Analiz,  Enerji,  Genel

Ekonomik Büyüme ve Nüfus İlişkisi

GİRİŞ

Ekonomik büyüme, geçmişten günümüze devletlerin ve araştırmacıların önemle üzerinde durduğu bir kavramdır gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme ile olan ilişkisi, kavramı etkileyen unsurlarla birlikte birçok araştırmanında konusu olmuştur. Ekonomik büyümeyi etkileyen unsurların başında beşeri sermaye, fiziki sermaye teknolojik gelişmeler, sağlık, enerji tüketimi, sinai-mahalli örgütlenmeler, tasarruf-yatırımlar, sermaye birikimi ve nüfus gibi kavramlar yer almaktadır. Bu kavramlarla birçok teori ve yöntem iktisadi alana kazandırılmıştır.

Çalışmada incelenecek unsur ise ekonomik büyüme ve nüfus ilişkisidir. Özellikle İkinci dünya savaşından sonra hızla artan nüfus bu alanda ön plana çıkmıştır. Ekonomik büyüme ve nüfus ilişkisi 18.yy’la dayanan eski bir tartışma konudur. Konu üzerindeki tartışmalar araştırmacıları ekonomik büyüme mi nüfusu artırdığı ve yahut nüfusun mu ekonomik büyümeyi artırdığı yönünde olmuştur. Bir kısım araştırmacı ekonomik büyüme ve nüfus ilişkisinin dolaylı bir şekilde birbirinden etkilendiğini savunurken, diğer görüşler ise doğrudan etkilendiklerini savunmuşlardır. Araştırmalarını sonunda nüfus artışının istihdam, piyasa gelişmesi ve verimliliği artırdığı şeklinde olumlu sonuçlara varsa da, tam tersi durumda doğal kaynakları azaltıcı ve gıda yetersizliği gibi sonuçlar nedeniyle olumsuz olarak değerlendirmiştir. Bu iki görüşe karşılık tarafsız kalan araştırmalarda olmuştur. Tarafsız olmalarına rağmen yapılan araştırmalarda ekonomik büyüme ve nüfus arasında anlamlı bir ilişkinin görülmediğini göstermişlerdir.

Çalışmalar daha çok kalkınmakta olan ülkeler üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu ülkelerin sanayileşme süreçlerinin henüz başlamaması veya halen sürecin devam ettiği ülkelerde doğurganlık oranın fazla olmasıdır. Gelişmekte olan ülkelerdeki bu artış zamanla iş gücü sıkıntısını da beraberinden getirmiştir. Gelişmiş ülkelerde ise doğurganlık oranı azalış göstererek nüfusun yaşlanması ile emekli olan kişilerin sisteme olan baskısı gibi sorunlar da meydana getirmiştir. Örneğin gelişmiş ülke olan Almanya’da nüfusun yaşlanmasından dolayı doğum oranlarını artırıcı politikalar uygulandığı görülmektedir. Gelişmekte olan Çin’de ise nüfusun fazla artışından ötürü doğum oranlarının azaltıcı politikalar uygulanmaktadır.

Yapılan bu çalışma geçmişten günümüze nüfus ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi teorik bir çerçevede inceledikten sonra literatürde bulunan çalışmaları inceleyerek sonuçları ortaya koymaktadır. Çalışmanın asıl amacı nüfus ve ekonomik büyüme arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığını anlamaktır. Bu bağlamda iki kavram tarihsel çerçevede incelenmiştir.

Ekonomik Büyüme ve Nüfus

Ekonomik büyüme ve nüfus arasındaki ilişki çok uzun yıllardır tartışılan fakat ortak bir sonuca varılamayan iki kavramdır. Belirli görüşler olsa da ya dönemi yansıtan çalışmalar olmuş ya da ileriki görüşler tarafından çürütülmüştür (Polat, 2018). Nüfus artışı ve ekonomik büyüme arasındaki bağıntı değişkendir. Bunun sebebi insan doğasından kaynaklanıyor olmasıdır. İnsan dediğimiz varlık dünyadaki diğer canlılar gibi olmadığı, sabit bir değişimin olmadığı ve yahut çoğalma eğiliminin diğer üreyen canlılar gibi tahmin edilmediği için nüfus artışını sabitlemek zor görünmektedir. Bu etkenlerin yanı sıra nüfus artışını etkileyen sadece insan doğası değil dönemlerin çeşitli siyasi, ekonomik ve sosyolojik faktörleri de etkilemektedir (Saraç, 1992). Büyüyen dünya nüfusunun temelleri eski çağlara gitmektedir. O zamanlardan günümüze kadar olan artış artık milyarlar ile ifade edilmektedir. Geçmişte doğum oranlarının yüksek seyretmesi ölüm oranlarının da yüksek seyretmesi nüfus artış hızında farklı ilerlemeler kaydedilmiştir. Fakat günümüz nüfus artışının en büyük sebeplerinden birisi teknoloji ve sağlık olanaklarının iyileşmesi ile ölüm oranlarının düşmesi ile açıklanmaktadır. Bu ise beraberinde ekonomik, siyasi ve sosyal problemlerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır (Tuncer, 1976).

Nüfus ile ilgili tartışmaların ortaya çıkması 18. yüzyıla dayanmaktadır. 18. yüzyılda Thomas Maltus’un “Nüfus Teorisi Üzerine Bir Deneme (An Essay On The Principle of Population)” çalışması döneme damgasını vurmuştur. Nüfus ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi incelemiş ve sonraki araştırmacılara yeni tartışma alanları da açmıştır (Sabbağ, 2020). Bu yazdığı makalesinde, iki unsurdan bahsetmektedir. İlki, nüfus artışının geometrik olduğu 1,2,4,8,…şeklinde artış göstermesidir. İkincisi ise gıda üretimindeki artış ise aritmetik olarak 1,2,3,… şeklinde olmasıdır. Maltus’un teorisi kişi başına çıktının azalması (y=Y/N)  yönündedir.  Bunu 1796’dan 1948’e kadar olan yıllarda nüfusu ele aldığı tablosuyla açıklanabilir (Ünsal, 2016).

 

Tablo da verilmek istenen yıllara göre kişi başına gelir azalış eğiliminde olsa da sıfıra inmemesidir. Çünkü nüfus ve ekonomik büyüme bir devinim içerisindedir. Şekil üzerinde gösterilecek olursa;

 

 

Bu şekle göre kaynakların azalarak arttığı, nüfus ise kaynaklara göre daha hızlı arttığı (geometrik) görülmektedir. Belli bir artıştan sonra kaynakları ve nüfusun kesiştikleri C noktasında, insanların hayatta kalabildiği asgari geçimlik düzeyini temsil eder. Eğer bu nokta geçilirse dünyadaki açlık, kıtlık, ölüm gibi sorunlar ortaya çıkacaktır şeklinde açıklanabilmektedir (Skousen, 2019). Yani Maltus’un bu teorisi eğer nüfus kontrol altına alınmazsa gıda tüketiminin artacağı ve bu yüzden de nüfus büyüklüğü gıda sorununa yol açacağından bahsetmektedir. Maltus’un teorisi ekonomik büyüme ve nüfus artışının doğru orantılı olduğunu, doğurganlık oranı arttıkça, ekonomik büyüme de onunla birlikte artış gösterecektir. Eleştiriler bu teoriyi dönemi itibariyle İngiltere’de haklı olduğu yönünde olmasına rağmen bunun asıl sebebi ölüm oranlarındaki düşmeden ve doğum oranlarının yükselmesinden kaynaklı olduğu kabul edilmektedir (Tuncer, 1976). Fakat Maltus’un aksine Marx nüfus artışının geometrik değil sosyoekonomik sebeplerle açıklamaktadır. Bunlardan birincisi, nüfus artışının kapitalist bir birikimden kaynaklı olduğunu dile getirmiştir. İkincisi ise sanayi çıktılarının ve kapitalizmin emek sömürüsü ile işçileri sağlık problemlerine iterek ölümlerine sebep olmuştur ve bu yüzden de nüfus hızlı bir artışa tanık olmuş demektedir (Sabbağ, 2020). Marx’ın nüfus açısından savunduğu düşünce, nüfus artışı sermaye birikiminin belirli bir aşamasından kaynaklanmaktadır. İşçiye ödenen düşük ücret ve artan talep yetersizliği gibi olumsuz etkiler mevcuttur. Bu nüfus artışı sermayenin organik bileşimindeki isteğe bağlı bir değişim sonucunda gerçekleşmiştir şeklinde savunmaktadır (Saraç, 1992).

Maltus ve Marx’tan sonra ekonomik büyüme ve nüfus arasındaki ilişkiden Ainsey Coale ve Edgar Hoover’ın ortaya attıkları Coale-Hoover modeli vardır. Modele göre ekonomik büyüme ve nüfus arasındaki ilişki olumludur. Çünkü bu artış beşeri sermayeyi olumlu etkilemektedir. Günümüzde Çin örneği verilmiştir. Nüfus artışı ile artan talepler, teknolojik ilerlemeleri destekleyecek bunun sonucunda da ucuz işgücü ortaya çıkmaktadır. Bu durum istihdama yol açacağı gibi düşük işçilik maliyetlerine sebep olacaktır (Polat, 2018). Bu durumun üzerinde duran Julian Simon’dır. Nüfus artışı ve nükleer saldırılar üzerinde araştırmalar yapmıştır. Araştırmaları sonucunda Maltus’un teorisinin yanlış olduğunu fark etmiştir. Şuan Maltus’un dediği gibi sorunlar yaratmadığını, artan nüfusun ise geometrik olarak artmadığını ortaya çıkarmıştır. İki tez ile kendi görüşünü açıklamıştır. Bunlar (Skousen, 2019);

  • Arz yanlı, doğal kaynaklar uzun dönemde sınırsızdır.
  • Talep yanlı, büyük ve artan nüfus yararlıdır ve daha yüksek bir yaşam standardı demektir. Çünkü yararlı bilgi ve eğitilmiş işi stokunu artırmaktadır.

Grafiğe göre 1970’lerde nüfusun, teknoloji ve ekonomik büyümeyle daha da artış anlamına gelen sonra ülkelerin bilimsel faaliyet ve nüfus arasında anlamlı ilişki olduğunu göstermektedir.

 

  1. Literatür Taraması

Sabbağ (2020) çalışmasında Thomas Maltus ve Karl Marx’ın nüfus teorileri incelemiştir. Bu iki görüşte Maltus’un yaptığı nüfus artış teorisi ile Marx’ın yoksulluk ve nüfus üzerine yaptığı çalışmalar tarihsel bir çerçevede izah edilmiştir. Nüfus faktörünü iki görüşe göre eleştirerek fazla nüfus artışının getirdiği sorunlar olan işsizlik ve yoksulluk gibi kavramlarla incelemiş ve bu problemlere çözüm aramıştır. Sorunların asıl temelinde yatan kapitalizm olduğu ekonomik büyüme ve kalkınmayı bu şekilde desteklemiştir. Hem mikro hem de makro düzeyde nüfusun artışının çıktıları elde edilmiştir. Nüfus artışı ve tüketim arasında doğru orantı kurulmuş gelişen teknoloji ile artan gelir seviyesi doğurganlık oranlarını da etkilemiştir. Ekonomik büyüme ile birlikte nüfus artış oranlarının düştüğü gözlemlenmiştir. Çünkü daha çok bilinçlenen ve gelir seviyesindeki fark edilir artış doğurganlık oranlarını düşürmüştür. Diğer bir çıktısı ise bu düşüş kişi başına gelir seviyelerinin de artmasına neden olunca ekonomisi büyüyen ülkelerde daha az nüfus artışlarının oluştuğunu göstermiştir.

Karakaş (2014) çalışmasında OCED ülkelerinin ve OECD dışı olan ülkelerin ekonomik büyüme kapsamında nüfus, elektrik tüketimi ve gelir etkisini incelemiştir. Bu kavramaları test ederken kullandığı veri seti ise zengin 22 OECD ülkesi ve zengin 22 OECD dışı ülkelerinin verilerinden yararlanmıştır. 44 ülke panel veri analizi ile 1990-2011 dönemleri arasındaki verileri kullanmıştır. Bunu yaparken  Granger Nedensellik Analizi uygulamıştır. Bu çalışmada nüfus ve gelir dağılımı bağımsız değişken olarak nitelendirilirken elektrik tüketimi ise bağımlı değişken olarak alınmıştır. Analizlerin sonucunda ise nüfus, milli gelir ve ekonomik büyüme arasında anlamlı bir çift yönlü ilişki olduğunu kabul etmektedir.

Kara ve Duruel (2005) yaptıkları çalışmada Türkiye’de ekonomik büyüme ve istihdam aratma sorunlarıyla ilişkilendirerek dolaylı olarak nüfus ile bağlantı kurulduğu tespit edilmiştir. Buna göre yapılan araştırmada Türkiye’de istihdam yaratma sorunun var olduğunun ve 1990-2003 dönemlerindeki hızlı nüfus artışın nüfusun köyden kente hareketliği de istihdam yaratma sorunun temel nedenleri arasında yer almaktadır. Hızlı nüfus artışı ve tarımdaki işgücü azalmasının etkileri ekonomik büyüme üzerinde olumsuz sonuçlar doğurarak, işsizlik oranlarında bir artış gözlemlenmiştir.

 

George (1987) çalışmasında Maltus’un nüfus teorisine karşı bir eleştiri niteliğindedir. Maltus’un yapmış olduğu teori de nüfusun geometrik olarak artacağını savunurken yapılan bu çalışmada onun bu gibi yargıları çürütmektedir. Çeşitli sorular yönelterek eleştirisini desteklemiştir ve bunu yaparken bazı sanayileşmiş ülkelerin nüfusundan örnekler vermektedir.  Sonuç olarak çalışmada Maltus’a eleştirel yöneltilse yine de temel kaynak olarak teoriden yararlandığı ve tamamen reddetmediği görülmüştür.

North (2010) çalışmasında bilişsel bilimin ekonomi ve genellikle de sosyal bilimlerde olan teorileri nasıl değerlendirilmesi gerektiğini ve bu alanda ne gibi faydalarının olduğunu anlatmaktadır. Aslında bilişsel sadece inanç veya insanların nasıl öğrendiklerini açıklamasının yanı sıra ekonomik teorilerin nereden nasıl ortaya çıktığını açıklamaya yönelik alana birçok öğreti kazandırmıştır. Literatür tararken nüfus ile ilişkili bölümü alınmıştır ve nüfus teorilerinin nasıl işlediğini ve ne gibi gereksinimler sonucu ortaya çıktığını anlamamız da temel kaynak olabilecek bir çalışmadır.

Aysan (2014) çalışmasında Türkiye’nin demografik dönüşümünün tarihsel bir yöntemle açıklamıştır. Bunu yaparken üç döneme ayırmıştır. İlki Osmanlı İmparatorluğu döneminden 1945’lere kadar olan dönemdir. İkincisi 1945’ten 2010 yılına kadar olan dönem ve son olarak da 2010 sonrası dönemi açıklamaktadır. Açıklamaları yaparken sosyolojik temelli bir bakış açısı ile yapmıştır. Bu dönemlerdeki nüfus politikaları, toplumun içindeki yaşlı nüfusun yıllara göre neden arttığını, doğurganlık ve ölüm oranlarının dönemlere göre etkilerini, toplumun değişmesinin nedenleri ve bu değişimin nüfusa olan etkisini dile getirmiştir. Bunlara neden olarak gösterdiği çıktılar ise dönemler arası siyasi olayların ve geliştirilen teorilerin nüfusun üzerinde etkilerinin olduğunu ve özellikle Osmanlı’dan sonra yaşanan kültürel farklılıklarında doğum oranlarında azalışa sebep olduğunu da etkiler arasında almaktadır.

Kelley (1988) çalışmasında üçüncü dünya da değişen nüfus politikaları ana perspektif olmuştur. Avrupa’daki doğum ve ölüm oranlarının tarihsel değişimi geçmiş bugün ve gelecek şeklinde tasnif etmesi nüfus politikalarının ekonomi üzerindeki değişimi ve etkilerini göstermektedir. Tek sektörlü model, çift sektörlü model, emek-değer modeli, Neo-klasik modelleri kavramlar üzerinden incelemiş nüfus ve ekonomik büyüme arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını tartışmıştır.

Wu (1979) çalışmasında Çin özelinde 1960’larda Marksist olan düzeninde Maltus’un teorisini tartışmıştır. Neo-Malthusçuların, azgelişmiş ülkelerdeki sözde nüfus sorununa ilişkin gerici, korkak teorisi, işçileri aldatmaya yönelik kapitalist-emperyalist bir girişim olarak yorumlanmaktadır. Mao döneminde nüfus politikalarını incelemekle birlikte çalışmanın yazarına yapılan eleştirilerde yer almaktadır. Hatta dönemin başkanı Mao, Neo-Maltusçu teoriyi çürütmek için şu sözleri dile getirmiştir “Çin’de büyük bir nüfus artışı iyi bir şeydir. Nüfusun birkaç kat artmasıyla yeterli bir çözüme sahip olacağız… İnsan dünyadaki en değerli şeydir. … Tüm karamsar görüşler tamamen asılsızdır.” şeklindedir. Teoriye olan bu taraflı bakış açısı çalışma çoğu kez hükümet tarafından keskin yaptırımlarda uygulanmıştır.

Karakaş (2016) çalışmasında çevre kirliliği ve nüfusun ekonomik büyüme üzerindeki etkileri tartışılmış olmakla birlikte bunu yaparken ilk başta çevre kirliliği ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi test edilmiştir. Bu çift yönlü ilişkiyi test ederken dünya bankası verileri kullanılarak yüksek gelirli 27 ülke, orta gelirli 24 ülke ve düşük gelirli 10 ülke ile toplamda 61 ülke olmak üzere bu ülkelerin 1990-2013 dönemi ile panel veri analizi yapılmıştır. Sonuçlar ise literatürde bulunan diğer çalışmalarla ortak bir kanaate varmıştır. Nüfus ile ilişkisine bakılırken Granger tekniği kullanılmış olmakla birlikte nüfus artışı ile karbondioksit oluşumu hızla arttığı ve analizler sonucunda tersi bir bulguya rastlanmadığı görülmüştür. bu üç kavramın nüfus çevre kirliliği ve ekonomik büyüme arasında kuvvetli bir bağ olduğu da sonuçlar arasındadır.

Telatar ve Terzi (2010) çalışmasında nüfus ve eğitimin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi Granger nedensellik analizi ile test edilmiştir. Var analizi kullanılarak seriler arasındaki ilişkiyi 1968-2006 döneminde Türkiye’nin yapısı incelenmiştir. Bu analizlerle ulaşılan sonucalar ekonomik büyümeden nüfusa olan bağlantının negatif bir sonucu fakat eğitim alanında ele alınan yüksek öğretimle olan ilişkisi pozitif yönlü olduğu kabul edilmiştir. Eğitimin diğer kademesi olan meslek okulları ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki yine pozitif olduğu ortaya çıkmıştır.

Savaş (Savaş, 2008) çalışmasının amacı Orta Asya ülkeleri üzerinde nüfus ve ekonomik büyüme arasında ilişkiyi ampirik bulgularla ortaya çıkarmaktır. Nüfus ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi ARDL eş bütünleşme yaklaşımı kullanarak kanıtlamaya çalışılmıştır. Yaklaşımın sonuçları nüfus ve ekonomik büyüme arasında uzun dönemli bir ilişki olduğunu ve nüfusun ekonomik büyümeyi yönlendirdiği sonuçlarına ulaşılmıştır. Orta Asya’daki nüfus artış ve ekonomik büyüme Maltus sonrası rejim olarak adlandırılan demografik geçisin ikinci evresinde olduğu gözlemlenmiştir. Verilerin siyasi sonuçları Sovyet dönemindeki nüfus artışındaki düşüş, sistemin çökmesi ve ekonomik kargaşaya neden olduğu ile bağlantılı gözükmektedir. Diğer bir tarafta ise nüfus halen daha yetkililerin tamamen kontrol altına alamadığı için Orta Asya gibi ülkelerde uygulanan nüfus politikaları istenilen sonucu vermeyecektir olarak kabul edilmiştir.

Güneş (2005) bu çalışmasında Türkiye’deki nüfus artışı ve ekonomik büyümenin arasındaki ilişkiyi ekonometrik temellere dayandırarak açıklamaktadır. Nüfus ve ekonomik arasındaki uzun dönemli denge ilişkinin  ve kısa dönemli uyum ilişkisinin koentegrasyon ve vektör hata düzeltme modeli ile incelemiştir. Bu çalışmanın ulaştığı sonuçlarına bakılacak olursa nüfus ve ekonomik büyüme arasındaki bu çift taraflı ilişkiyi ekonomik büyümeden nüfusa olan ilişkinin uzun dönemli olduğunu fakat nüfustan ekonomik büyümeye olan akışın ise kısa dönemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sonuçlara göre Türkiye özelinde değerlendirilecek olursa Türkiye’de nüfus artışı ve ekonomik büyüme içseldir ve uygulanan politikaların ise doğru olduğunu kabul etmektedir.

İsmiç (2015) çalışmasında ekonomik büyüme ve elektrik tüketimi ile nüfus ilişkisini incelemiştir. Ekonomik büyüme, enerji ve elektrik tüketimi, nüfus kavramlarının teorik çerçevelerini açıklamaktadır. Sonrasında ise  kavramların ekonometrik yöntemler kullanarak sonuçlar elde etmektedir. Çalışma da 8 ülkenin 1992- 2012 dönemleri arasındaki elektrik tüketiminin ekonomik büyüme ve nüfus ilişkisini açıklamaktadır. Panel veri teknikleri kullanarak tesadüfi etkiler modeli ve görünüşte ilişkisiz regrosyon modellerini kullanarak analizlerini yaparak çeşitli sonuçlara varmıştır. Nüfus ve elektrik tüketimi arasında anlamlı bir ilişki bulmakla birlikte elektrik tüketimi artıran nüfus ve ekonomik büyüme olduğunu ortaya atmıştır. Veri bulgular göstermektedir ki bağımsız değişken olan nüfus ve ekonomik büyüme elektrik tüketimini bağımlı değişken olan elektrik tüketiminin anlamlılığını Wald istatiğine göre olumlu bulmuştur. Regresyon analizinde ise aynı sonuçları bulmuştur ekonomik büyüme ve nüfus elektrik tüketimi için anlamlı bir ilişki oluşturmaktadır.

Özel (2012) bu çalışması dışşal ekonomik büyüme ve içsel ekonomik büyüme teorilerinin temellendirdiği sonuçları inceleyerek dönemsel olarak ekonomik büyümeyi nelerin etkilediğini açıklamaya çalışmıştır. Nüfus ile ilişkini açıklarken hem dışşal büyüme teorilerinden yaralanmış hem de içsel büyüme teorilerinden yaralanmıştır. Nüfusun ise Neoklasik Büyüme Modeli veya Solow Modeli’nde nüfus ve teknoloji dışşal olarak ele alınmaktadır. Teknolojik gelişme ile nüfus aynı oranda gelişme hızına sahiptir. İki dışşal etki de teknolojik gelişmeler ne kadar büyürse nüfusta o oranda artış göstermektedir. Modelde azalan verimler kanunun kullanmasından dolayı durağan duruma gelindiğin de teknolojik gelişme ve nüfus temel varsayım olarak kabul edilmektedir. İçsel büyüme teorisyenlerinden Gary Becker, Kevin Murpy, Mark Rosenzweig ve Robert Tamura beşeri sermaye ve nüfus artışını ele almaktadırlar. Araştırmacılar doğurganlık oranının beşeri sermaye ile doğru orantılı olduğunu ve doğurganlık kavramının fiyatlar genel seviyesi ve gelir düzeyine bağlı olarak değişebileceğini savunmaktadırlar. Yani beşeri sermaye  artarsa doğanlık oranı artacak bu da nüfusun artmasına yol açacaktır sonucuna ulaşılmaktadır.

Çalışkan, Karabacak, Meçik (2013) çalışmalarında Türkiye özelinde eğitim ve ekonomik büyüme etkisini incelemişlerdir. Teorik çerçeveye ve ekonometrik analizle bir takım sonuçlara ulaşmışlardır. Bu çalışmada kullanılan nüfus ve ekonomik büyüme üzerindeki etkisi ise dolaylı yoldan olmaktadır. Çünkü eğitim seviyesinin artmasıyla beşeri sermaye çıktılarında farklılıklar gözlemlenmiştir. Bu çıktılar arasında işgücü verimliliğinin artması, sağlık ve beslenme durumunun iyileşmesi ve nüfusun azalışı gözlenmiştir. Çünkü gelir seviyesi arttıkça bireylerin sosyal hayatlarının da kalıcı bir şekilde değiştiği görülmüş olmakla birlikte nüfus ilişkisi bazında annelik bilincinin artışı doğurganlık oranlarının da düşmesine neden olmuştur.

 

 

 

 

  1. Sonuç

Günümüzde nüfus ve ekonomik büyüme yeniden tartışma konusu haline gelen bir konu olmuştur. Gerek ülkelerin kamusal alan da gerekse de sağlık alanında pek çok sorun doğurduğu için nüfus incelenmesi gereken bir konudur. Bu çalışmaya göre ise elde edilen sonuçları üç kategoriye ayırmasını doğrulamıştır. Birincisi nüfus ve ekonomik büyüme arasında uzun dönemde pozitif bir ilişki olduğu, ikincisi nüfus ve ekonomik büyüme arasında negatif bir ilişki olduğu ve son olarakta iki unsurun birbiri ile anlamlı bir ilişkisi olmadığı yönündedir. Araştırmacılar ise bu üç temelde görüşlerini dile getirmiştir. Çalışmalar incelendiğinde ise ülkelerin gelişmişlik endekslerine göre nüfus politikalarıyla olan bağları da farklılaşmaktadır. Hatta nüfus ve ekonomik büyüme ilişkisini tek başına incelemek yerine mantıklı sonuçlar elde edilmesine yol açmıştır. Bu çalışma sonucunda görülen tarihsel, ekonomik, siyasi, sosyolojik ve ekonometrik analizler incelenmiş olup nüfus ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin sabit olmadığı yönünde sonuçlar elde edilmiştir. Çünkü hem farklı etkenler olsun hem de iki unsurun birbirini tek başına etkilemediği gözlemlenmiştir. günümüzdeki araştırmacıların ekonomiye etkisi açısından nüfusu tek bir etken olarak almadıkları ve dolayısıyla bu konunun daha çok incelenmesi ve yahut revize edilmesi gerekmektedir.

 

 

KAYNAKÇA

Aysan, M. F. (2014). Türkiye’nin Demografik Dönüşümü ve Yeni Meydan Okumalar. In Türkiye’de Toplumsal Değişim (pp. 67–87). https://www.researchgate.net/publication/337857734

Çalışkan, Ş., Karabacak, M., & Meçik, O. (2013). Türkiye’de Eğitim-Ekonomik Büyüme İlişkisi: 1923-2011 (Kantitatif Bir Yaklaşım). Yönetim Bilimleri Dergisi, 11(21), 29–48.

George, H. (1987). Henry George on Disproof of the Malthusian Theory. Population and Development Review, 13(2), 335. https://doi.org/10.2307/1973198

Güneş, Ş. (2005). Türkiye ’de Nüfus Artışının Ekonomik Büyümeyle İlişkisi Üzerine Ekonometrik Bir Analiz. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 60(3), 123–136.

İsmiç, B. (2015). Gelişmekte Olan Ülkelerde Elektrik Tüketimi , Ekonomik Büyüme ve Nüfus İlişkisi durulacak , elektrik enerjisi üretimi ve tüketimi , elektrik enerjisi tüketimini. 5, 259–274.

Kara, M., & Duruel, M. (2005). Türkiye’de Ekonomik Büyümenin İstihdam Yaratamama Sorunu. Sosyal Siyaset Konferansları, 0(50), 367–396.

Karakaş, A. (2014). OECD VE OECD DIŞI ÜLKELERDE ELEKTRİK TÜKETİMİ , THE RELATIONSHIP BETWEEN ELECTRICITY CONSUMPTION , POPULATION AND INCOME IN OECD AND NON-OECD COUNTRIES : A PANEL DATE ANALYSIS FOR 1990-2011 PERIOD Sanayi Devrimi sonrasından başlamak kaydıyla artan üretim. 9, 845–853.

Karakaş, A. (2016). Yaklaşan Tehlikenin Farkına Varmak: İktisadi Büyüme, Nüfus ve Çevre Kirliliği İlişkisi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, 19(41.YIL ÖZEL SAYISI), 57–73.

Kelley, A. C. (1988). Economic Consequences of Population Change in the Third World (pp. 1685–1728).

North, D. C. (2010). Economics and Cognitive Science. Procedia – Social and Behavioral Sciences, 2(5), 7371–7376. https://doi.org/10.1016/j.sbspro.2010.05.099

Özel, H. A. (2012). Ekonomik Büyümenin Teorik Temelleri. Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(1), 63–72. https://dergipark.org.tr/en/pub/ckuiibfd/365361

Polat, M. A. (2018). Türkiye’de EKonomik Büyümenin ve Nüfus Artışının Ekonometrik Modellemesi: Ampirik Bir Çalışma Örneği. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(1), 205–228.

Sabbağ, J. (2020). Thomas R. Malthus’un ve Karl Marx’ın Yoksulluk Ve Nüfus Kavramlaştırması. Hukuk ve İkti̇sat Araştırmaları Dergi̇si̇, 12(1), 37–51.

Saraç, H. (1992). 20500.pdf.

Savaş, B. (2008). The Relationship Between Population And Economic Growth: Empirical Evidence From The Central Asian Economies. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurulu, 3(6), 161–183.

Skousen, M., (2019). İktisadi Düşünceler Tarihi: Modern İktisadın İnşası. Adres Yayınları.

Telatar, O. M., & Terzi, H. (2010). Nüfus ve Eği̇ti̇mi̇n Ekonomi̇k Büyümeye Etki̇si̇: Türki̇ye Üzeri̇ne Bi̇r İnceleme. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 24(2), 197–214. https://doi.org/10.16951/iibd.65925

Tuncer, B. (1976). Ekonomik Büyüme ve Kalkınmanın Doğurganlık Üzerindeki Etkisi (pp. 179–192).

Ünsal, E., (2016). İktisadi Büyüme. BB101.

Wu, T. (1979). A 1960 Chinese Marxist Critique of Neo-Malthusian Theory. Population and Development Review, 5(4), 699–707.

 

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir