ABD,  Analiz,  Enerji,  Genel

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GÖÇ ALGISI

                                                                                                      Uluslararası göç, insanlık tarihi boyunca karşımıza çıkan en önemli sorunlardan birisidir. Bölgesel ve uluslararası boyuttaki varlığını sürdürüyor olmasının yanı sıra ülkelerin iç ve/veya dış sorunsallarla karşı karşıya kalması küresel göçün ivmesini son yıllarda artırmıştır. İç sorunsal sınıflandırmasında yer alan unsurlar; birey-devlet ilişkisinin zayıflaması, sosyoekonomik yetersizlikler, eğitim kurumlarının işleyişinin kalifiyesiz olması, ideolojik ayrışmaların yarattığı protesto, ayaklanma, başkaldırı ve gösterilerin artışı, güvensizlik ortamı, terör eylem gruplarının infial ortamı doğurması, yabancı düşmanlığı (xenophobia), şiddet, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması, yazılı & görsel basının fikirsel özgürlüğüne sansür getirilmesi, mezhep ayrımcılığı vb. nedenlerden söz etmek mümkündür. Dış sorunsal sınıflandırmasında ise; devlet-devlet anlaşmazlığı karşısında uluslararası ilişkiler disiplininin en etkili çözüm yöntemi olan diplomasi aracının etkisiz kalmasından doğan savaş atmosferine evrilmesi, kültürel faktörler, aile birleşimi, beyin göçü gibi nedenler zorunlu göç olgusunun ortaya çıkışına zemin oluşturmaktadır. Böylece bu çalışmada ele alınacak asıl unsur, AB’nin hukuki düzenlemeleri bağlamında göç algısının örnekler üzerinden değerlendirmektir.

1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi, AB üyesi ülkelerini hukuki açıdan bağlayan ve sığınma hakkını esas alan ilk metin olduğu bilinmektedir. Bu sözleşmeye göre mülteci, “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi”şeklinde tanımlanır. Bu tanımdan hareketle mültecilerin menşe ülkelerine geri gönderilmemesi ilkesi benimsenmektedir. 1985’te Schengen Protokolü imzalanmış ve bu sayede AB üyeleri arasında siyasi bütünleşme yolunda adım atılmıştır. Hopyar’a göre, Schengen sayesinde ortak bir uzlaşıya dayalı müzakerelerin yolu açılarak ülkeler arası güvenlikleştirme bağlamında sınır denetimleri kaldırılmıştır. AB’nin hem mülteci hem de sığınmacıların temel haklarını içeren bir diğer adımı ise 1997 yılında yürürlüğe giren Dublin Sistemi’dir. Buna göre, AB üyesi olan herhangi bir devlete yapılan mülteci olma başvurusunun incelenmesinden sorumlu üye devletin belirlenmesi hususunda kriterler vardır. Dublin II ise 2003’te yürürlüğe girerek önceki sistemin devamlılığı niteliğini taşımaktadır. 1 Aralık 2009’da Lizbon Anlaşması ile yürürlüğe giren AB Temel Haklar Şartı, mülteci ve sığınmacı bireyleri kavramsal olarak irdeleyen en geniş çaplı metindir. Bir diğer önemi; AB, her ne kadar ekonomik ve siyasal bir oluşumu temel alan ilkeler üzerine kurulsa da insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkeleri bağlamında zorunlu olarak yerinden edilmiş kişilerin haklarını önemseyen sosyal bir kuruluştur.

Göç koridorunda yer alan AB üye ülkesi olan Almanya,1960’lı yıllarda emek(iş) gücü açığını kapatmak için başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeden istihdam sağlayarak söz konusu problemini çözmüştür. Başlangıçta hem varış ülkesinin talep ettiği miktarda göçmenin gelmiş olması hem de menşe ülke ekonomisine katkı sağlayan dövizlerin girdi-çıktısı sayesinde kazan-kazan (win-win) durumu sağlanmıştı. Ancak kontrollü bir göç akışı yaşansa da ilerleyen zamanlarda emek göçmenleri menşe ülkelerine dönmemeyi ve Almanya’da daha iyi yaşam koşullarının olduğu fikriyle bulundukları yerdeyaşamaya devam ettiler. Fakat ilerleyen zamanlarda Almanya’daki Türk vatandaşların sayısındaki artış sebebiyleAB’de İslamofobiden Türkofobi’ye bir geçiş olduğu gözlemlenmektedir. İlaveten, Samuel Huntington’ın Medeniyetler Çatışması’nda yer alan uluslararası göç hususundaki fikrine göre, Kuzey Afrika’da artan nüfus yoğunluğu Batı Avrupa’ya doğru düzensiz bir göç dalgası oluşturmakta ve böylelikle Avrupa kıtasında ırkçılığın yaygınlaşmasına sebep olmaktadır.  

21. yüzyılın çözülemeyen bir yumak haline dönüştüğü göç sorunu hem devletlerin perspektifinden incelendiğinde hem de hükümet-dışı aktörlerin tutumu ve rolünün etkisizliğinin neticesinde gün geçtikçe mülteci sayısında bir artışa yol açtığını söylemek mümkündür. Bu fikirsel yapının dayanağı; 2011’de Esad rejiminin hâkim olduğu Suriye’de iç savaşı esnasında yerinden edilmiş milyonlarca vatandaşların coğrafi yakınlıktan ve daha güvenli yaşam koşullarına ihtiyaçları olmasından dolayı Türkiye ve Avrupa Birliği üye ülkelerine doğru başlayan “göç yolculuğu oluşturmaktadır. Bu mültecilere ve/veya geçici koruma statüsündeki kişilere günümüzde genellikle AB ve Türkiye ev sahipliği yapmaktadır. Bu bağlamda, Uluslararası Göç Örgütü’nün(IOM) geniş kapsamlı araştırmaları doğrultusunda 2020yılında yayınlamış olduğu Dünya Göç Raporu’ndaki bilgiler ışığında uluslararası düzeyde toplamda 25.9 milyon mültecinin olduğu saptanmıştır. Bu niceliksel ifade gösteriyor ki göçmenlerin hareketliliği her geçen gün hız kesmeden arttığı için en fazla göç edilen ülke kategorisinde yer alan ABülkelerinin “Kale Avrupası (Fortress Europe)” fikrinden, ABD’nin de Meksika Duvarı (Trump Wall)” inşasından vazgeçerek göç yönetimini kapsayan, dışlayıcı olmaktan uzak bir perspektifle mültecilere yönelik olarak ülkelerle ortak faaliyetler yürütmesi diğer ülkeler adına emsal teşkil edebilir.

Kaynakça

ALDIRMAZ, Yaşar, “Değerler Avrupası’ndan Duvarlar Avrupası’na: Göç, Sığınmacılar ve Mülteci Krizi Çerçevesinde AB Hukuku ve Politikaları,” Kastamonu Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 2, 2017, s.84-100.
HOPYAR, Zehra, “Avrupa’nın Mülteci Politikası”, Uluslararası Politik Araştırmaları Dergisi, 2016.
HUNTINGTON, Samuel P., Medeniyetler Çatışması, Vadi Yayınları, (Çev. M. Yılmaz), İstanbul 2014.
IOM World Migration Report 2020.
UNHCR, “Mülteci Kimdir?”, https://www.unhcr.org/cy/wp-content/uploads/sites/41/2018/02/UNHCR_Refugee_or_Migrant_TR.pdf  (Erişim Tarihi: 13.05.2021)

Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir