılabilir. Her şeyden önce Afganistan’da yönetişim tekeli ortadan kalkmıştır. Örneğin Afgan devletin etkisi daha çok Kabil ve birkaç şehirlerle sınırlı iken Afganistan’daki değişik vilayetlerinde ve şehirleri farklı kurum ve kuruluşlarla yönetilmiştir. Örneğin, güvenlik dâhil birçok kamusal hizmetlerin sunulması vilayetlerde kurulan ve yabancı ülkelerin askeri yapıları olan İl İmar Ekipleri (Provincial Reconstruction Team) ve diğer STK’lar vasıtası ile yürütülmüştür. Proje öncelikleri fon sağlayanlar tarafından belirlenmiş ve öğretmenlerden yoksun olan okullar gibi anlamsız gelişmelere sebep olmuştur. Bu dönemde Afganistan’a milyarlarca dolar akıtılmış olsa da güvenlik, istikrar ve ekonomik gelişme konusunda beklentilerin çok gerisinde kalınmıştır.[19]

2006’dan itibaren yeniden güçlenmeye çalışan ve faaliyetlere başlayan Taliban savaşçıları hem Afgan devleti güçlerine hem de yabancı askerlerin durumu kontrol etmelerine engelleri oluşturmaya başlamıştır. Bu tarihten itibaren Kandahar başta olmak üzere Taliban yabancı güçleri ve Afgan askerini hedef almaya başlamıştır. Gerçi NATO çerçevesinde görev gören yabancı güçler Taliban savaşçıları ile karşılaştığında onlara büyük kayıplar verebilmiştir ancak sayısal olarak çok az miktarda olduğu ve diğer taraftan Afgan ordusunun çok zayıf konumu nedeniyle daya yeni giderek kötüleşen durumu kontrol edememişlerdir. Böylece Taliban bu dönemde canlı bomba ve güvenlik noktalara saldırılarını kat kat artırarak Afganistan’ı yeni bir iç savaşa sürüklemiştir. Buna karşılık ABD ve diğer NATO ülkeleri asker sayılarını artırmış olsa da bir duruma hâkim olma konusunda yetersiz kalmıştır.[20]

Her ne kadar Taliban’ın tekrar eski gücüne kavuşma girişimleri yetersiz kalsa da gerek gündem çerçevesinde gerek izlerinin bugün hâlâ diri kalmasında tekrar ateşlenen bir fitille ortaya çıkabileceği gerçeği yadsınamamıştır. Rejim varlığını korumakta ve kendisini geçerli kılmaktadır. Bunların yanında var olan ABD politikalarının yaklaşık 20 yılda sonuçsuz kalmasıyla birlikte bugün Afganistan’ın kelimenin tam anlamıyla darmadağın bir istikrarsızlık ve sistemsiz bir yapılanma üzerinde durduğu yadsınamamaktadır.

 

GÜNEY TÜRKİSTAN TÜRKLERİ ÇERÇEVESİNDE AFGANİSTAN

   Afganistan’da yaşayan etnik grubun çoğunluğunu Peştunlar oluşturmaktadır. Ancak Türkmenistan sınırına yakın bölgede Afganistan Türkmenleri olarak da adlandırılan Güney Türkistan Türkmenleri yer almaktadır. Türkler Afganistan’daki önde gelen etnik gruplardan biridir. Bugün Afganistan sınırları içerisinde kalan milyonlarca Türk Afganistan’ın kuzeyinde Afgan Türkistan’ı ya da Güney Türkistan olarak bilinen bölgede yaşarlar. Bu bölge Afganistan sınırları içinde yer alsa da tarihi, etnik, kültürel ve jeopolitik olarak Türkistan’ın bir parçasıdır. Afganistan Türkmenleri ülke ekonomisinde oldukça etkilidir. Özellikle, deri, yün ve yün halı üretirler. Ancak, politikada fazla etkili değillerdir. Bunun sebebi, Afgan hükümetlerinin Türklere yönelik baskıcı tutumlarıyla açıklanmaktadır.[21]

Kısaca değinmek gerekirse, 1992 yılında Özbek General Raşit Dostum’un önderliğinde Kuzey Afganistan’da siyasi kimliğine kavuşan Afganistan Türkleri dünya kamuoyuna buradaki Türk varlığını gösterebilmiştir. Afganistan Türkleri Kuzey Afganistan’da şu şehirlere hâkim olmuşlardır. Bir nevi özerk bir devlet konumuna ulaşan Afganistan Türkleri bu rahatlık sayesinde kendi kültür, dil ve edebiyatlarına sahip çıkmışlardır.[22] Türkiye-Afganistan ilişkilerinin Mustafa Kemal Atatürk döneminde güçlü bir şekilde var olduğunu söylemek mümkündür. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren başlayan Türkiye Afganistan ilişkileri günümüzde de yoğun bir şekilde devam etmektedir. Geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye Cumhuriyeti, Afganistan’a askeri, sağlık, eğitim alanlarında destek olmaya devam etmektedir.  2002 yılında TİKA tarafından açılan Türkoloji bölümü de iki dost ülkenin arasında büyük bir köprü konumundadır. Afganistan’ın modern eğitim sistemine ulaşmasının Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük katkısı vardır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk öğretim üyelerini Afganistan’a göndermiştir. Afgan Milli Eğitiminde uzun yıllar çalışan Türk öğretim üyeleri modern eğitim sistemini kurmuştur. 1923’ten 1960’lı yıllar arasında Türk öğretim üyeleri Afganistan devlet kurumlarında çok değerli eserler bırakmışlardır. Afgan Ordusunu temelini kuran Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Atatürk döneminde gönüllü olarak giden Türk subayları Afgan Ordusunda eğitim ve öğretim vermiştir. Bugün dahi askeri terimlerin birçoğu Afgan ordusunda Türkçe olarak kullanılmaktadır. Türkiye’nin Afganistan’a desteği 1960’lı yıllarına kadar devam etmiştir. 1960’den sonra Afganistan Sovyetler Birliğine yaklaştığında Türkiye Afganistan ilişkileri azalmıştır. 1979 Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinde Afgan devleti doğrudan Rusların eline geçmiştir. Türkiye’nin desteği 1992 yılında yeniden aktif hâle gelmiştir. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı Türk ve Akraba topluluklarına karşı Büyük Öğrenci Projesi başlatmıştır. Türk Dünyasının her köşesinden binlerce öğrenci bu proje kapsamında Türkiye’nin çeşitli üniversitelerine yerleştirilerek çağdaş eğitim almaya başlamıştır. 1993 yılında Güney Türkistan’dan ilk defa 500 öğrenci kardeş ülke Türkiye’ye gelmiştir.[23]

Bölgede varlıklarını sürdürmeye devam eden Türkmen gruplar çerçevesinden bakıldığında günümüz olayları göz önüne alındığında bölge içinde Türkiye’nin diğer Türk Devletleri ile birlikte nasıl bir politik yol izleyeceği de merak konusu olmuştur. Bölge içinde yaşayan Türkmen grupların (Özbek, Türkmen, Kızılbaş, Kazak, Kırgız, Karakalpak) etkin rol oynaması Afganistan için önem taşımaktadır ancak var olan süreç çerçevesinde güvenlik meselesi sorgulanır olmuştur. Dolayısıyla Sovyetlerin varlığının sona ermesiyle birlikte bölgede tekrar aktif rol oynayan Türkiye’nin 2001 yılında pasifleştirilen Taliban rejiminin etkisinin azalmasıyla birlikte daha önce uyguladığı üç temel yol ön plâna çıkmıştır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:

– Afganistan’da güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik faaliyetler,

– Afganistan’ın gelişme ve kalkınmasına yönelik faaliyetler,

– Afganistan’ın bölgesel ve küresel sisteme entegrasyonuna yönelik diplomatik girişimler[24]

Türkiye, uluslararası alanda ve bölgede var olan potansiyelini, Afganistan’ın uluslararası sorunlarının barışçı çözümünde ve uzlaşma zemininin oluşturulmasında kullanmak istemiştir.[25]Bu bağlamda, Afganistan’a uluslararası örgütler nezdinde verdiği desteğin yanında, kendi inisiyatifini kullanarak bölgesel işbirliğini pekiştirmek için uygun platformlar sağlamaya çalışmıştır.[26] Afganistan’daki sivil ve askeri gayretlerin kalıcı kazanımlara dönüştürülmesinin yolunun, Afganistan ile komşuları arasında diyalog ve işbirliği zemininin güçlendirilmesinden geçtiğine inanan Türkiye; sosyo-ekonomik ve güvenlik düzeyinde yürüttüğü politikasının bölgesel boyutunu da Türkiye-Pakistan-Afganistan Üçlü Zirve toplantıları ve Ankara süreci ile oluşturmuştur.[27] Dolayısıyla geçmiş yıllara bakıldığında sorunun barışçıl yollarla çözülmesi ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi de göz önünde bulundurularak mümkün kılınmaktadır. Bunun yanında TSK ve TİKA’nın sağladığı envanterin de göz önünde bulundurulmasıyla beraber yeni bir yaşam alanı oluşturma çabalarına gidilebilir, Güney Türkistan Türklerinin yanında yerli Afgan halkı kapsamında çalışmalar yapılabilir. Savaşın Türkiye sınırlarına sıçramasının yanı sıra Türkiye’nin bir güvenlik mekanizmasını oluşturma amacı gütmesi, iç savaşın kontrol altına alınmaya çalışılması ve Taliban rejiminin eski potansiyeline ulaşmaya çalışmasının önünün kesilme girişimleri de göz önüne alındığında Türkiye’nin yoğun politikalar izlediğini göstermektedir.

Kısaca gündem çerçevesinden de bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Afganistan ile ilgili açıklamaları daha çok barışçıl çerçevede olmuştur. Afganistan ile ilgili NATO ile görüşmelerin devam ettiğini belirtmiş ve en uygun adımların atılacağını söylemiştir. Erdoğan konuyla ilgili olarak, “Hamid Karzai Havalimanının işletilmesine ilişkin Amerika ile bunun yanında NATO ile bu görüşmeler yaparak, Türkiye’nin Hamid Karzai’deki görev alanı ne olacağı konusunu görüşmüş, “Burada neleri kabulleniyoruz, neleri kabullenmiyoruz?” bunların kararlarının alındığını belirtmiştir. NATO müzakerelerinde Biden ile şahsı adına gerek birebir görüşmesinde bu konuları görüşmüş, heyetler arası görüşmelerde en ideal şekliyle Afganistan’daki bu adımın atılacağı yönünde açıklamalar yapmıştır. Aynı zamanda Almanya, İtalya gibi ülkelerin de Afganistan’dan askerlerini 20 yıl sonra geri çekme girişimleri, ABD’nin yaklaşık sadece 650 askerini bölgede güvenlik perspektifi açısından bırakacağı gibi durumlar göz önüne alındığında Taliban’ın etkinliğinin azalma sürecine gittiği görülmektedir. Bununla birlikte Türkiye’nin havalimanı güvenliğini sağlama çağrısı ve bölgedeki barış ve istikrarın korunması açısından asker göndermesi ancak havalimanı güvenliğini sağlama girişiminin Taliban tarafından reddedildiği de göz önüne alınmıştır. ABD bünyesinden çekilme durumuna tekrardan bakıldığında bu durumun ülke içi siyasî ve askerî güç açısından herhangi bir kazanç ya da kaybın olmadığının tekrar altı çizilmektedir. Uzun yıllardır bölgede en aktif dış güç potansiyeline ulaşmış ABD’nin dâhi herhangi bir kazançla çıkamadığı görülmektedir. ABD devlet başkanı Joe Biden, çekilmenin 11 Eylül’ün yıldönümünde tamamlanacağını da belirtmiştir.

Covid-19 salgını ile mücadele kapsamında Afganistan’a aşı yardımında bulunacağını açıklayan ABD en kısa sürede 3 milyon doz aşının bölgeye ulaştırılacağını belirtmiş, bunun yanında yaklaşık 266 milyon dolarlık insani yardım fonu uygulanacağını belirtmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi 650 askerini bölgede bulundurmasının sebebi olarak da barışın ve güvenliğin sağlanmasının altını çizerek savaş kavramını bir kez daha geçmişte bıraktığını beyan etmiştir.[28]

NATO üyesi olan Türkiye perspektifinden bakılacak olunursa Afganistan’da 500 asker bulunduran ülkemizin, askeri ve lojistik çerçevede destek olduğu görülmektedir. Dolayısıyla kontrolünü sağlamak istediği Kabil Havalimanı üzerinde aktif olmak istemesi, ABD’nin çekilme kararı almasıyla birlikte ön plana çıkmıştır. Bu bölgenin lojistik araç-gereç ve tıbbî yardım açısından öneminin büyük olmasıyla birlikte, güvenlik yollarının da buradan sağlanmaya çalışılması ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunun da göstergesidir. [29] ABD’nin büyük oranda çekilmesinin gerçekleşmesiyle birlikte Afganistan’da adeta bir denge sistemi kurmaya çalışan Türkiye aynı zamanda ABD ile ikili ilişkilerini de stratejik açıdan korumakta bu bağlamda Afganistan üzerinde ABD’nin de yardım politikalarını birlikte yürüteceğine dair uygulamalar üzerinde de çalışmaktadır.

SONUÇ

   Sonuç olarak uzun bir iç savaş geçmişine sahip olan, neredeyse tamamen dışa kapalı bir şekilde varlığını sürdürmeye çalışan bu bölge üzerinde her ne kadar aktif olarak askeri ve siyasi alanda girişimler yapılmaya çalışılsa da eğitim ve sağlık alanları ön plânda tutulmalıdır. Bölgede bulunan ve bugün Afganistan’dan çekilme kararı alan hiçbir dış gücün geçen 20 yıl içinde bir zafer ilânı olmamış aksine uzun yıllar süren bu çekişmenin her açıdan dengeleri bozduğu görülmüştür. Türkiye Afganistan’ın yeniden yapılandırılmasında önemli bir siyasi rol oynamakta ve bunu açıkça göstermektedir. Ülkenin ekonomik ve sosyal katkı sağlamasının yanında gerçekleştirdiği resmi yardımlarda ilk sıraya Afganistan’ı koymuş olması ve cumhuriyet tarihinin en büyük dış yardım programını bu ülkeye gerçekleştirmiş olması Türkiye’nin bölgedeki yardıma ihtiyacı olan toplumun asgari yaşam standardına ulaşmasına ve cehaleti yenmesine destek olmaktadır. Bunun yanında, batının aşırılıklarının kontrol altında bulundurulması ve Afganların modernleşmesi önünde örnek teşkil etmesi açısından da büyük önem teşkil etmektedir. Özellikle NATO’ya bağlı güçlerin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Türkiye’nin bölgedeki varlığı çok daha önemli ve kritik bir hal alacaktır. Bu süreçte Türkiye’nin tek ya da en önemli stratejisini Kabil havaalanının güvenliğini sağlamak şeklinde basit bir şekilde ifade etmek bugüne kadar üstlenmiş olduğumuz misyonlarla uyuşan bir izah olmaktan çok uzaktır.

 

 Kaynakça

 

[1] Necibullah Emin Afgan, Muhammed Refik Muhmend, Muhammed Razik Behir, Coğrafyayi Sınıf Duvazdehum, Riyaseti Umumi İnkişaf Nisabi Talimi ve Talif Kutbi Dersi, Muyiniyeti İnkişaf Nisabi Talimi ve Tarbiyeyi Muallim, Vezareti Maarif, Cumhuri İslami Afganistan, 1396, s. 1-21. Mecmua Kevanini Afganistan, Kanuni Esasi Afganistan, Vezareti Adliyeyi Cumhuri İslam Afganistan, Riyaseti Neşerat, 1388.

[2] Cengiz Özel, Yeni Küresel Dönüşümün Şifresi Afganistan, Orion Kitabevi, Ankara, 2019, s. 36.

[3] BEHROZ Atiqullah, “Afganistan Siyasi Coğrafyası Ekseninde Tarih ve Toplum”, Karabük Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Karabük, 2020, s.18

[4] BEHROZ Atiqullah, “Afganistan Siyasi Coğrafyası Ekseninde Tarih ve Toplum”, Karabük Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Karabük, 2020, s.28

[5] AA, “Afganistan’da siyasi ve ekonomik sorunlar hala çözüm bekliyor”, https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/afganistanda-siyasi-ve-ekonomik-sorunlar-hala-cozum-bekliyor- /1159385, Erişim Tarihi: 16.07 2021

[6] DUMAN Selçuk, “Afganistan’da Türkler”, Berikan Yayınevi, Ankara, 2019, s. 9

[7] ÖZEL Cengiz, Yeni Küresel Dönüşümün Şifresi Afganistan, Orion Kitabevi, Ankara, 2019, s. 36, 132-135

[8] ATAY Mehmet, “Avrasya’nın Balkanları, Afganistan’da İç Çatışma Dinamikleri”, Avrasya Dosyası, Sonbahar-Kış 98-99, Cilt 4, Sayı 3-4, s. 23.

[9] KANTARCI Şenol, “Ortadoğu ve Afrika”, Çevrimiçi, http://www.turksam.org/tr/yazdir820.html,

Erişim Tarihi:16.07.2021

[10]TASAM, (26.01.2006), “Afganistan’da Güvenlik ve İstikrarın Sorunu”, https://tasam.org/tr TR/Icerik/346/afganistanda_guvenlik_ve_istikrar_sorunu, Erişim Tarihi: 16.07.2021

[11] Angelo, Rasanayagam, Afghanistan- A Modern History, London-New York, I.B. Tauris, 2002, s.142

[12] Amin, Saikal, “Afghanistan and Pakistan: The Question of Pashtun Nationalism?”, Journal of Muslim Minority Affairs, C. 30, No. 1, Mart 2010, s. 209-210

[13] Rashid, Ahmed, Taliban: Militant Islam, Oil and Fundamentalism in Central Asia, London, I. B. Tauris & Co., Ltd, 2000, s.34-39

[14] SHAKIR Shafiqullah, “TALİBAN VE PEŞTUNİSTAN SORUNLARININ AFGANİSTAN-PAKİSTAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ”, ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI, 2020, s. 77

[15] Ziring, Lawrence, Ziring, Pakistan At The Crosscurrent Of History, Londra, Oneworld Publication, 2003, s. 246

[16] SHAKIR Shafiqullah, “TALİBAN VE PEŞTUNİSTAN SORUNLARININ AFGANİSTAN-PAKİSTAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ”, ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI, 2020, s. 79

[17] Raja Karthikeya Gundu and Teresita C. Schaffer, ‘’India and Pakistan in Afghanistan: Hostile Sports’’, CSIS-South Asia Monitor, no.117, 2008, s.2

[18] Syed Aleem, Shahzad, Inside Al-Qaeda and the Taliban Beyond Bin Laden and 9/11, London, PlutoPress, 2011, s.23

[19] Michael J., Mcnerney, ‘’Stabilization and Reconstruction in Afghanistan: Are PRTs a Model or a Muddle?’’, Paremeters, 2005, s.32-33

[20] Thomas, Barfield, Afghanistan: A Cultural and Political History, Princeton and Oxford, Princeton University Press, 2010, s.62

[21] ESEDULLAH Oğuz, (2001). Hedef Ülke Afganistan. Türkiye: Doğan Ofset AŞ, s.43

[22] FİRUZ Fevzi “Modern Afganistan’ın Demografik Yapısı”, Eko Avrasya Dergisi, Sayı: 16, Ankara 2011, s. 99.

[23] FEVZİ Firuz, “AFGANİSTAN’IN MAYMANA ŞEHRİNDE YAŞAYAN ÖZBEK TÜRKLERİNİN FOLKLORU”, Yüksek Lisans Tezi Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, 2013, s.7

[24] KİREN Akın, “AfganİSTAN’IN YENİDEN YAPILANDIRILMASINDA TÜRKİYE’NİN ROLÜ (2001-2011)”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, 2012, s.177

[25] Gökçen Oğan, Ergun Mengi, “NATO’nun Afganistan Görevi ve Türkiye’nin Katkılarına Dair Bir Değerlendirme”, Stratejik Analiz, Haziran 2008, Cilt:9, Sayı:98, s. 69-72

[26] Ali Ertan, Khalilullah Rasuli, “Yeni Afganistan Politikası ve Türkiye’den Beklentiler”, Stratejik Düşünce Dergisi, Yıl:1, Sayı:3, Şubat 2010, s. 64

[27] “Afganistan Ülke Bülteni 2011”, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Haziran 2011, s. 4-5

[28] https://tr.euronews.com/ , Erişim Tarihi: 16.07 2021

[29] https://tr.euronews.com/ , Erişim Tarihi: 16.07 2021

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir